"Onunla hiçbir yere gitmeyeceksin." 

Arkamda öfkenin saf ateşini yaşayan adamın sesini duyarken Demir sesli bir küfür savurdu. Büyük ihtimalle Çağın'ı tutamayacak hale gelmişti ve Efe'nin koşar adım gelmesi ile ikisinin onu zar zor zapt etmeye çalıştığını anlamıştım. Yine de arkamdakilere sonra bir çözüm bulmak istediğim için Enes'e bakmaya devam ettim. Beni anlayıp elimi tutacağı o anı bekledim.

"Lütfen. Enes." 

Sesim en sonunda bir duyguyu barındırmaya başlamıştı. Çaresizlik denilen o lanet duygunun tüm damarlarımın arasında dolaştığını hissederek Enes'in kahvelerine bakmıştım. Tanıdık olan ışık bugün ilk defa gözlerine ulaşırken Enes'in kemikli parmakları yavaşça parmaklarım ile buluştu. Kavrayışı ilk başta duyumsamayacağım kadar az olurken küçük elim sıkıca ona tutundu. Varlığımı hissetmiş gibi gözleri daha da yumuşarken onu çekerek götürmeye başladım. Arkamda oluşan kargaşanın özüne bakmamak için zar zor uğraştım ve sadece Enes'e odaklandım. 

"Sakin olmalısın." 

Demir'in sert sesi kulaklarımda küçük bir yankı yaptı ve evin kapısından dışarı çıkmadan önce dayanamadım. Onu görmem gerekiyordu ve tabiri caizse hasar tespiti yapmam gerekiyordu. Enes'i alıp gittiğim için Çağın Gürsoy'un bana karşı sinirli olacağını biliyordum bu yüzden iki güçlü erkeğin zar zor zapt ettiği o güzel adamın gözlerine baktım. 

Bakışları benim gözlerimle buluşmazken tek baktığı yer Enes'in eli ile kenetlenmiş duran küçük ellerimdi. Gözleri onda görmek istemediğim kadar kötü duyguyu barındırırken kendimi suçlu hissetmiştim. Beni son zamanlarda ayakta tutan adama sırtımı dönmüşüm gibi kendimden iğrenmiştim. Gözleri karanlık bir kuyuyu andırırcasına koyulaşmışken korkak ruhum artık iş başındaydı.

Daha fazla ona odaklanamayacağımı bilerek hızla bakışlarımı önüme çevirdim ve temiz ama bir o kadar da keskin olan havanın içine doğru ilerledim. Kulaklarıma evin içinden dolan cam kırılma seslerinden kaçmak istercesine kapıyı arkamdan kapadım. Enes hala elimin sıcaklığını kendi soğukluğu ile kaplamışken dışarıda gördüğüm çardağa doğru onu çekiştirmeye başladım. 

Büyük çardağın içinde oturmamız ile karşımızda kalan evin ne kadar güzel olduğunu bir kez daha anlamıştım. Bu ev hayatımın hiçbir kısmında sahip olmadığım huzuru bana tattırmıştı ve sanki her bir köşesinde ayrı bir anı bırakmış gibi hissediyordum. Çağın'ın bedenimi temizlediği ve kitap okuyarak ruhumu beslediği o anlamlı geceden itibaren bu ev bana hayallerimi vermişti. 

Düşüncelerimin zihnimi bulanıklaştıran keskinliği ile bakışlarımı Enes'in üzerine kilitledim. Artık yüz hatları daha rahatlamış duran Enes'in parmaklarında olan yaraların üstünde yavaşça parmaklarımı gezdirdim ve alçıya alınmış koluyla dikişli kaşını gözlerimle inceledim.

"Ne oldu?" dedim bu sessizliğe son vermek için.

Enes gözlerini bana çevirdi ve üstümdeki kıyafetlere tekrar bir bakış attıktan sonra çıplak ayaklarıma baktı. Soğuğun içinde böyle durmamın ne kadar yanlış olduğunu bilirken parmaklarını parmaklarımdan çekip yere eğildi. Ne yaptığını bir türlü anlayamazken ayakkabılarını çıkardı ve yavaşça önüme bıraktı.

Çorapları ile kalmış bu temiz kalpli adam içimi burkmuştu ve hemen kendimi toparlamak adına önümdeki ayakkabıları ayağıma geçirdim. Bana büyük gelen ayakkabı sıcaklığı ile ayaklarımdaki soğuğu yok ederken bedenimi Enes'e çevirdim.

"Lütfen Enes, endişeleniyorum." 

Çaresizlik kokan cümlem ile Enes yere bakmaya devam etti ve sanki nefes alamıyormuş gibi ayağa kalktı. Bedeninin içinde hapsettiği o çaresizlik en sonunda gün yüzüne çıkarken yavaşça ayağa kalktım ve karşısına geçtim. Onu böyle görmek istemiyordum. Kalbim hiç acımadığı kadar acırken Enes'i bu hale getirenin ben olduğumdan korkuyordum.

Varoluşun Hissiजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें