~18~

12.6K 1.3K 452
                                    

Jungkook odasından çıkıp salona indi. Gözlerini ovuştururak ihtiyacı olan hapları aramaya başladı.

Masada göz gezdirdi. Madde kullandıktan sonra genellikle masanın üzerine bir yerlere koyardı. Fakat boş hap kutularından başka hiçbir şey yoktu.

Tedirgin olmuştu. Bu kadar çabuk bitmiş olamazdı değil mi?

"Sakin ol oğlum eminim buralarda bir yerlerde bir tane de olsa vardır."

Kendi kendine konuşarak benliğini rahatlatmaya çalışıyordu fakat pek işe yaradığı söylenemezdi.

Tekrar odasına doğru çıktı. Eğer evde uyuşturucu varsa orada -odasında- olmalıydı. Çünkü Jungkook ani krizler için orada bir tane bile olsa saklardı.

Gergindi çünkü son günler daha fazla uyuşturucu alıyordu ve bitmiş olma ihtimali yüksekti.

Odasının kapısını açtı. Uyuşturucu krizi hafif belirtiler gösteriyordu. Elleri biraz da olsa titriyordu ve vücut ısısı da artmıştı.

Hızlı adımlarla yatağının yanındaki komodinin çekmecesini açtı. İçini karıştırmaya başladı fakat kendini kandırdığını biliyordu.

"Siktir! Siktir! Siktir!  Ne bok yiyeceğim ben şimdi?!"

Uyuşturucuya dair bir şey bulamamıştı ve telaştan oraya buraya çarpıp etraftaki eşyaları deviriyordu. Hızlı adımlarla hatta koşarak merdivenleri indi ve telefonunu kaptı.

Bu halde dışarı çıkarsa yarı yolda ciddi bir krize girebilirdi. Telefonundan ilk defa arayacağı isme tıkladı.

Telefon 2-3 kez çaldı ve karşı taraf uykulu sesini duyurdu. Jungkook telaşla direk konuya girdi.

"Alo! Yugyeom çok acil madde bulman lazım. U-uyuşturucu krizi geçirmek üzereyim ve bu halde dışarı çıkamam."

Sesi istemsizce titremişti. Elinde değildi. Aylardır bu kadar uzun süre uyuşturucu almadığı olmamıştı. Ve uyuşturucu krizine girdiğinde etrafına ne denli zarar verdiğini çok iyi biliyordu.

"Hey hey sakin ol dostum. Parasını verirsen maddeyi 5 dakikada neredeysen oraya getiririm."

Jungkook sinirle ayağa kalktı. Hâlâ parayi düşünüyordu çıkarcı herif.

"Getir şu lanet maddeyi parası neyse vereceğim. Acele et iyi değilim."

Yugyeom Jungkook görmesede telefonun diğer ucundan gülümsemişti. İşte şimdi eline düşmüştü.

******

Jungkook iyi değildi. Kendini koltuğa attı ve etrafa zarar vermemeye çalıştı. Elleri titriyordu ve kendini kontrol edemiyordu. En son böyle bir krizi aylar önce yaşamıştı.

Saatine baktı. Yugyeom'u aramasının üstünden yarım saat geçmişti. Sıkıntıyla gözlerini kapattı. Belki uyumak ona yardımcı olabilirdi.

******

Tam tamına 1 saat geçmişti fakat Yugyeom hâlâ ortalıkta yoktu. Jungkook'un artık sadece elleri değil vücüdu da titriyordu.

Aniden zil çalınca kapıya doğru koştu. Kapıyı açtığında rahatlamanın aksine daha da tedirgin olmuştu. Çünkü şuan kapıda Jimin duruyordu. Normal şartlarda gelmesine şaşıracağı hatta sevineceği çocuğun şuanda gelmesi onu huzursuz etti.

Bu halde ona zarar verebilirdi fakat o uyuşturucu krizinde bile olsa aklı başında biriydi.

Jimin Jungkook'a baktı. Fakat karşısındaki çocuk kötü görünüyordu. Ne de olsa havalar soğuktu diye düşündü Jimin. Hasta olmuş olabilirdi.

