16.Bölüm/2

2.7K 238 60
                                    

*Umut Kaya-Mor yazma: Multimedia da var.

"Naber Koray?" dedi sol gözünü kırpıp gömleğinin yakalarını düzeltirken.

"İyidir abi. Senden naber?"

"Kimden kaçıyorsun sen ya?" diye Nehir, tam kafasını çevirecekken Rüzgâr fısıltıyla bağırdı. "Sakın bakma!"

Yeşil gözlerini sımsıkı açıp kapadı iki kere. Sağ elini masaya koydu, durumu anlatmak için biraz başını öne eğdi.

"Ya, sabahtan beri 'Halay mendilin olayım, salla beni Rüzgâr!' diye diye peşimde geziyor. Ben alışık değilim, stres oldum. Bir de kıramıyorum kızı." diye kravatını genişletirken yavaşça geri çekildi. Anlatırken bile ruhunun daraldığını hissettirebiliyordu bize.

Merakla gözlerimi yemekhanede gezdirdim. Ama kafamda canlandırdığım profile uygun bir siluet bulamadım. Yemekhaneye yeni giren turuncu kafa ile bakışlarımı etrafta gezdirmeye son verip üstün körü onu süzdüm. Adana karpuzu gibiydi gün geçtikçe gelişiyordu çocuk. Sonu kelek çıkmazdı umarım.

Bir süre sonra Zeytin ayağa kalkınca ben de eteğime dikkat ederek yavaşça ayaklandım. "Nehir gelsene yanıma, bilgisayar oyunu buldum."

"Hadi ya, aradığım oyun mu?" diye neşeyle gülen Nehir, ayağa kalktı. Bana yol verdikten sonra Rüzgâr'ın yanına hızla geçip oturdu.

"Siz de kavga etmeyin." diye Zeytin, İlayda'nın saçını hafifçe çekince İlayda gülüp başını usulca salladı. "Hadi size başarılar sınavda," diye el salladı Koray.

Yemekhaneden tam çıkarken "Zeytin dur iki dakika!" diye Tuğçe hızlıca son bir kaşık aldı yemeğinden. Masadan kalkıp yanımıza geldi. "Sen kaldırırsın tableti Fatma'm," diye öpücük verip kızın cevabını beklemeden Zeytin'in koluna girdi, yemekhaneden çıkardı.

"Yan flüt kursuna yazılacağım. Sen bana fikir versene, babamı ikna ettim sonunda. "dedi büyük bir heyecanla beni görmezden gelip Zeytin'i çekiştire, çekiştire bir iki adım önden götürürken.

Arkadan biri adeta omzuma bindirip parmaklarımı açınca kafamı kaldırdığımda Rüzgâr'ın yorgunluktan kızaran yeşil gözlerini karşımda görmeyi hiç beklemiyordum. Gözlerini biraz daha büyütüp gülerken merdivenlerden ıslık çalarak umursamaz bir eda ile çıktı.

Ben ise kelimenin tam anlamıyla olduğum yerde şaşkınlıkla arkasından bakakaldım. Parmaklarımın ucundaki kan çekilmiş gibi hissediyordum.

Adımlarımı yavaşça ilerlettiğim sırada avucumdaki küçük kağıdı tedirgince açtım. Kağıdı açınca olduğum yerde bir an durma ihtiyacı hissettim. Aşina olduğum el yazısı ile rahat bir şekilde iç geçirmekten kendimi alıkoyamadım.

Hafta sonu ne yapıyorsun? Merak değil, eyleme dökülecek...

"Keskin..."diye mırıldandım. Bıkkınlıktan çok adını telaffuz etmek hoşlanır gibi.

Kız falan yoktu Rüzgâr'ın peşinde. Bu yüzden yemekhaneyi taradığım sırada kimse dikkatimi çekmemiş olmalıydı. Başımı eğip iki parmağımın arasındaki küçük kağıt parçasına baktım.

Oyunu seviyordu... Bizde oynardık o halde. Ofsayttı bilmiyordum ama okey de yardırırdım.

Ben merdivenleri ağırca çıkarken Zeytinler konuşmaya kendini fazla kaptırmış olacak ki, adımları da heyecanları gibi hızlanmış aradaki mesafeyi fazlaca açmaya sebep olmuştu.

Burnumun kaşıntısı akabinde üst üste gelen iki hapşırıkla birden duraksadım. Omzumun üstünden geriye bakınca Nehir'i fark ettim. Rüzgâr bizim ardımızdan çıkınca anlaşılan İlaydalar ile oturmak istememişti.

KESKİNWhere stories live. Discover now