37) KENDİNİ YIPRATIYORSUN

Start from the beginning
                                    

"Peki neden konuşmuyor?" Yiğit'in endişeli sesi kulaklarımızı doldururken gözlerim onu bulmuştu. Endişesi yüzüne de yansımıştı. Bu defa doktor Yiğit'e gülümseyerek baktı. "Böyle ataklarda hastalarımızın verdiği tepkiler farklıdır. Kimisi uzun süre uykuda kalır kimisi de Elif Hanım gibi konuşamaz. Ancak bu korkulacak bir durum değil. Kısa zamanda toparlayacaktır." Yatıştırıcı bir ses tonuyla konuşmasının yanında omzuna dokunup güven verircesine sıkmıştı. Daha sonra tekrardan geçmiş olsun dilemiş ve odadan çıkmıştı.

Yiğit duyduklarıyla rahatlamıştı. Yan tarafta duran sandalyeyi çekip oturduktan hemen sonra elimi tutmuştu. "İyi olacaksın." Demişti. Beni telkin etmek için söylüyor gibi görünse de kesinlikle kendini telkin etmek için konuşuyordu. Tuttuğu elime eğilip kafasını koyduktan sonra öylece durmuştu. Diğer elimle dağınık olan saçlarını daha da dağıtmıştım ve saçlarıyla oynamaya devam etmiştim.

Cansu hakkında kimse bana bilgi vermemişti. Nerede olduğunu, nasıl olduğunu söyleyen yoktu. Aklımdan çıkmıyordu. Çok endişeliydim. Olacakları kestiremiyordum. Önceliğim Cansu'yu görmekti. Bundan sonrası ise gözümü korkutan en büyük etkendi. Zor süreç hiç bitmiyordu. Daldan dala zorluklar peşimizi bırakmıyordu.

Yiğit doğrulmuş yüzüme bakmaya başlamıştı. "Cansu'yu merak ediyorsun öyle değil mi?" Hem de çok merak ediyordum. Başımı hareket ettirdim yüzümdeki merak dolu ifadeyle öylece baktım. "Mete yanında, durumunun iyi olduğunu söyledi bende tam bilgiye sahip değilim. Şu anda karşı oda da kalıyor." Konuşmasını bitirdikten sonra elimi öpüp öylece beklemişti. Cansu'nun hemen karşı odamda olduğunu öğrenince doğal olarak yanına gitme isteğiyle doldum. Hemen onu görmeliydim bu yüzden de harekete geçtim. Doğrulmaya yeltendiğim sırada Yiğit durdurmuştu beni.

"Nereye böyle?" diyerek sorgulamıştı. Nereye gittiğimi çok iyi biliyordu ama yine de sorgulamayı seçmişti. "Dinlenmen gerekiyor biliyorsun. Zaten Cansu'nun bir yere gittiği yok." Yanlış yolu seçmişti. Beni ikna etmeye çalışması yanlış bir seçimdi çünkü ben iyiydim dahası kardeşimi görmek istiyordum. Kollarını tuttum ve gitmek istediğimi belirttim ancak izin vermiyordu en sonunda kaybolan sesimi buldum.

"Ben iyiyim Yiğit." Yiğit kolları gevşemiş ağzı kulaklarında bana bakarken yüzünde okunan şaşkınlık karışık mutluluk görülmeye değerdi. "Konuştun." Dediği sırada sımsıkı sarılmıştı. Bu hareketi yüzümde kocaman bir gülümsemeye neden olurken bir süre daha böyle kalmasına izin vermiştim ancak Cansu'yu görmeyi o kadar çok istiyordum ki  "Lütfen Cansu'nun yanına gidelim." Demiştim çok istekli bir şekilde. Yiğit geri çekilmişti ilgiyle yüzümü inceledi.

"O halde kalkmana yardım edeyim." Kalkmama yardım etmişti tam adım attığım sırada takılı olan serum daha fazla ilerleme izin vermemişti. Bitmek üzere olan seruma baktım ve hiç tereddüt etmeden çekip çıkardım. Daha önce yapmadığım şey değildi. Yiğit bana şaşkın bir şekilde bakarken ben omuz silkmekle yetinmiştim. Bana doğru bir adım atmış ve işaret parmağını bana doğrultarak konuşmuştu.

"Sen!" Ellerimi havaya kaldırım bitmek üzere olan serumu gösterdim. "Zaten bitmek üzereydi. Hadi gidelim." Bir an önce gitmek istediğimden yürümeye başlamıştım. Arkadan sarılan kollarla yerimde kalakalırken şaşkınlıktan nefesimi tutmuş öylece beklemiştim. "Teşekkür ederim." Sebebini bilmediğimden sorma gereği duydum.

"Bu ne içindi?" diyerek sormuştum. Başını boyun girintime getirip uzun soluklu kokumu içine çektikten hemen sonra anlamadığım şekilde mırıldandı. Daha sonra konuşmaya başlamıştı. "Çok korktum sana bir şey olacak diye. Güçlü olup yanımda kaldığın için." O görmese de duyduklarıma kocaman bir şekilde gülümsemiştim ve kolları arasından çıkıp ona doğru döndüm bir yüzüne bakıp bu defa da ben ona sarıldım. "Olmak istediğim yerdeyim." Duyduklarıyla gülümserken bu sebeple belirginleşen gamzesine buse kondurdum daha sonra da elinden tutup "Bundan sonra her şey daha güzel olacak şimdi gidelim." Tuttuğum elini çekiştirmeye başlamıştım.

