-106-

5.7K 301 61
                                    

Barda kasılmalarım gittikçe artıyor, bununla beraber benim bağırmalarımda artıyordu. Etrafımızdaki herkesin ilgisini çektiğimize emindim. Bu durumdan rahatsızlık duysamda elimde olmuyordu. Karnıma giren sancı, beni bağırmaya zorluyordu. Sanki bağırmadığımda ölecekmişim gibi hissediyordum. Üstelik çocukların şarkının sonunu getirememelerine de üzülüyordum. Bir anda bu sancının nereden çıktığını düşünmeden duramadım. Doğum anımın gelmesi imkansızdı. Bebeğim neredeyse daha yeni dört aylık olacaktı. Ve bu kadar ağır sancımın olması beni korkutmuştu.

"Onu hastaneye götürüyorum." demişti Louis. "Siz şarkı söylemeye devam edin."

Sesinin titrediğini anladığımda, ona sakin olmasını söyleme çalıştım. Ama bağırmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.

"Saçmalama." dedi Liam. "Bizde seninle geliyoruz."

Çocukların endişeli bakışlarına bir tepki bile veremiyordum. Benim gibi, onlarda korkuyorlardı.

Ben ne olduğunu anlamadan, Louis beni kucağına almış ve hızla bardan çıkmıştı. "Kötü birşey yok bebeğim, inan bana." diyerek beni teselli ediyor aynı zamanda arabayı bulmaya çalışıyordu. Bir kez daha inledim.. Sonra bir kez daha..

"Sikeyim! İyi misin?"

Başımı onaylayarak ona cevap verdim. Ama değildim, sadece öyle bilmesini istiyordum. Çünkü Louis, telaşlandığında tam bir aptal oluyordu.

En sonunda arabayı bulup ilerlerken, çocuklarında bardan çıktığını bulanık gözlerimle görebilmiştim. Birbirleriyle konuşup, kimin kiminle gideceğine karar veriyorlardı. Ya da en azından ben öyle düşünüyordum.

Kendimi tam rahatlamış hissederken, karnıma tekrardan sancı girmiş, büyük bir acıyla bağırmıştım. Bu kadar sık olması normal miydi? Bebeğim.. Onu kaybetmek istemiyordum. Şimdi olmaz, bu olamaz. 

Louis beni yere indirip, bir elini belime sararak ayakta durmamı sağladı. Diğer eliyle, arabanın kapısını benim için açtı. Ağır hareketlerle arabaya bindiğimde, inledim. Louis, hızla kapıyı kapattı ve koşarak, kendi tarafına geldi. Koltuğuna yerleştiğinde, arabanın anahtarını telaştan yere düşürdü. "Sikeyim seni!" diye mırıldandığında, zorlukla bu haline kıkırdadım. Şuan durumumun ne olduğunu bilmiyordum ama Lou'yu böyle görmek beni garip hissettirmişti. Doğum anım geldiğinde, ne halde olurdu kim bilir...

"Bana mı gülüyorsun sen?" diye sordu, düşen anahtarı alıp.

Nefeslerim arasında, "Deniyorum." dedim.

"Hastaneye yetişeceğiz ve hiçbir sorun olmayacak."

Karnımın üzerindeki elimi alıp, sımsıkı tuttu. Onu başımla onaylayıp, gülümsedim.

İyi olmak zorunda, diye düşündüm. Herşeyin yolunda olması lazım... 

Ve yol boyunca dilediğim tek şey buydu. Bebeğimizin, hala bizimle olması...

**

 "İyi misiniz?" diye sordu Bay Dornan, gri gözlerini benimle buluşturarak. Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp, ona gülümsedim. Ardından başımla onu onaylayarak, iyi olduğumu söyledim. Başımı hafifçe arkaya doğru yatırıp, ultrasonda gözüken ufaklığıma baktım. 

"Korkulacak bir şey yok." dedi Bay Dornan. "Bu dönemde, bunların olması normal." İçimi rahatlatan, sözleriyle gözlerimden birkaç damla yaşın akması bir olmuştu. İçimdeki korkunun hala geçmediğini hissedebiliyordum. Resmen beni ele geçirmişti. Yol boyunca, bebeğimden başka birşey düşünemez olmuştum. 

Impossible is nothing.Where stories live. Discover now