27.Bölüm- Şimşek

Magsimula sa umpisa
                                    

İşte yalnızlık ile anlaşmam böylece bozulmuştu. Beni bırakıp gitmiş ve hiç bilmediğim duyguların arasına gömülmemi sağlamıştı. Boğulmuştum. Dakikalardır hatta saatlerdir nefes alamıyordum. Bilmediğim sularda yalnız başıma kaldığım için kana bulanmıştım. Yıllardır bedenimi çıkartamadığım fanus, ruhumun solgunlaşmasını sağlayan yegane yer   aslında beni korumuştu ama şimdi o korunağı yerle bir etmiştim.

Geçmişi hatırladıkça yalnızlığın o özgün hissinin değerini daha iyi anlıyordum. Babamın vücuduma indirdiği darbeler ile fanusun kilidi açılamayacak kadar paslanmış ve ben sonsuza kadar yalnızlık ile orada olacağımı düşünmüştüm. 

Hayatımı yaşamayı bile bırakmıştım. Hayat denilen o kelimenin anlamından bedenimi azad etmiştim. Sadece arafta kalan çaresiz ruhumun dünyada gezmesine izin vermiştim. Bu gezintiler arasında hiçbir olay ile karşılaşmayacağıma o kadar emin olmuştum ki, karşıma çıkan o sarsılmaz yeni gerçek ile öylece kalakalmıştım.

Bir şimşek, fanusumun paslı kilidinin üstüne tüm gücüyle düşmüştü. 

Zeus'un öfkesi ile parlamış olan bu şimşek, ilk başta duvarlarımı titretmiş, korku ile dolmamı sağlamıştı. Sadece saklanarak yalnızlık ile kanla kaplı fanusun içinde boğulmak istemiştim. Ruhumun cesedine sarılmış ve kimsenin beni rahatsız etmememisini istemiştim. Gözlerimdeki akmayan yaşların ciğerlerime doğru yol almasına izin vermiştim. 

Daha sonra içimdeki yaşların kuruma zamanı gelmişti. Solgun ve çaresiz ruhumun cesedi, kanlı parmaklarımın arasından yavaşça kurtulurken gözlerimi aralamış ve parçalanmış kilidi ellerimin arasına almıştım. 

O sırada gökyüzünde beni kurtaran şimşek tekrar parlamıştı. Onun yüce görüntüsü içimdeki gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlarken şimşeğe doğru yavaşça bir adım atmıştım. Yıpranmış bedenime daha fazla zarar vermeyeceğini anlayarak yarım kalan ruhumu şimşeğin önüne bırakmıştım. Ve o andan itibaren yeni bir gerçeğe daha kavuşmuştum.

Ben artık yalnız değildim.

Şimşek, insanların bilmediği diğer adıyla çağın beni kurtarmıştı.

Bana zarar vermesi gereken o tehlikeli adam, beni koruması altına almıştı. Hiç beklemediğim bir anda sırtımı yaslayacağım o insana dönüşmüştü. O güzel kokusu, dalgalı sarı saçları ve parmaklarımı gezdirmeye bayıldığım sert çehresiyle kafamı bulandırmıştı. Buz mavisi gözleri, mavinin her tonunu her duyguyla bana yaşatırken ruhu ruhumu kabullenmişti. 

Kanla kaplı fanus yok olmuş ve ben bilmediğim bir varlığın kokusuna bulanmıştım.

O kabulleniş ile artık rahat bir hayata sahip olacağımı düşünmüştüm. Hatta yavaş yavaş bu gerçeğe alışmıştım. Beni koruyup kolladığı her anda sadece minnet duymam gerektiğini öğrenmiştim.

"Özür dilerim güzelim."

Beni ölesiye döven babam yüzünden özür diliyordu.

"Özür dilerim..."

Hayata tutanamayan o küçük kızın anısı için özür diliyordu.

Özür diliyordu.

Bir başkasının hayatı için özür diliyordu. Daha yeni tanıdığı bu kız için çaba gösteriyordu. Kimsede bulamadığım o sıcak hissi göğüs kafesimin içine doğru kendi elleriyle sokuyordu.

En sonunda hayatım için özür dileyen bu adamın varlığını yavaş yavaş sakinleşmemi sağlarken gittikçe ona daha da fazla sığınıyordum. Baba kelimesini hatırlamayan o küçük kız için sığınıyordum ama aynı zamanda kendim için sığınıyordum.

Varoluşun HissiTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon