8.BÖLÜM

1.2K 109 36
                                    

Biri yüzümüze gerçeği vurduğunda hemen ona karşı cephe alıyoruz. Biri gözümüzü boyadığında yalan söylese dahi inanmak için tüm doğrularımızdan vazgeçiyoruz. Çünkü istediğimiz her şey istediğimiz gibi olsun istiyoruz. İşte tam bu zaman da hayat bize kocaman bir rest çekiyor.

Yalnız kalmaktan korkuyoruz ve bir o kadar da yalnız kalmaya hasretiz. Bazen bir çoğumuz kendimizi kaza eseri doğmuş çocuklar olarak görüyoruz. Kimimiz kendi ailesine kendini hiç ait hissetmedi, çünkü beceremediler. Kimimiz ise sanki kayıp, elinde kocaman neon harflerle WANTED tabelasıyla dünyaya geldi ve gidecek hiçbir yeri yok.

Bana kalırsa kabullenmek dünyanın en mantıklı seçimi. Dünyanın herhangi bir yerinde gökyüzünden bakıldığında görünmeyecek kadar küçüksün ve sonuç olarak her insan gibi sen de elindeki yaşam bayrağını gittiği yere kadar götürmekle görevlisin.

Ben ne mi yaptım?

Kabullendim.

Tanımadığım bir evin içinde buldum kendimi bir anda. Kasıntı kahvaltıları hayatımdan def ettim. Yalnız kalmaktan korktuğum halde yaptım bunu. Tek katlı bahçeli bir evin içinde kendime bir dünya hazırladım, bunu bir adam sayesinde yaptım.

Bir haftadır gelecek olan elektrik faturasını düşünüyorum mesela. Şu an tek derdim bu çünkü bir haftadır yalnız kaldığım bu evde geceleri ışıkları ve televizyonu kapatmıyorum. Banyonun ışığı bile yanıyor oluyor sabah uyandığımda. Bazen Sehun geliyor, kapatıyor ışıkları ve salondaki kiremit rengi geniş koltuğun üstüne uzanıyor.

Evet, anahtarımı ona verdim çünkü o da bana vermişti. O'nun için kiremit rengi kanepenin bir köşesine yıldızlı bir battaniye bırakmıştım. Yanıma gelmesini deli gibi istesem de teklif edemiyordum. Bunu bir kez belli ettiğimde ise bana dağınık yatıyorum ben demişti. Canını yakarım.

Bir şey söylememiştim o öyle söylediğinde. Omuzlarımı silkmiş ve küçük yatağıma ilerlemiştim. Bu eve ilk taşındığımda evin kendiliğinden eşyalı olması büyük bir avantaj olmuştu benim için. Sehun'un siteye taşınmadan önce burada kaldığını biliyor olsam da eşyalar beni bir miktar şaşırtmıştı. Her bir köşede çiçeklerin olması ve koltuğun altından çıkan birkaç fiyat etiketi beni büyük çelişkiye düşürmüştü.

Eşyaların yeni kokusu henüz yeni yeni dağılıyordu evden. Bunu da sormuştum Sehun'a. Ben giderken ev boştu dedi bana. Ev sahibi yeni aldı, bu yüzden fiyatı biraz arttırmış diye de ekledi.

Kiranın uygunluğu ise beni, 'acaba evde hayaletler mi var' düşüncesine itiyordu. Ev tek katlı olmasına rağmen küçük diyemeyeceğim kadar geniş bir alana sahipti. Yine de bahçenin güzelliği bana yetiyordu.

Hatta Kyungsoo'nun ev hediyesi olarak verdiği küçük bir limon ağacına bile sahiptim. Ağacın gövdesinde 'beni güneşe koy' yazan bir karton vardı. Çıkarmamıştım o kartonu, Kyungsoo'nun yazdığı belli oluyordu. Onu istediği gibi güneşin en sık uğradığı yere koymuştum.

Şimdi de Sehun'la aynı koltukta ama birbirimizden uzakta otururken evimi didik didik inceleyen bir grup insana boş bakışlar atıyorduk. Ben İrene'ye atıyordum o boş bakışları. Ev benimdi ve o Sehun'u övüyordu. Eun bile buradaydı. Sessizce bir köşede oturmuş oflayıp pufluyordu.

Arada bir merakla gözlerini gezdirdiği de gözlerimden kaçmamıştı.

Kahve yapmak için mutfağa gidip geldiğimde İrene'yi Sehun'un yanında bulmuştum. Benim yerimde! Bozuntuya vermeden başka bir koltuğa geçmiş olsam da az sonra patlayacağımın sinyallerini veriyordu İrene'nin sürekli ellerini Sehun'un omuzlarında gezdirmesi.

DÜŞLER SENFONİSİ /HUNHAN/Where stories live. Discover now