20) BİR NEDENİ OLMALI

2.7K 130 7
                                    

Uzun bir bölümle karşınızdayım. Ehehehe 😁😁
İyi ve bol okumalar ☺

Kaybetmek... Çoğu insanlara o kadar
basit bir hadise olabilir. Ancak benim hayatımda olan kayıplar o kadar da basit değillerdi. Çok küçük yaşta başladım kaybetmeye. Susarak, çekinerek veyahut hoş görerek. Kayıpların canımı yaktığı dönemler ise küçük yaşta değil lise yıllarımda başladı. O zamanlarda yaşım gereği ergendim ve çoğunu umursamazdım. Umursuyor olacaksamda kimseye belli etmez vurdum duymaz davranırdım. Kendi içimde ördüğüm duvarı aldığım her darbede yükseltirdim ve duvarım sayesinde ulaşılmaz olurdum. Lakin üniversite yıllarımda kayıplarım artınca ördüğüm duvar çatlamaya başladı.

Aldığım darbelerden ve dahası kayıplarımdan dolayı henüz duvarım bir harabe haline gelmiş değildi. Tabii Mete'yi kaybetmiş olsaydım eğer çatlamış olan duvarım yıkılır ve ben enkazın altında kalır sanırsam kalkamazdım. Sandığım kadar kolay değildi kaybetmek, bugün var olan biri yarın hayatımda yok olduğu gerçeği. Her şey duvar örülmekle aşılacak kadar kolay değil. Gerçekleri görünce anlıyor insan.

Çok değil iki dakika önce Yiğit'in kokusu burnuma hücüm ederken uyandım hatta hala gözlerimi açmadım ve uyandığımı anlamaması için nefes alış verişlerimi düzenli bir şekilde yapıyordum. Amacım kesinlikle kötü bir şey yapmak değil sadece biraz daha kokusunu solumak ve Mete'nin iyi olduğu gerçeğinin verdiği huzur ile Yiğit'in omuzlarına sığınmak istiyordum.

Sahi ne kadardır uyuyordum? Mete uyanmış mıdır? Gözlerimi açmak istemiyor olsamda ve halimden bir o kadar da memnun olsamda yavaş yavaş gözlerimi araladım. Yiğit telefonuyla ilgileniyordu lakin yüzüme gelen keskin ışıklar sayesinde net göremiyordum sanırım uykunun da etkisi vardı böyle olmasında. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra bakışlarımı telefona odakladım ve net gördüğüm için içten içe sevinmiyor değildim.

Gördüklerim karşısında gözlerimin büyümesine engel olamamıştım. Yiğit fotoğraflara bakıyordu. Tabi bunda saşırılacak bir durum yoktu bende ilk gördüğümde şaşırmamıştım taa ki fotoğraflarda Yiğit'in yanındaki kişiyi tanıyana kadar. Mete idi bu hem de eski fotoğraflar olduğu bariz açık olan fotoğraf karesinde Yiğit ile birlikte yer alıyordu.

Fotoğraflar o kadar doğallardı ki gözlerimi kırpmadan bakıyordum. Sürekli başkaları tarafından çekilmişlerdi. Deli dolu oldukları çok açıktı. Kahkaha atarken, birbirlerinin üstüne çıktıkları, amuda kalkmış halleri ve birçok farklı pozları aklımda birçok nedenli sorulara ev sahipliği yapmaya başlamıştı bile. Nasıl oluyorlar da şuan iki yabancı gibi davranıyorlardı? Daha birçok soru vardı. Bunun öncesinde yüzümde oluştuğunun farkında olmadığım gülümsemem eşlik etmişti bu sorulara.

Artık uyandığımı fark ettirmem gerektiğini düşünmeye başlamıştım. Benden kaynaklı bu omuzların eskimesini istemezdim. Gerçi eskiyecek gibi durmuyorlardı. Yapılı oluşu benim kafamın yanında pekte eskiyecek gibi değildi. Kapışmaları dahi bir saçmalıktan ibaretti. Daha fazla düşüncelerime kulak asmadan yerimden kıpırdanmaya başlamıştım. Yeni uyanıyordum nasılsa böyle yapmam gerekiyordu. Yiğit uyandığımı anladığı anda telefonu seri bir şekilde kapatıp yan tarafına yerleştirdikten sonra bana dönmüştü. Bense gözlerimi ovuşturmakla meşguldüm. Oturduğu yönden biraz daha bana doğru dönerek muzip bir gülümseme eşliğinde konuşmaya başladı.

"Biraz daha uyumalıydın Elif ben rahattım." Gülümsemesine karşılık eş zamanlı bende gülümsedim ve "Mete'den bir haber var mı?" diyerek soru yönelttim. "Hala uyuyor. Merak etme Mete iyi olacak Elif." Derin bir nefes aldım ve başımı onaylayan bir şekilde hareket ettirdim. "Hadi biraz daha dinlen Elif hala çok yorgunsun." Bu adam kendini düşünmek yerine neden beni düşünüyordu böyle.

Benim UğrumaWhere stories live. Discover now