"Hoseok-ah~ sana fizik sorusu sorabilir miyim?"
Seninle ilk defa cidden sohbet ettiğimiz bir zamandaydık ve Hyun Joo zümrüt rengine boyattığı yeşil saçlarıyla resmen sohbetimizi kesmişti.
"Olmaz, gördüğün gibi biz konuşuyoruz."
Bol bir örgü yaptığı yeşil saçını arkaya savurarak bana alaycı bakışlarla bakmıştı. "Sana sormadım, Hyunie."
Dişlerimi gıcırdatmıştım. Adımı kafasına göre kullanamazdı, sana böylesine yakın duramazdı ve 'ikimizin' konuşmasını bölemezdi.
"O benimle konuşuyor şu an. Başka zaman gel. Aslında bence hiç gelme."
"Hoseok-ah~ beni dinler misin lütfen?"
Kafanı bir ona bir bana çevirip duruyordun. Bu gidişle boynun kopacaktı. Gerçi, o aptala cevap verirsen de boynunu bizzat ben koparırdım.
"Yah, bana baksana maydonoz! Dayak yemek istemiyorsan sırana def ol!"
Kibirle gülmüş ve pas yeşiline boyalı olan tırnaklarını incelemeye başlamıştı. "Muhattabım Hoseok, sen değilsin. O küçük burnunu araya sokma."
Bakışların burnuma kaydığında yüzümün sinirden kızardığını hissedebiliyordum. Öfkeli surat ifadem yüzünden bakışlarını geri çekip ikimiz arasında gezdirmiştin.
"Hanımlar sakin mi olsak?"
"Hoseok-ah~ lütfen bana soruyu anlat." Ortada komik bir şey varmışcasına elini kibarca ağzına götürerek kıkırdamıştı. "Yapamadım da~"
Bakışların bana döndüğünde ne diyeceğini az çok tahmin edebiliyordum. "Seolhyu-"
Ani bir sinirle yerimden kalkıp kucağına oturduğumda şaşkınlıktan sözlerin yarım kalmıştı. Gözlerim kısılmış bir şekilde yüzümü yüzüne yaklaştırmış ve çenenden tutmuştum. "Hoseok, seninle biz konuşuyoruz şu an. Söyle ona başkasına sorsun sorusunu."
Gözlerin kararmıştı ve uzun parmakların sıkıca belime sarılmıştı.
"Hyun Joo sen sorunu başkasına sor."
Hyun Joo 'nun yüzündeki kibirli ifade silinirken bozguna uğramış bir halde arkasını dönüp sınıftan çıkmıştı.
Titret bir nefes verdiğinde dirseğimi böğrüne geçirerek ayağa kalmıştım. Elin anında acıyan yere gittiğinde sızlanma sırat ifadenle bana bakıyordu.
"Seninle sohbet edende kabahat, Jung. Hak ettin."
Hyun Joo 'dan öldüresiye nefret ediyorum.
