-13-

14.8K 312 24
                                    

Şuan o kadar huzurluyum ki anlatamam. Lanet olası derslerden kurtulmuş, kendimi eve atmıştım. Lou evde değildi. -ki bu işime gelmişti- Bu sessizlik için minnettardım, çünkü şuan da istediğim tek şey yalnız kalmaktı. Çantamı koridorda bıraktım ve yavaşça mutfağa geçtim. Kendime yiyecek bir şeyler hazırlayıp salona ilerledim. Bugün sessizliğin tadını çıkarma günü ilan ediyorum. Televizyonu açıp koltuğa yayıldım ve ayaklarımı sehpaya uzattım. Cebimden çıkardığım telefonu sehpaya koyacakken elimde titredi. Tam huzur buldum derken ekranda onun ismini görünce gerildiğimi hissettim. Louis..


"Bugün seni bir yere götürüyorum. Şık giyin. Fazla açık olmasın. Saat 8'de. -Lou"


Bu mesaj kesinlikle yüzümü ekşitmeme ve merak etmeme neden olmuştu. İyi de benim hiç uzun elbisem yoktu ki. Gerçi bana etek ya da elbisede giy dememişti ama şık giyin derkende kot pantolondan bahsetmediğine göre elbise giymek zorundaydım. Saate baktığımda beşe geldiğini gördüm. Tam tamına üç saatim vardı. Hala nereye gideceğimizi merak ederken kendimi banyoya attım. Sıcak su vücudumdan akıp giderken tek düşündüğüm Lou'nun dudakları. Ama bu tam bir saçmalık. Dizlerimin bağının çözülmesine yol açan o dudaklar. Kahretsin ki kendimi onları düşünmekten alamıyordum. Eğer şuan kendime gelmezsem bir daha hiç gelemezdim. Şaçlarımı şampuanlayıp banyodan çıktım. El ve ayak tırnaklarımı güzel bir pembeye boyadım ve kaşlarımı aldım. Nereye gittiğimiz hakkında tek bir fikriminin olmamasına karşın hala içimdeki sıkıntıyı bir türlü atamıyordum. Acaba bu benden özür dileme şekli miydi? Beni yemeğe mi götürecekti? Bilmiyorum, kafamda bir sürü senaryo geçiyordu. Bunların kimisi hiç olmamasını dilediğim şeylerdi. 

Tam bir saattir dolabın karşısında ne giyeceğime bakıyordum. Emin olun ki tek bir fikrim bile yok. Dolaptan başımı kaldırıp etrafa bakınca pekte iç açıcı bir manzarayla karşılaşmadım. Kıyafetlerimin yarısı yerde, şekilden şekile girmişlerdi. Sonunda dolabımın derinliklerinden şu zamana kadar fazla giyme fırsatımın olmadığı bir elbise çektim. Beyaz ve üzerinde mavili, pembeli çiçekleri vardı. Askılı ve kısaydı. Lou'nun buna da laf edeceğine emindim. Ama umrumda mı? Hayır. Ayağıma da beyaz, bot tipi ayakkabılarımı giydim. Hafif makyaj yapıp uzun siyah saçlarımı sırtıma bıraktım. Evet şimdi hazırdım. Aynada ki görüntüme son kez bakıp beyaz çantamı da koluma geçirdikten sonra aşağı salona indim. Banyo, kıyafet seçimi, makyaj falan derken 3 saat çoktan geçmişti. 

Kapının çalınmasıyla heyecanım daha da arttı. Tabi ki de Lou'yu göreceğim için değil. Sadece nereye gideceğimizi merak ediyordum. Ancak kapıyı açtığımda karşımda Louis değil Harry duruyordu. 

"Benimle neden görüşmek istemiyorsun Alicia." 
Harry'i hiç bu kadar ciddi görmemiştim. Ve ım, üzgündü. Ama ben onu böyle görmek istemiyordum ki! Kahretsin.
"Harry yalvarırım git." Başını hayır anlamında salladı. "Sen ne olduğunu söylemezsen gitmem." 
Gitmezse kapımın önünde iyi bir manzarayla karşılaşmayacaktım. Birazda Louis burada olacak ve Harry'i kapıda görecekti. 
"Harry tamam söz veriyorum yarın okulda konuşuruz. Ama ne olursun şimdi git." 
Gözlerimin dolduğunu hissediyordum.  Derin bir nefes alıp beni onayladı. "Yarın görüşürüz." Yanağıma ufak bir öpücük kondurdu ve gitti. Senden nefret ediyorum Louis! 

