Cemre dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. Aşkla işi olacağını düşünmemişti bu yaşına dek. Güzel bir kızdı ama o aşık olacağı insanı seçme şansı olsaydı kesinlikle bu işlere bulaşmamış tertemiz birini isterdi. Zira yeterince batmış hayatını kurtarabilecek tek kişi o olur sanıyordu. Ancak Doğu'dan beri fikirleri de değişmişti. Çünkü Doğu, çamura batmış olsa da bir insanın ruhu temiz oldukça bedenin bir önemi olmadığını öğretmişti. Cemre, Doğu ve Batı'yı mukayese edecek olursa fedakarlık konusunda Batı'nın hakkını yiyemezdi ama yine de kalbinin güzelliğiyle Doğu onun nazarında açık ara farkla öndeydi. Bunun kalbinin bir oyunu olup olmadığından emin değildi genç kız. Okuduğu çoğu kitapta aşkın göze, sevgiliye özel bir perde indirdiği iddiasıyla karşılaşmıştı. Bu perde insanın sevdiği kişinin tüm hatalarını görmezden gelmesine sebep oluyordu. Fakat sanki aşık olmasa bile Doğu hep iyi olandı. Özellikle Batı ile olanlardan sonra Cemre buna bir defa daha emin olmuştu. Aşk beden işi değildi kabul ama yüzleri aynı olsa da kişilik bakımından birbirleriyle alakası olmayan iki insan söz konusuyken o da en az Doğu kadar memnundu kalbinin onu istediğine. Çünkü Cemre, Doğu ileyken hayattaki her şey anlamını kaybediyordu. Onu gördüğü ilk gün, ona çarptığında bile bir anlığına unutmamış mıydı sahi peşindekileri? Adamın mavilerine bakarken yüreği titrememiş miydi apansız? Bunu inkar etmesi büyük haksızlık olurdu ama işlerin bu raddeye geleceğini de düşünmemişti kız. Kim düşünebilirdi ki zaten öylece çarptığı birinin günü geldiğinde kalbinin çarpmasına neden olacağını?

Yüzünden silemediği gülümsemeyle Doğu'ya bakarken duyduğu fısıltıyla yanakları ısındı ve başını kapıya çevirdi. "Ağabey." Sedef, yorgunca kapı pervazına yaslanmış ikiliyi izlerken Doğu hızla kendini toparlayıp kızın yanına gitti ve koluna girip oturmasında yardımcı oldu. "İyisin canım, değil mi?"

Kız başını iki yana sallarken Cemre bir bardak su getirip ona uzattı. "Bir kabustan uyanmış gibiyim." dedi Sedef. "O gördüklerim gerçek miydi Doğu?"

Genç adam bakışlarını kaçırdı. "Buna şahit olmanı istemezdim, ufaklık."

Sedef dudağını ıslatırken suyundan birkaç yudum alıp bardağı önündeki sehpanın üstüne koydu. "Sen nasıl bir işe bulaştın böyle?" diye sorarken kız kendine inanamıyordu içten içe. Bundan birkaç ay önce olsa Doğu'nun bir açığını kolladığı için bunu beklemeden annesine yetiştirir ve olası bir kavganın keyfine varırdı. Şimdiyse çok hızlı büyüdüğünü hissediyordu yalnızca ve büyümenin bu denli ürkütücü olduğunu hiç tahmin etmemişti. Ağabeyi nasıl bir pisliğin içindeydi sahi? O gün, ikizi olduğunu öğrendiği adam kendisine silahı doğrulttuğunda onun gözlerindeki cellatı görmüştü ama ya Doğu? Bir karıncayı bile incitemeyeceğine emin olduğu adam ne zaman birine gözünü kırpmadan sıkmayı öğrenmişti? "O..." dedi aklına gelen fikirle. Damarlarında korkunun yanına sızan öfkeyi duyumsuyordu. "O adam mı senin başına bunları getirdi? Zorla mı tutuyor kardeşin seni, Doğu?"

Doğu başını iki yana salladı. Batı'ya bu denli acımasız olduğu için kızgın olsa da bir o kadar minnettat olduğunu yadsıyamazdı. Adam, nefret etmesine rağmen kardeşini kurtarmak için düşünmeden tehlikeye atmıştı kendini. Gelmeyebilirdi, benim istediğim de bu diyip geri çekilebilirdi ama o bunu yapmaktansa daha da kirlenmeyi göze almıştı. İnsanları analiz etmekte oldukça başarılı olduğunu varsayan Doğu, gizlemeye çalışsa da Batı'nın da bundan hoşnut olmadığını görebiliyordu bakışlarından. Yalnızca intikam arzusu köreltmişti gözlerini ama o hala kendi küçük kardeşinden bir parça taşıyordu içinde ve Sedef'e dahi yedirtemezdi Batı'nın hakkını. Hele de genç adam onu bu pislikten çıkarmak için kendisinden köşe bucak kaçarken. "O benim bu hayatta olmamı hiç istemedi," diye açıkladı kardeşine aklından geçenleri. "Batı, göründüğü kadar kötü biri değil Sedef."

