-40-

11.4K 229 7
                                    

Böyle bir bölüm yazmak aklımda hiç yoktu. Aklıma geldi yazdım. Sizi fazla bekletmemek için. Hikayeyi bitirmek istemediğim için yavaş yavaş yazıyorum ve acele etmiyorum. O yüzden böyle oluyor. Beğenmediyseniz de üzgünüm. 

“O kızdan ayrılmak zorundasın Jeremy!”

Gözlerini devirdi. Yanaklarını şişirip sıkıntıyla sordu. “İyi de neden?”

Eleanor'un beni kendince tehdit edişinden sonra, tekrar uyuyamamış ve evde herkes uyanana kadar kafamda bin türlü plan kurmuştum. Louis ile sevgili olduğumuzu nereden anlamış bilmiyorum ama bunun kesinlikle rahatlatıcı bir şey olduğunu söyleyemeyeceğim. Yani, ailemi ve Lou'yu benden alacak kadar tehdit oluşturan şey ne bilmiyorum ama bu hoşuma gitmiyor. Üstelik dün sabaha karşı olan bütün bu olaylardan Lou'nun haberi yok. Söylemeyide düşünmüyorum. Eğer söylersem Louis, Eleanor'u gerçek anlamda becerir. Ve bu benim hoş karşılayacağım bir şey değil. Yani bu işte tek başımayım. En azından Eleanor'u Jeremy'den uzak tutup bizden de uzak olmasını az da olsa sağlayabilirdim. Eğer böyle giderse, Eleanor sık sık bizde kalmaya gelecek ve bu durum katlanılmaz bir hal alacaktı.

“Çünkü o Lou'nun eski sevgilisi.” diyebildim.

Detayları bilecek kadar öğrenmesine gerek yoktu. Bunu bilse yeter diye düşünmüştüm. Ama gelin görün ki Jeremy bunu umursamamamış 'nasılsa eski' gibisinden bir düşünceyi öne sürmüştü. Yani hiçbir şey çocuğun umurunda değildi.

“Jeremy.” dedim. “Neden bu kadar aptalsın?”

Sorum karşısında önce kaşlarını çattı ardından sırıtarak oturduğu koltuktan kalktı. “Bir kızı seviyorum diye gerizekalı mı oldum?”

Hayır, Eleanor'u sevdin diye gerizekalı oldun. Demek istesemde diyememiş sadece başımı umutsuzca sallamakla yetinmiştim.

“Bir bildiğim var ki söylüyorum Jer. O kızdan ayrıl.”

Ya da ben şuracıkta öleyim!

“Bana tek geçerli neden söyle.” dedi. “Ama Lou'nun eski sevgilisi olduğunu bahane etme.”

Şimdi gerçekten söyleyecek birşeyim yoktu. Çünkü söylemek istediğim tüm gerçekler boğazımda takılı kalmıştı. Yani söyleyecek bir bahanem bile yoktu. Anlatırsam, Louis ve benim aramdaki gerçeği öğrenecekti. Ona hep anlatmak istedim ama pek cesaretim yok. Sonuçta o ailemden biri ve bu durumu nasıl karşılayacak, bilmiyorum. O Louis gibi üvey değil. Üvey ama benim kanımdan. Babalarımız aynı. Bu durumda işler pek olumlu gibi gözükmüyor. Üstelik Louis ile iyi anlaşıyorlar ve bu durum onların kavgalı olmasına neden olur mu, bu konuda da pek bir fikrim yok. Ama Jeremy, Eleanor'dan ayrılmazsa da zaten birşeyler öğrenecek gibi. Ben ona anlatmadan önce.

“Eğer söylecek bir şeyin yoksa ben gidiyorum Alic.”

“Defol git.” diye çemkirdim. 

Sinirli olduğumu anladığı için bir şey demeden kapıyı çarptı ve gitti.

Birkaç saat sonra kapının açılma sesiyle, gözlerimi camdan ayırdım. Ne kadar süredir burada oturuyorum bilmiyorum ama bacaklarımı karnıma doğru çektiğim için oldukça uyuşmuştu. Bacaklarımı yavaşça koltuktan aşağı sallandırırken gözlerimi salonun kapısından yeni giren Louis ile buluşturdum. Acıdan olsa gerek yüzümde oluşan burukça gülümsemeyle ona gülümsedim. Elindeki anahtarı sehpanın üstüne atıp yanıma yaklaştı. Önümde duran saçlarımı omzumun arkasına attı. Alnıma minik bir öpücük kondurduktan sonra önümde diz çöktü.

“Halledebildin mi?”

Dudaklarımı birbirine bastırıp olumsuz anlamda salladım. “Eski sevgilin olduğu onu ilgilendirmiyormuş.”

“Açıkçası beni de ilgilendirmiyor.” dedi omuz silkerek. “Ama etrafımızda olması beni rahatsız ediyor.”

“Benide.” dedim aynı şekilde.

Bana gülümsedikten sonra dudaklarıma istekli bir şekilde öpücük bıraktı. Onunla şuan beraber olmayı çok isterdim ama Eleanor olayı oldukça canımı sıkmaya başlamıştı. Hiçbir şey yapmak istemiyordum.

Sanki o da durumu anlamış gibiydi. Sadece öpüşüyorduk. Sanırım on beş dakikaya yakın bir süredir. İkimizde de hiçbir hareket yoktu. O önümde diz çökmüş bir şekildeydi. Onu bacaklarımın arasına almış ve kollarımı boynuna sarmıştım. Onun da elleri kalçamda duruyordu ve sadece öpüşüyorduk. Tek bir hareket bile yapmadan. Arada ağzımızdan çıkan ufak iniltiler dışında, ev sessizdi. Fazla sessiz.

Daha fazla nefessiz kalamayarak dudaklarımı ondan geri çektim.

“Seni bir daha kaybetmek istemiyorum.” dedim nefes nefese.

Bu düşünce bir anda nereden geldi bilmiyorum ama sanırım sabahtan beri kaygılandığım şey buydu.

Kaybetmek.

“Bütün yaşadıklarımıza rağmen birbirimizi kaybettik mi Alicia?” dedi boğuk sesiyle.

Sadece başımı sallamakla yetindim.

“O zaman bu düşünceden kurtul sevgilim. Çünkü biz ne olursa olsun, karşımıza ne engeller çıkarsa çıksın yine birbirimizin yanında olacağız.”

Gülümsedim. Bu lafı beni azda olsa rahatlatmıştı. Ama içimdeki korkuyu tamamen yok etmemişti.

“Umarım.” 

Impossible is nothing.Where stories live. Discover now