 
Jungkook ona hiçbir şey demeden içeri geçti ve tekrar koltuğa uzandı. Uyumaya çalışmaktan başka yapabileceği bir şey yoktu.

"Ben atkını ve ceketini getirdim."

Jungkook çocuğun dediklerini belli belirsiz duyuyordu. Şuan ona ve etrafına zarar vermemek için kendiyle savaşıyordu. Uyuşturucu alamadığı zamanlarda çok hırçın olurdu.

Jimin içeri girip kapıyı kapattı. Ona hiçbir şekilde cevap vermeyen çocuk onu endişelendiriyordu. Jungkook'un uzandığı koltuğun yanına geldi.

"Sen iyi misin?"

Jungkook kolunu gözüne siper etmişti. Solgun yüzünün görülmesini istemiyordu. Yavaşça başını evet anlamında salladı.

Jimin çocuğun titrediğini görünce korktu. Üzerindeki kabanı çıkararak onun üzerine örttü. Ev soğuk değildi ama titrediğine göre üşüyor olmalıydı.

"Hiç öyle görünmüyorsun. Salgına yakalanmış olmalısın. Üşüyor musun?"

Jungkook'un kalbi çocuğun masumluğu karşısında acıdı. Onun böyle güzel bir kalbinin olması Jungkook'un kalbini acıtıyordu.

"Ben hasta falan değilim. Buradan gitmen gerek Jimin. Sana zarar vermek istemiyorum."

Üzerindeki Jimin'e ait kabanı ittirdi. Jimin kabanı alıp tekrar Jungkook'un üzerine örttü.

"Bu halde nasıl bana zarar verebilirsin ki? Titriyorsun. Üşüyor olmalısın. İzin ver de sana yardım edeyim."

Jungkook üzerine doğru kabanı örten çocuğu hafifçe itekledi. Hafifçe iteklemesine rağmen çocuk yere düşmüştü.

"Bak bunun üşüme veya hastalıkla ilgisi yok. Uyuşturucu almayalı neredeyse 4 saati geçti. Bir nevi kriz gibi bir şey. Lütfen git. Zarar görmek istemiyorsan."

O haliyle bile küçük çocuğa açıklama yapmıştı. Yalvaran gözlerle ona gitmesini söyledi. Fakat inatçı çocuğun gözlerinden gitmeyeceği anlaşılıyordu.

"Ben sana nasıl yardım edebilirim? "

Jungkook suan çok hassastı. En ufak şeye sinirleniyordu ki bu karşısındakinin kim olduğunu unutmasına yol açıyordu.

Koltuğun yanındaki vazoyu alarak duvara fırlattı. Daha sonra bağırarak konuştu:

"HİÇBİR ŞEKİLDE YARDIM EDEMEZSİN. YALNIZCA BENİ YALNIZ BIRAK!"

Başını dizlerinin arasına koyarak sakinleşmeye çalıştı. Fakat başaramıyordu. Etrafı dağıtmak önüne gelen her şeyi parçalamak istiyordu.

Jimin yüksek sesten ve vazonun paramparça olmasından korkmuştu. Fakat onu öylece yalnız bırakamazdı.

Koltuğa oturup Jungkook'un başını kaldırdı. Daha sonra ona sımsıkı sarıldı.

"Şşşt sakin ol. Şimdi geçecek. Derin nefes al ve rahatla."

Bir yandan onu rahatlatacak cümleler söylerken diğer yandan eliyle sırtını okşuyordu.

Jungkook onu rahatlatmaya başlayan şeyin güzel eller değil de güzel koku olduğunu farkettiğinde ona daha çok sokularak uzanmasını sağladı. Biraz da olsun onun kokusuyla rahatlamıştı.

Başını küçük çocuğun boynuna dayayarak derin nefesler aldı. Onu sadece birkaç cümle ile sakinleştiren çocuğa minnettardı.

Gözlerini kapadı ve fısıltı şeklindeki sesini sırtını hâlâ okşayan çocuğa armağan etti:

"Yanımda kal."



BAĞIMLI / JİKOOKUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum