15.BÖLÜM

1K 94 43
                                    

Gece boyu uyuyamadığımdan olsa gerek, masaya yasladığım dirseğim kayıp duruyor, başımı masaya çarpmaktan son anda kurtaryordum. Bu da, şirketin kafesindeki bakışların üstüme dönmesine sebep oluyordu ama boş versenize, kimin umurundaydı ki?

Başımı bir kez daha masaya çarpmaktan son anda kurtardığım an gözlerimi açıp çevreme bakındım. Biraz uzağımda Sehun, Chanyeol, Jomgin ve Suho oturuyordu. Onlara bakmasam bile görüyordum. Eminim bilerek bu masayı seçmişlerdi.

"Günaydınlar efendim, yine mükemmel enerjik görünüyorsunuz!" Jackson elinde tuttuğu kahveyi masaya bıraktığında dudağımın kenarından akan salyaları elimin tersiyle sildim ve ona baktım. Yüzündeki gülümseme dehşet içinde bir yüz ifadesine döndü. "Umpa Lumpalar aşkına! Sana ne oldu böyle? Sanki dün gece bir zombi saldırısıyla uğraşmış ve sabah zorla şirkete getirilmiş gibi duruyorsun!"

Yalnızca abartıyordu.

Sadece saçlarım taranmamıştı, gözlerim uykusuzluktan kısık bakıyordu ve gözlerimin altında mor halkalar vardı. "Evdeki sorunlar işte." Derin bir nefes aldım. "Zombi istilası sayılır." diye homurdandım. "Ama yemekte beyin yerine, çorba falan filan vardı."

Bana getirdiği kahveden birkaç yudum aldığımda, bana anlamamış gibi bakmaya devam etti. "Evdeki sorunlar mı?"

Dramatik bir şekilde gözlerimi devirdim. "Her zaman."

Ona nasıl anlatacağımı bilemedim. Babamın bir kaçık gibi sınava girmediğim için benimle konuşmadını, üvey abimin bundan keyif alır gibi her yerden fırlamasını ve bana laf sokmasını nasıl çok normal bir şey gibi anlatabilirdim ki?

Üstelik bir de Sehun etkeni vardı.

Bir yanıt bekler gibi bana bakmaya devam ettiğinde bir şey söyleme ihtiyacıyla omuz silktim. "Zamanla geçer."

Ne güzel bir yalandı bu.

Sanki çok saçma bir şey söylemişim gibi baktı bana. Oturduğum yerde huzursuzca kıpırdandım. "Zamanı çok ciddiye alıyorsun." dedi alay dolu ama kesinlikle ciddi bir sesle.

Cebinden çıkarttığı sigara paketini gelişi güzel attı masanın üstüne ve aynı paketten bir dal sigara çekip dudaklarının arasına yerleştirdi. Bu cümlenin üzerine konuşmadık. Cam kenarında oturduğumuz için caddeyi görebiliyorduk. Bakışlarını oraya çevirdi. Hatta o kadar uzun süre konuşmadık ki, ben de onunla beraber caddeye baktım. Yeteri kadar ilgi çekici gelmediği için bakışlarımı birkaç saniye sonra tekrar ona çevirmiştim.

"Zamanı ciddiye almam gerekiyor." Omuzlarımı silktim.

O da güldü.

"Hayır." dedi bu sefer araya zaman sıkıştırmadan. "Bu dünyada gerçekleşen tüm şeyler zamanla değil, bir anda olur. Ciddiye alman gereken şey zaman değil, an."

Dudaklarının arasında tuttuğu dumanı dışarıya üfledi. Söyleyecek bir şey bulamadığımdan onu izlemeye devam ettim. "Bir insan, zamanla bir şeyleri gerçekleştiremez Luhan. Büyük olan her şey anlıktır." Kahvesinden bir yudum aldı. "Mesela... Bir insan bir anda doğar. Doğum bekleniyordur ama yine an'a kalmıştır. Bir insan bir anda ölür. Hangi ölüme zamanla alışırsın?" Durup birkaç saniyeliğine yüzüme baktı. "Bir insan, bir anda aşık olur. Habersiz ve teklifsizce." Elinde tuttuğu peçeteyi masaya attı. Onu hangi ara aldığını bilmiyordum. "Devrim yaratan her şey anlıktır aslında. Böyle bir dünyada zamanı bırak gitsin. Zamanla iyileşsin ya da kötüleşsin. Siktir et. Anı kolla."

Dudaklarımı birbirine bastırarak gözlerine diktim bakışlarımı. Daha sonra parmaklarımı iç içe geçirip derin bir nefes aldım. "Zamanla daha katlanılmaz olacak." diye itiraf ettim. Kaşlarını kaldırdı. "Değişen bir şey olmayacak."

DÜŞLER SENFONİSİ /HUNHAN/Where stories live. Discover now