36. Bölüm

1.4K 109 135
                                    

Bölüm Şarkısı: Taylor Swift-Zayn I Don't wanna Live Forever

Çantamı masanın üzerine sesli bir şekilde bırakmam birkaç kişinin bir an için bana bakmasına sebep olmuştu. Bir de tabii sınıfın diğer ucunda oturan Çağlar'ın. Yanındaki Gizem de kısa bir an için onun bakışlarını takip edip bana baktı.

Onu görmediğim süre zarfında kısa saçları biraz daha uzamış, hatta biraz da kilo almış diyebilirdim.

Sanırım biraz erken gelmişti. Onu bizim sınıfta özellikle öğleden önceki saatler de fazla görmezdim. Belki de bu tatilden sonra ilk buluşmalarıydı, bu nedenle erken gelmiş olabilirdi.

Bezgin bir vaziyette kabanımı çıkarıp askılığa yöneldim. Bu sırada kapıdan giren Keskin, direkt olarak yanımdan geçip Gizem'in yanına ilerledi, saçlarının arasına ufak bir buse kondurup varlığını ona belli etti.

Farkında olarak ya da olmayarak hala Keskin'e doğru baktığımı ansızın dönüp kararsızca gözlerini üzerimde gezdirmesiyle fark ettim. Ona dik dik bakmaktan rahatsızlık duydum, topuklarımın üstünde dönüp sınıftan çıktım. Lavaboya girip aynanın karşısına dikildim. Bir hayli düzgün olan saçlarıma göz attım. Fazla düzgündü, hatta uzun saçlarımı tepeden bağlarken o kadar çok sıkmışım olmalıyım ki istemeden biraz çekik bir ifadeye sahip olmuştum. Yapacak bir şeyim olmamasına rağmen ne halt etmeye gelmiştim bilmiyorum ama bir alışkanlık olarak ellerimi yıkayıp lavabodan çıktım.

Sınıf kapısının önündeki Ece yorgunlukla duvara yaslanmış, karşısındaki Aliş'le yüzü asık bir halde konuşuyordu. Hatta tartışmaya meyilli olduğuna emindim.

Başımı ayakkabılarıma çevirip sınıfa geri dönerken Ece'nin benim için Keskin'e yalvardığını anımsayınca istemsizce yüzümü ekşittim. Hâlbuki ben ona neler demiştim, herkesin içinde acımasızca! Aldığım derin nefesle çöktü omuzlarım.

Bir an yine bencillik üstümdeki hâkimiyetini beli etmiş, kendim haksız çıkmamak adına onun beni korumamış olmasını dilemiştim.

Biraz alçakçaydı.

Bir hayalet gibi sırama oturup eşyalarımı çıkarırken durup durup düşüncelere daldığımı öğretmen derse girene kadar sınıftakilerle konuşan Zeytin'in ara ara beni yoklamasıyla fark ediyordum.

"Şerafettin Bey'i özledim." diye mırıldanan Recep'e yeni edebiyat hocası kulak asmadı ama bu Aliş'in de asmayacağı anlamına gelmiyordu.

"Kötü Kedi'ye ne oldu?" diye bağırdı.

Ufak bir kükremeden sonra ukalaca gülen Yıldıray boşluğa bir pençe salladı.

"Kafese kapattılar."

"Yok artık, o kadar da değildir!"diyen Nehir'e "O kadardır." diye cevap veren İlker, uç kutusunun kapağını dişleri arasına alıp açarken Nehir'in aldığı yanıtla yüzü düştü. Sonuç olarak orta yaşı bir hayli geçmiş bir hocamızdı, kimse gittiğinden beri hakkında bir şey duymamış, haber alamamıştı. Çevre okulların diline malzeme olmaktan başka tabii.

"Defne'ydin değil mi? Sıradakini sen çöz hadi." diyen edebiyat hocası teneffüste coşan derste uyuyakalan canlı türlerinden olan Zeytin'e bakıyordu.

"Hocam çatalı batırın da uyansın arkadaş!" diye bağıran Yıldıray, mahmurluğunu üstünden atmasına birebir gelmiş olacak ki, iri gözleri sinirden parlarken "Ben Zeytin, o Defne." dedi karşımızda dikilen edebiyat öğretmenine gereksiz bir ısrarla beni gösterirken. Pekâlâ, bir kıyak geçip kendi de çözebilirdi.

KESKİNWhere stories live. Discover now