Sedef elini saçlarından geçirdi. "Bunu bana nasıl söylersin?" dedi sesinin oktavını arttırarak. "O adamları nasıl öldürdüğünü gözlerimle gördüm! Bunlar çok fazla Doğu, ben kaldıramıyorum." Ağlamaya başladığında Cemre bakışlarını ayaklarına indirdi. Onun da bir farkı yoktu Batı'dan. Gerektiğinde silahını kullandığı anlar çok olmuştu. Doğu kızın yüzünün asıldığını fark ettiğinde kardeşine bu durumu nasıl izah edeceğinin derdindeydi.

"Sedef," dedi Cemre iç geçirerek. "Bazı insanlar kötü olmasa da kötü olmaya zorlanır. Yani hayat şartları bunu gerektirir. Batı'yı sana savunduğumu düşünmeni istemem ama sanırım o bu eyleminde haklıydı. Eğer o adamların gitmesine izin verseydi yapacakları ilk şey daha fazla adam toplayıp bilenmek olacaktı. Bu da hem senin hem de ailenin hayatını şu an olduğundan çok tehlikeli hale getirirdi." Doğu omuzlarındaki yüklerin hafiflediğini hissederken kız devam etti. "Biliyorum kabullenmesi zor ama bana bak. Ben de bu pisliğin içindeyim. Birini vurmak zorunda kaldığımda kendimden iğrendim biliyor musun? Ölmek istedim. Çünkü değişmiştim, damarlarıma kötülük sızmıştı ve bunu yaptığımda belki senden bile küçüktüm. Ama hayat sandığımız kadar toz pembe değil. Biz de özümüzde kötü insanlar değiliz. Seninle zaman geçirdiğimizde normaldik, hatırlıyor musun?" Kız başını sallayarak onu onayladığında Cemre gülümsedi. "Fakat bu dünyada iyi olan kaybeder. Yaşamak için öldürmek gerekebiliyor bazen. Sen ondan korkuyor hatta tiksiniyor olabilirsin ama Batı hiçbir zorunluluğu olmadığı halde ağabeyinin yerine geçip tüm düşmanları kendine çekti bugün. Bunu yapmasaydı Doğu'yu kalbinden vurmak için seni kullanacaklardı. Şimdiyse okların hedefi değişti ve artık hayatı tehlikede olan o. Yaptığının etikliği tartışılabilir ama o an şartlar bunu gerektiriyordu ve inan bana bunu göze almak sanıldığı kadar kolay değil."

Sedef biraz daha sakinleşmişti. Belki de Cemre haklıydı. Kızın ağabeyini sevdiğini ve Doğu'nun da ona karşı boş olmadığını biliyordu Sedef. Bunu gözlerinden bile anlayabilirdi. Ancak zordu işte. Doğu'nun da o adam gibi olduğunu idrak etmek, üstelik müstakbel yengesinin de bir farkı olmadığını bile bile susmak... Sedef belki de eski sıradan hayatını özlemişti. Tek derdi kıskandığı ağabeyiydi ve o basit şımarıklıklarla geçirdiği günlerinde mutluydu. Bir gün zorunda kalırsa birini öldürüp öldüremeyeceğini bilmiyordu ama bunun olmamasını umarak "Peki şimdi ne olacak?" diye sordu. "Yani, Batı'yı mı öldürecekler?"

Doğu burnunu kıvırdı. "Batı'yı öldürmeleri çok kolay değil ama evet, bunun için çabalayacaklarına emin olabilirsin."

Sedef başını indirdi. "Ona bir teşekkür borçlu muyum?"

"Karar tamamen senin," dedi Cemre. "Zeki bir kızsın, onun probleminin de sevgisinin de sana özel olmadığını anlayabilirsin bence ama eğer istersen onu tanımaya da çalışabilirsin. İnan bana fazla sinir bozucu olsa da insanı eğlendiren bir yönü de vardır."

"Nedense inandırıcı gelmedi," diyerek yaşlarını sildi Sedef. "O adamın tedaviye ihtiyacı var. Polise gitmemem ve kimseye bir şey söylememem ödeşmemize yeter bence." Doğu dudağını ısırarak güldü. Küçük, yaramaz kardeşinin büyüdüğüne ve olgunlaştığına inanmak yeterince güçken bir de bu tarz işlere alışması iyice bozmuştu genç adamın dengesini. "Peki sen?" diyerek ağabeyine döndü Sedef. "Bu saçmalığa bir son vermeyi düşünüyor musun?"

"Bu imkansız," dedi Doğu. "Buradan çıkış yok, Sedef. Üzgünüm."

"Annemlerin haberi yok değil mi?"

"Hayır, yok."

"Başka zaman olsa," dedi Sedef uzatarak. "İlk işim bunu yetiştirmek olurdu ama buna da tamam Doğu. Senden tek istediğim dikkat etmen. Roman okurken bile fantastik gelen bu şeyler hakkında emin olduğum tek konu fazlaca tehlike barındırdığı. Sana hala bayılmıyor olsam da... Ölmemeye çalış."

Doğu gülümsedi. "Denerim."

Zamanın Üçüncü TekiliWhere stories live. Discover now