Harry'nin gidişinden 10 dakika sonra tekrar kapının çalmasıyla kapıya yöneldim. Kapıyı açar açmaz bacaklarımdan başlayıp beni iki kez süzen Louis ile karşılaştım. 
"Harika görünüyorsun." dedi. Yutkunduğunu fark ettim. "Fazla kısa ama-" 
"Hiç uzun elbisem yok Louis. Şimdi uzatmadan gitsek?" 
Şuan adım kadar emindim ki karşımda masum Lou vardı. Bu bakışları artık ezberlemiştim. Çantamı alıp peşinden arabaya ilerledim. Bana kapıyı açıp gülümserken onu umursamadım. Gerçekten umursamadım çünkü ondan gerçekten nefret ediyorum. Arabaya binerken bile Harry'nin yüzü aklımdan gitmiyordu. 

Yol boyunca tek kelime konuşmadık. Tüm gün boyunca meraktan nereye gideceğimizi sormak için sabırsızlanıyordum ama şimdi onunla konuşmak istemediğim için tek kelime etmiyordum. Geldiğimiz yer bir evdi. Dışarıdan bakıldığında da içeride parti olduğunu anlayabilirdiniz. Sonunda merakıma yenik düşüp ağzımı açtım. 

"Niye burdayız?" diye sordum. Sesim o kadar soğuk çıkmıştı ki ben bile bu duruma şaşırmıştım. Zaten beni yemeğe falan götürmesini beklemek saçmaydı değil mi?
"Yakın bir arkadaşımın doğum günü." 
"Ve?"
"Ve bende seninle gelmek istedim." 
"Sen şuna Eleanor'un işi vardı gelemedi o yüzden seni aldım desene." 
"Tam olarak öyle sayılmaz."
"Her neyse." 

Gördüğünüz gibi ikinci plandaydım. Çünkü Louis ne derse oydu. Bu durumdan ciddi anlamda çok sıkıldım. Şuana kadar güvendiğim tek erkek olan Harry'i de benden uzaklaştırmıştı. Ve bu beni deli ediyordu. Tanımadığım bir insanın evine, sinirlendiğim için ondan önce girmiş ve çoktan ortama dalmıştım. Evde sigara ve alkol kokusu yoğunluktaydı. Hadi ama herkes sigara içmek zorunda mı? Hiç içmeyen insan yok muydu? Ben içmeyen biri olarak şuan burada dumandan ölebilirdim. Bir süre sonra belimde hissettiğim el irkilmeme neden olmuştu. 

"Korkma benim." 

Louis'de bunu fark etmiş olmalı ki kulağıma eğilip fısıldadı. Hala belimde duran eliyle beni yönlendirerek bir kaç çocuğun önünde durdurdu. Arkadaşlarıyla selamlaşırken bende sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim. 
"Merhaba ben Liam." 
Tam önümde dikilmiş çocuğa bakıp yanaklarımı indirip gülümsedim. "Alicia." Elini uzatıp benimle merhabalaştı. 
"Doğum günü olan arkadaşım Liam bu Alicia." Louis her zaman ki gibi bir yanımda erkek görünce hemen dibimde bitmişti. "Buda üvey kız kardeşim Alicia."  Kız kardeşim mi ha-ha-ha. Şuan gülmemek için alt dudağımı ısırıp bir süre öylece durdum. Liam'a memnun olduğumu söylerken bana gülümsedi. Onunda Louis gibi gülerken gözleri küçülüyordu. Ve ben bunu her zaman sevimli bulmuştum. Liam'da da aynı şekilde çok sevimli gülümsemesi olan bir çocuktu. Kısa bir tanışmanın ardından Louis ile konuşmaya karar vermiştim. Çünkü bu durum benim canımı sıkmaya başlamıştı. Üvey kardeş konusu değil. Sadece bana yaptığı şu kısıtlamalar ve Harry..Ama şimdi burada eğlenmeme bakacak, gecenin en iyi şekilde bitmesini sağlayacaktım. . Pekala şimdi eğlenme zamanıydı. Ya da en azından ben öyle umuyordum. 



