22. Bölüm

2.5K 202 98
                                    

Bölüm ithafı dün doğum günü olduğunu öğrendiğim okuruma gelsin. (Sıradaki şarkı gibi oldu bu da:) Tekrar güzel, huzurlu nice yıllar diliyorum. Bölüm sonu sorusunu yanıtlayın bu arada. İyi okumalar!

Bölüm Şarkısı: Organize işler- Nil Karaibrahimgil

"Kes şunu!" dedim bir anlık sinirle. Resmen karşımda kahkaha atmamak için kendini tutuğundan gözleri yaşarmaya başlamıştı. Gülümsemeye devam ederken dudaklarını birbirine bastırıp omuz silkti. Güçlükle konuşmuştu;

"Saçmalama."

Nefes alışlarım değişen ruh halimle düzensizleşirken verdiği cevapla iyice kızarmaya başladığımı hissediyordum.

Hırsla kalemi not aldığım defterin içine koyup çantamın içine rastgele attım. Geri dönüp hala adının yazılı olduğu sayfanın açık durduğu romana uzandım. Keskin, romanın diğer ucundan çekince oturduğum yerde hafifçe sarsılmıştım.

Gözlerimi çok geçmeden romandan elalara kaydırıp etrafındaki harelere kilitledim.

Dişlerimi sıkıp romanı kendime doğru çekmeye çalıştığımda kitabı bir santim bile oynatamamış olmanın verdiği rahatsız edici hisle gerildiğimde Keskin imayla güldü. Bıkkınlıkla bir soluk verdim. Gerilmekten dolayı kollarımın dirsekten itibaren yukarısı ağrımaya başlamıştı.

Masanın iki ucunda oturmuş, kitabın iki ucundan tutmuş birbirimize bakmaya inatla devam ederken çok geçmeden hüsranla omuzlarım çöktü. Ama oldukça çabuk toparlanmıştım. Pes edemezdim.

Nefesimi dışarı üflediğim sırada etrafa göz gezdirdiğimde bir masa önde oturan İlayda'yla gözlerim buluştu. Başını yakalanmış olmanın verdiği suçlulukla hızla çevirmişti. Bunca dakikadır bizi mi dinlemişti yani! Bir İlayda'nın diline sakız olmadığımız kalmıştı. Kız ayaklı magazin servisi gibiydi. Keşke tek ilgi alanı burçlarla sınırlı kalsaydı diye aptal bir düşünceye kapılmadan edemedim.

"Ver şunu!" diye tıslayarak tekrar kitaba asıldığım sırada o da kuvvetle kendine çektiğinden aniden burun buruna gelmiştik.

"Ne?" dedim adeta fısıltıyla, gözlerimi kaçırmamak için kendimi zor tutuyordum.

Başını hafifçe yana yatırırken, "Bir öpücük, bir kitap." diye yavaşça konuştu. Onun pazarlık girişimiyle gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Ağzım şaşkınlıkla aralanırken hızla kapattım. Böyle bir şeyi bana nasıl teklif edebiliyordu! Kızgınlıkla yanan gözlerimi hızla kırptım.

Şu an altımda etek yerine bir pantolon olsaydı, hiç düşünmeden ayağımın birini masanın üstüne dayayıp destek alırken kitabı kendime tüm gücümle tek seferde kolaylıkla çekebilirdim.

Kitabın yüzeyindeki parmaklarımı sıklaştırarak biraz daha kitabı kendime çekmek için hareketlendim.

Kaşını sorarcasına bir ifadeyle kaldırdığında sahte bir gülümseme yüzümde konumlanırken ona doğru eğilip dişlerimin arasından hırsla konuştum.

"Senin o testosteron hormonlarını kitabın ortasına hapseder ortasından matkapla Taksim Meydanı taşlarına montelerim, yedi milyon millet üstünden geçer!"diye hızla konuşunca dudağı hafifçe kenara kıvrıldı. Gayet sakin bir ifade ile bana bakarken kaşlarını hafifçe çatmıştı.

"Ben de öyle düşünmüştüm zaten."dedi arsızca sırıtırken. "Tek farkla; seçeceğin kelimeleri tahmin edemedim."

Bir an için onun gözlerindeki huzursuz ifademin yansımasına dalmanın gafletine düşmüşken o boşluğumdan yararlanıp kitabı tek seferde ellerimin arasından çektiği gibi adının olduğu sayfayı tek hamle de yırtıp kolaylıkla kitaptan ayırmıştı. Ayağa kalkıp masanın üstüne gelişigüzel romanı sallarken çıkan tok sesle birlikte avucumla neredeyse düşecek olan kitabı duraksattım.

KESKİNWhere stories live. Discover now