10.BÖLÜM

1.1K 104 38
                                    

Hayatın kötülüklerin yanında iyilikleri de getirdiğinin taraftarıyım. Önemli olanın o iyilikleri görebilmek olduğunu ve ufacık şeylerle bile mutlu olabileceğimizi düşünüyorum.

Anlıyor musunuz bilmiyorum ama kimse kimseyi mutlu etmek için okyanusları aşmak zorunda değil. Küçük şeyler önemlidir. Yanaktan beklenmedik bir öpücük, gidilen bir şehiren ufak bir hatıra, büyük bir kutlama yerine sinema bileti, sokakta öylesine yürürken alınan bir bardak kahve ve kanepede uyuyakalındığına üstüne örtülen bir battaniye.

İşte bu küçük şeyler, bu küçük ayrıntılar insanı mutluluktan uçurabilir.

Bu küçük ayrıntılar beni birkaç haftadır mutluluktan uçuruyordu. Sehun artık kahveyi şekerli içtiğimi, filtre kahvenin içine bile şeker koyduğumu ama sütlü kahve içtiğimde ve bardağın hepsini bitirdiğimde midemin bulandığını, et yemediğimi, deniz ürünlerine alerjim olduğunu, ayakkabılara çok dikkat ettiğimi, pantolonu resmen aksesuar olarak gördüğümü, kafeye gittiğimizde menüye uzun uzun baktığımı biliyordu.

Yine de bana, senin hakkında çok şey bilmek istiyorum demişti. Saçlarımı yıkayabilirmiş, göğüs kafesimi rahatlatacak en iyi şeymiş bu, öyle dedi. O saçlarıma dokunduğunda kalbimin göğüs kafesimi tekmelediğini bilmiyor. Maça gideriz değil mi? Dedi, gideriz dedim, takım tutmadığımı bilmiyor. Ben matematiğe küfür ediyorum, o rakamlara aşık. Ben dişlerimi fırçalarken şarkı söylüyorum, o tek kelime etmiyor.

İki gün önce boynumu öptü, hayatımda ilk defa bir öpücük kalbime bu kadar dokundu. Bir yetime baba vermiş sanki Tanrı yeniden, öyle mutlu oldum. Güzel koktuğumu söylüyor sürekli, parfüm markamı sordu. Parfüm kullanmadığımı söyledim, bebek şampuanıyla yıkandığımı bilmiyor. Ama beni bir şekilde mutlu ediyor bu. Bilmese daha iyi sanki, onun her şeyi bildiğini düşünüyorum da, çok sıkıcı olurduk.

Zamanı geldiğinde onun hakkında çok şey bileceğim, zamanı geldiğinde onun hakkında bu kadar çok şey bildiğim için şaşıracağım belki.

Ama dediğim gibi, zamanı geldiğinde.

Zamanı gelmemişti.

Tavana baktığım ve kendimi sorguladığım anlarda aslında yalnızca bir saatin dolmasını bekliyordum. Sehun bu sabah gelmemişti çünkü şirkete erken gitmesi gerektiğini söylemişti. Bana bunu haber vermesi bile çok hoş bir davranışken ben bu adamı nasıl sevmeyebilirdim ki?

Üstümdeki koyu yeşil tişörtün yakasını aşağıya çekiştirirken ağır ağır kalktım uzandığım koltuktan. Saatin tam olarak kaç olduğunu bilmiyordum ama artık gitmek istiyordum. Bu yüzden pantolonumu düzeltip sehpanın üstündeki süt kutusunu, telefonumu ve evimin anahtarını aldım.

Hiç acele etmeden kapıya yürüdüm. Acele etmiyordum çünkü henüz erken olduğunu biliyordum ama tavan artık o kadar da cazip gelmiyordu. Sehun'u izlemek daha eğlenceli olabilirdi.

Kapının yanında duran beyaz sporlarımı ayağıma geçirirken derin bir nefes almıştım. Ayakkabılarımın üstünden sarkan beyaz bağcıkları bağlamak yerine kenara köşeye sıkıştırdım. Aynadan kendime son bir kez daha bakma gereği duymadan kapıyı açıp dışarıya çıktım ve kapıyı kilitlemek için anahtarı parmaklarımın arasında çevirdim.

Kapıyı üst üste birkaç kez kilitleyip tekrar arkamı döndüğümde Jaehyun'u görmemle irkilerek derin bir nefes aldım. "Ödümü koparttın." dedim sakince.

Onun hakkında çok fazla şey bilmiyor olsam da bir hafta önce evimin yakınlarındaki markete gittiğimde beni takip etmiş, market sahibi onu gördüğünde beni biraz bilgilendirmişti.

DÜŞLER SENFONİSİ /HUNHAN/Where stories live. Discover now