2 Saat sonra


Başımın ağrısından ölebilirdim. Kim dedi ki zaten bana git on bardak viski iç diye. Vücudumun buna dayanıklı olmadığını bile bile her önüme gelen viski dolu bardakları içmiştim. Ne yapabilirim? Bir kaç çocuk elinde tepsilerle aralarda dolaşıyordu ve bende dayanamayıp içiyordum. Hatta bir ara koltukların birinde sızmaya hazırlanırken Louis durumun farkına varmış beni hemen kucağına almış ve arabaya bindirmişti. Şuan ne mi yapıyoruz? Ben çatlamak üzere olan başıma masaj yapmaya çalışıyor, Lou'da ayılmam için kahve yapıyordu. Bu benim için pek etkili yöntem sayılmazdı ama belki toparlanmama yardımcı olabilirdi. 

Yaklaşık on dakika sonra Louis elindeki kahveyle yanıma oturmuş içmem için ısrar etmişti. Bir yudum aldıktan sonra ağzıma gelen iğrenç tattan sonra kahveyi istemediğimi söyleyip sehpaya geri bırakmıştım. Ve şuan Louis sinirlenmiş, kahveyi içmem için bin ton laf döküyordu. 

"Senden nefret ediyorum." diye söylendim. Şuan her söylediğim söz sarhoşluğumun ve içimde biriken gerçeklerin bir parçasıydı. 
Sıkıntıyla gülümseyip bana baktı. "Hayır etmiyorsun."
"Evet ediyorum!" Yerimden kalkarken sendelemiştim ama bir süre sonra bunu düzeltip ayakta durabilmeyi başarmıştım.
"Sen aptalın tekisin! Hatta önde gidenisin. Bana karışmandan nefret ediyorum. Hayatımı boka çevirmenden nefret ediyorum. Kısacası senden nefret ediyorum Louis."

İçimdeki nefreti tek bir nefesle söylerken zorlansamda durumu belli etmedim. Derin bir nefes alıp devam ettim.

"Harry ile görüşmeme bile izin vermiyorsun. Tek güvendiğim kişi o Louis. Ama sen sanki bok varmış gibi onunla görüşmemi istemiyorsun."
Sonunda nefesim tükenmiş ve kendimi koltuğa atmıştım. Louis ise sinirleri gerilmiş bir şekilde beni inceliyordu.
"Bok varmış gibi mi? O çocuk seni seviyor Alicia! Seviyor! Sana dokunmak, seni öpmek istiyor! Ve ben benim kızım olan birine dokunmasına asla ama asla izin vermem anladın mı?" 

Uyuşmuş, sersemlemiş beynim, duyduklarını özümsemekten uzaktı. O benim kızım mı demişti? Ne yani ben onun kızımıydım? Ah hadi ama saçmalık bu. Gerçekten beklediğim bu değildi, biraz affaladım, sonra kendimi toparladım. Kendime engel olamadan güldüm.

"Bu gerçekten inandırıcıydı ama bana gerçekleri söyle Louis." 
"Gerçekleri söylüyorum Alicia. Ve bana bir daha Harry ile ilgili bir şey dersen gider o çocuğu öldürene kadar döverim!" 
Yutkundum. Tamam Tehditkar Lou geri dönmüştü. 
"Tamam." dedim zorlukla. "Yeter ki ona dokunma." 
Güldü, sonra aniden ciddileşti. "Şuan sarhoşsun diye bir şey demiyorum. Çünkü dediklerinin farkında olmadığını umuyorum Alicia. Şimdi git ve uyu." 

Koltuktan kalkarken düşmemek için çok çaba verdim ve bunu başardım. Omuzlarımı dikleştirip önünden geçip odama gittim. İçki ve sigara kokusu sinen kıyafetimi çıkarıp çarçabuk duş aldım. Sıcak suyun etkisiyle biraz gevşemiş ve kendime gelmiştim. Gece hiçte umduğum gibi bitmemişti. Neyse ki Louis ile bir temasımız olmamıştı. Bir daha düşüncelerimde onu görmek istediğime emin değildim. Zaten bunu söylerken bile düşüncelerimdeydi ya neyse. Yatağa yatıp kendimi uykuya teslim etmek istiyordum ama uykuya dalmam her zamankinden daha uzun sürmüştü. Düşüncelerimden sıyrılıp, kendimi rahatlatmaya çalıştım. Bir şey düşünmemeye çalışmak zor olsa da beynimin uyuşukluğuyla bu kolay olmuş, kısa süre sonra uykuya dalmıştım. 

Impossible is nothing.حيث تعيش القصص. اكتشف الآن