Cansu'yu görecek olmamın verdiği endişe bir an da üzerime yüklenirken kısa sürede geldiğimiz odanın kapısında öylece bekledim. Hemen yanımda duran Yiğit'e baktığımda ise bana gülümseyerek bakıyordu bense endişenin yanında getirdiği korkuyla ona baktım ve kapıyı tıklatıp yavaş bir şekilde içeri adımladım. Başta kimseyi görmemiş olsam da birkaç adımdan sonra sağ tarafıma baktığımda görmüştüm. Ayakta bekleyen Mete'ye odaklandığımda onun da bir hayli yıpranmış ve dağılmıştı.

"Elif" dediği sırada iri kolları arasına almıştı beni. Bense sarıldığım anda ruh halim tepetaklak olmuş bir şekilde ağlamaya başlamıştım. Sessizce gözlerimden yaşlar akadursun titrek sesle "O nasıl?" demiştim. Yönümü tamamen Cansu'ya çevirip gözlerimi üzerinde gezdirdiğimde gözyaşlarım hızlanmıştı. O kadar solgun duruyordu ki rengi canlılığını yitirmişti.

Peki ya saçları? Lanet olsun kesmişlerdi. Cansu o kadar çok severdi ki saçlarını. Uzunluğunu sever kestirmeye kıyamazdı şimdi ise omuzlarına zor geliyordu. Bu halini gördükten sonra ağlamam şiddetlenince Mete omuzlarımda tutup beni kendince çevirmiş ilk olarak gözyaşlarımı silmiş sonra da konuşmaya başlamıştı.

"Sağlık durumu gayet iyi Elif, sadece zor bir süreç olacak onun için. Kaçırıldığından bu yana uyutulmuş. Uyandığında en son ne hatırlayacak bilmiyoruz. Doktorların dediğine göre kendiliğinden uyanmasını beklememiz gerekiyor. Ve diğer dedikleri şey ise..." Demiş ve susmuştu. Ters bir şeyler vardı "Vee?" devam etmesi için dediğini tekrarlarken korkmaya başlamıştım. Ne olmuştu? "İkinci olarak da psikolojik destek alması gerekebileceğini söylediler." Kahretsin! Umarım böyle bir şeye gerek kalmazdı tabi bu ne kadar mümkün olabilirdi? Böyle bir durumu atlatmak ne kadar kolay olabilirse artık.

Omuzlarım çökmüş bir şekilde yatağın ucuna oturmuş Cansu'nun ellerini kendi ellerim arasına hapsetmiştim. Ona baktıkça gözyaşlarıma engel olamıyordum. Birbiri sıra akmaya devam ederken derin nefes aldım.

"Saçları... Saçlarını çok severdi o Mete." Uzanıp saçlarını okşarken ağzımdan kaçan hıçkırığa dur diyememiştim. Bu süreç bizim için bu haleyken onun için ne halde olacaktı? Düşünmeden edemiyordum. Omzumda hissettiğim el ile başımı kaldırdım. Bana şefkatle bakan Yiğit'e ben sadece ağlayarak bakıyordum. Eliyle Cansu'yup işaret etmişti.

"O çok zorlanacak belki ama atlatacak sen, biz onu yalnız bırakmayacağız." Asla yalnız bırakmayacaktım. Elimden gelen her şeyi yapacaktım. "Yine de endişeliyim. Olmuyor, deniyorum olmuyor." Hıçkırıklarım artarken "Yiğit Elif'i dışarı çıkar. Ben burada kalırım." Dediğinde şiddetle karşı çıkmıştım. "Hayır! Burada kalmak istiyorum." Uyanırsa eğer yanında olmak istiyordum. Yalnız hissetmemeliydi.

"Kısa zamanda döneceğiz Elif söz veriyorum. Hadi gel." Kalkmama yardım etmiş yorgun bedenimi kendine yasladıktan sonra da çıkışa doğru yöneltmişti. Hastanenin bahçesine gelene kadar sessizliğimi korumuş banka oturduğumda da bu sessizliği sürdürmüştüm. Şu anda beklemekten başka yapacak bir şey olmaması beni çaresiz hissettiriyordu. Çaresizdim.

"Kendini yıpratıyorsun." Yiğit'e bakmayıp yere bakarak "Çünkü elimden bir şey gelmiyor." Gelmiyordu. "Sabret. Henüz uyanmadı ve tepkisinin ne olacağını bilmiyoruz." Haklıydı ancak bilinen bir gerçek vardı ki olacaklar öyle basit atlanacak bir şey değildi. Ona ağır gelecekti belki de sessizliği seçip bizlerden uzaklaşacaktı. Yanlız kalmak isteyip bizi istemeyecekti. En çok ta bizlere aralık kapı bırakmayacağından korkuyordum.

"Uyanacak. Tepki verecek belki de vermeyecek." Sesimden çaresizlik akıyordu. Yiğit ise o çaresizlikten beni kurtarmak için çabalıyordu.

Devamı kısa zamanda gelecektir. Oy vermeyi unutmayın lütfen...

HERKESİ BİR KIVILCIM ADLI KİTABIMA DA BEKLİYORUM...

Benim UğrumaWhere stories live. Discover now