5.Bölüm

5.2K 716 89
                                    


Olayın sarsıntısı dışarıda her bir zerreye hakim olan rüzgâr gibi vücudumda etkiliydi. İntikam alması... bir anlam yüklenebilirdi. Ama bu yaptığı... bütün düşünceler, sözcükler mantık silsilemden süzülemeyecek kadar katıydı. Bu, kabul edilemezdi!

''Evet, hadi kim cevaplayacak? Vakit dolmak üzere.''

Erdinç hocanın kol saatinin camı üzerinde mekik dokuyan parmağı sessiz sınıfta yankı buluyordu. Ne kadar hızlı vursa zaman o derece hızla tükenecekmiş gibi vuruşlarını gitgide hızlandırdı. Hızlanan ritimle birlikte aklımdaki sorular bağlı olduğu yerden etrafa saçılıyor, aklımı darma duman ediyordu.

Ve son.

''Defne!''

Erdinç hoca oldukça kaliteli görünen saatine işkence etmeyi kesmişti. Bir elini rahatça gri takım elbisesinin cebine koymuş öteki eliyle tahtayı gösteriyordu.

Sıramda huzursuzca kıpırdanırken ''Ben çözmesem?''diye çekingence sordum.

''Ne demek ben çözmesem! Ne demek, ben çözmesem! Ben anlamam hocam, ihale ona patladı, o çözsün." Sınıfın öteki köşesinde Yıldıray'la Keskin'in hemen önündeki sırada oturan Aliş, pervasızca bağırıp elini kolunu sallarken benim tahtaya kalkmama tepki gösteriyordu.

"Valla ben hiç kalkamam onun yerine.''

Yıldıray eğilip Aliş'in kafasına bir şaplak attı. ''Sanki kalksan çözecen.''

Sınıftakiler bu fırsatı kaçırmayıp gülmeye başlarken her bir ağızdan dökülen kelime dersi kaynatmanın peşindeydi.

''Yıldıray...'' Erdinç hocanın uyarıcı bakışları Yıldıray'ı onaylamayan cinstendi.

Eliyle sırıtan Aliş'i gösterdi. ''Hiç ona lâf söylemeyin zaten. Hep bir Yıldıray, Yıldıray...''

''Yıldıray!'' Erdinç hocayla aynı anda bağıran Aliş'e bu sefer Çağlar arkasına dönüp bir tane yapıştırdı. Çağlar, hiçbir şey yapmamış gibi kalemini uzun parmakları arasında döndürürken hocaya tüm dikkatiyle kenetlendi.

Çağlar'ın şiddetini inkar etmeyen Aliş'in beyaz teni çabucak kızarmıştı. Aliş, oturduğu yerden dudaklarını büküp hırsla ayağa kalkmış konuşmaya inatla devam ediyordu. "Ama hocam ben bunların niye böyle yaptıklarını biliiyorum." Çarpık bir ifadeyle güldü.

"Hepsi beni kıskanıyor; yakışıklı yüzümü kimse çekemiyor. Tabii, o yüzden bebek poposu yumuşaklığındaki yüzüme..."

''Hay ben senin yüzüne! Hocam, Neşet Ertaş aşkına atın şunu sınıftan. Ya da durun, ben gideyim.'' Yıldırayların hemen yan sırasında Ece ile oturan Rüzgâr, sıranın kenarından destek alıp kalkmak için yeltenince ''Rüzgâr!''diye bağıran Erdinç hocanın tehdit dolu sesi sayesinde yalnızca yeltenmekle kaldı.

Rüzgâr bana bakıp eliyle tahtayı gösterirken ''Tamam, cevabı merak ediyordum zaten,'' dedi.

''Defne hadi.'' İtiraz kabul etmeyen bir sesle Erdinç hoca, tahtaya çıkmamı istiyordu. İstemsizce oturduğum pencere köşesinden kalkıp öğretmen masasının üstündeki siyah tahta kalemini aldım.

Bir an için sınıfa kısa bir bakış atıp tahtaya döndüm.Yüzümü buruştururken karşımdaki matematik sorusuna olabildiğince önyargısız, geniş bir açıdan bakmaya çalıştım. Açıkçası Zeytin ile açıklığa kavuşturduğumuz Keskin'in bulmacavari hareketlerinin çarpıcılığından sonra matematiğin çarpım özelliği şu an için sönük kalmıştı.

KESKİNWhere stories live. Discover now