3.BÖLÜM

1.4K 135 151
                                    

Çirkin kalplerin içinde yaşayamaz altın kalpler.
Şeytan ininine inemez melek yüzlüler.

Tanrım... İyilik bu dünya için artık pahalı bir gerdanlık.

Yazdım, sildim. Sildikçe bir daha yazdım ancak daha fazla bunu tekrar edemeyeceğimi fark ettiğimde, kalemi yenilgiyle saman renkli sayfaların arasına bıraktım. Derin bir nefes alırken gözlerimi gittikçe kararan gökyüzüne çevirdim.

Yaz sıcağında, önümde bir dondurmayla balkonda en fazla ne yapılırsa onu yapıyordum işte. Boş boş oturuyordum.

Dondurma kâsesinin içinde duran kaşığı alıp dondurmadan biraz aldığım sırada, "Luhan?" diye seslendi annem. Başımı omzumun üstünden ona çevirdiğimde elinde bir kutu tuttuğunu gördüm. "Sanırım bir şeyler sipariş vermişsin, onlar geldi."

Gözlerim heyecanla ışıldarken annem yanıma geldi, oturdu ve kutuyu ikimizin arasına bıraktı. "Işıklar gelmiş olmalı." diye mırıldandım. Kaşığı kâsenin içine bırakıp kutuyu açmaya başladım.

Annem dikkatle izlerken, "Ne ışığı?" diye sordu. Kutunun içinden çıkarttığım uzun kabloyu anneme gösterdim. "Balkonumun demirlerine saracağım. Yıldızlar var uçlarında, çok güzel baksana."

Kablonun üstüne sırasıyla yerleştirilmiş yıldız şekildeki küçük ışıklardan birini parmak uçlarıyla tutup gülümsedi. "Evet, öyle." Ayağa kalktım. Kutunun içi kablo doluydu ama en azından birisini hemen takmak istiyordum.

Annem sessiz sedasız olduğu yerde oturmaya devam ederken birbirine dolanmış ışıkları özenle çözüp balkonun demirlerine sarmaya başladım. Pille çalıştığı için, fiş sıkıntım yoktu. "Baban hâlâ gelmedi," diye mırıldandı annem. "Uzun sürecekmiş bu akşam işi. Dışarıya çıkalım mı? Yemek yeriz, belki sinemaya gideriz?"

"Bilmem," dedim gözlerimi ona çevirmeden. Kısa bir cevapla geçiştirmiştim onu. Sorun etmeden beni izlerken kabloyu tamamen demire dolayıp kablonun ucundan sarkan düğmeye bastım. Sarı ışık, fazla göz yormayacak bir şekilde parlamaya başladığında, "Çok güzel oldu." dedi. "Zaten sen, elinin değdiği her şeyi güzelleştiriyorsun."

"Teşekkür ederim." dedim fısıldar gibi. Gözlerimi çok kısa bir süre ona çevirmiş olsam da çok fazla bakamadan tekrar ışıldayan demirlere baktım.

"Aslında, aşağıya da asabiliriz bu ışıklardan."

Güldüm. "Babam kopartsın diye mi?"

Konuşmadı.

İkimiz de biliyorduk babamın böyle şeylerden hoşlanmadığını, eğer dediği gibi bir şey yapacak olursam elbette babamın yapacağı ilk şey onları söküp atmak olacaktı. Belki daha sonra da, ne kadar boş işlerle uğraştığımı söylerdi.

"Sehun?" dedi annem. Bakışlarım o tarafa dönerken annem ayağa kalkıp üstünü düzeltti. "Nasılsın?"

Sehun gözlerini demiri sarmış olan ışıklarda dolaştırıp anneme baktı ve nezaketen gülümsedi. "İyiyim, siz nasılsınız?"

"İyiyim, teşekkür ederim." Annem omzunun üstünden bana baktı.

"Ne kadar güzel olmuş..." diye mırıldandı Sehun. Gözlerini ışıkların üstünde bir kez daha dolaştırıp bana baktı. "Işıl ışıl olmuş burası, kendi balkonuma bakmak istemiyorum."

"Sana da verebilirim." Eğilip kutunun içinden birkaç metre kadar uzun olan kabloyu çıkarttım. "Almak ister misin?"

"Sanırım bu teklifini geri çeviremeyeceğim." Güldü. Ona yaklaşıp elime aldığım kabloyu ona uzattığımda kendi tarafına aldı. "Teşekkür ederim, yine de eksik duracaklardır. Senin balkonunda çiçekler var."

DÜŞLER SENFONİSİ /HUNHAN/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin