37) KENDİNİ YIPRATIYORSUN

837 108 5
                                    

Selam ponçikkalpler :)
Oylardan yana yakınıyorum ama elden ne gelir... Lütfen destek olun azcık yafrularım...
İyi okumalar...

Kimse neyin nereden geleceğini öyle kolay bir şekilde kestiremiyordu. Olanları ve yıllar önceki hadiseleri dahası kısa süre önce yaşadıklarımızı düşününce kesinlikle tahmin etmek pek kolay değildi. Nasıl edilirdi ki? Yaşanılanlara bakılırsa asla hafife alınacak şeyler değildi. Ruh hastası biri tarafından hayatlarımız bir kukla gibi yönlendirilmişti ve bu bir hayli tehlikeli bir süreçti.

Üzerimde bir ağırlık çökmüş gibi hissediyorum. O kadar yorgun o kadar bitkindim ki nerede olduğumu dahi bilmeyen bir vaziyetteydim. Tahminimce birileri konuşuyor ancak bana sesler net gelmiyordu tamamen uğultudan farksızdı. Olanların üzerinden ne kadar süre geçti bilmiyordum. Son olanları yavaş yavaş hatırlamaya çalışıyordum ve bu da sağlığımı yeniden kötü yönde etkiliyordu. Çünkü vücudum kasılmaya başlıyordu ve bu iyiye işaret değildi.

Ceren'in akıl sağlığı göz ardı edildiğinden hastalığı bir hayli ilerlemişti ve ruh sağlığı göründüğü üzere berbat bir hal almıştı. Bundan dolayı hastaneye yatırılması gerekiyordu ve yatırıldı. Lakin giderken etrafa çıldırmış gibi saldırmıştı ve son söyledikleriyle beni de öfkelendirmişti. Yıllardır yaşadıklarımızı çok basit bir durum gibi dillendirmesi beni kötü şekilde etkilemişti ve vücudum kaldırmamıştı. Yaşarken ayrı zor yaşatandan dinlemek daha da zordu. Karanlığa gömülmeden hemen önce ise Mete'nin "Lanet olsun kriz geçiriyor!" Dediğini hatırlıyordum sonrası ise şimdi olduğu gibi karanlık.

Saatler sonra vücudum tepki vermeye başlamıştı. Artık ellerimi oynatabiliyordum. Alışmışlıklarım kendini tekrarlıyordu. Kriz sonrası durumum bilindikti. Verilen ilaçların ağırlığından dolayı kendime gelmem uzun sürüyordu ve bir hayli bitkin hissettiriyordu. Bu alışkanlığı kazandıran kişinin Ceren olduğunu bilmek. Geldiğim durumun sorumlusu ile bizzat yüzleşmekte çok ama çok zor bir durumdu.

Dakikalar geçtikçe tepkilerim artmaya başlamıştı. Gözlerimi yavaş bir şekilde açmaya başlamıştım ancak gözlerime vuran odanın ışığı buna pek yardımcı olmuyordu. "Elif" diyen Yiğit'in sesiyle gözlerimi tekrardan açmayı denedim. Boyu sayesinde gözlerime vuran ışığı kesmiş kolaylıkla gözlerimi açmama vesile olmuştu. Çok bitkin görünüyordu, saçları dağılmıştı ayrıca gözleri de kızarmıştı. Bu hale gelmesi normaldi. Uykuyu pek sevmezdi geceyi de nerede geçirdiği malumdu hele ki gün içinde yaşananlar hepimizi yıpratmıştı. Konuşmam için gereken enerjim yoktu bu nedenle sadece gülümsemiştim. "Hemen geliyorum." Diyerek hızlı adımlara yanımdan ayrılan Yiğit'in odasından çıkışını izledikten sonra aklıma dolan düşüncelerle baş başa kaldım.

Geçen yıllar... Yaşadıklarımız. Daha ne yaşayabilirdik? Başımıza daha ne gelebilirdi? O kadar şey olmuştu ki o kadar yıpranmış o kadar zarar görmüştük ki. Neden, niçin? Diye sorgulamak faydasızdı. Hasta ruhlu bir insanın hayatımızla oynamasını sindirmeye yüz tutmuştu bedenim. Kabullenmiştim. Peki ya Cansu? O nasıl tepki verecekti!

Yıllarca çabalamalarına şahit olmuşken hiç bu denli zor durum yaşamamıştı. Yalnız kalmak isteyebilir ve kendini sessizliğe hapsedebilirdi. Ancak bu defa onu bu şekilde bırakmak gibi bir niyetim yoktu yanında olmalı yaralarını sarmalıydım. Kusması gereken acısını, nefretini, öfkesini ne varsa yapmalıydı. Açılan kapıyla düşüncelerimden ayrılırken bana doğru gelen doktor ve Yiğit'e baktım. Yüzündeki gülümsemeyi silmeyen doktor "Geçmiş olsun Elif Hanım. Sonuçlar iyi herhangi bir sorun görünmüyor. Yoğun strese bağlı atak geçirdiniz her ihtimale karşı düşük dozda ilaç yazdım." Aklıma kazınan konuşmayı yapmıştı elbette. Yoğun stresten kaynaklı atak geçirdiniz. Duymayalı ne uzun zaman olmuştu ne çok sevinmiştim. Ta ki bu güne kadar. Doktora sadece gülümsemiştim.

Benim UğrumaWhere stories live. Discover now