(1.5)-Tuzak

3.2K 294 25
                                    

O, yolda yanınızdan geçen herhangi bir adamdan fazlasıydı. Ruhu dimdik bir adamdan ise, tamamen eksik.

🍁

Batı Poyraz

Batı kendine göre güçlüydü. Çeşitli badireler atlatmış, sayısız acı çekmişti. Bazıları ruhunu bazıları bedenini sızlatan bu acılar zamanla onu hissizleştirmiş hatta kendisine en başından beri buna ait hissettirmişti. Batı'nın içi son acıdığında, mayıs ayındaydı. İkizi ondan hunharca koparılmış, diğer yarısındaki noksanlık onu dibe batırmıştı. O gün, Onur onu bulduğunda Batı Demiralp'in ruhu ölmüştü. Onun yerine yıllardır karanlık bir alemde adı bilinen Batı Poyraz gelmiş ve diğerlerinin aksine hiçbir zaafı olmadığı için tehlikeli damgası yemişti. Ama yanılıyorlardı. Batı'nın hala zayıf bir noktası vardı. O, Doğu'yu hissediyordu.

Eli, boynuna tırmanıp kolyesinin ucunu bulduğunda kafasını geriye atarak gözlerini yumdu. Çocukluğunu her detayıyla hatırlıyordu. Ağaçların tepesine çıkar, özgürlüğün bu olduğunu bağırırdı. Doğu ise onun aksine hep ağacın dibinde oturur özgürlükten önce insanın huzura ihtiyacı olduğunu savunurdu. Büyümüşlerdi, birbirlerinden çok uzak yerlerde, bambaşka hayatlar yaşayarak büyümüşlerdi. Doğu'nun onun hakkında bildiği tek şey yaşadığıydı. Ancak kızıl saçlı kızın söyledikleri kulaklarında çınladıkça kalbi göğüs kafesini parçalayacakmış gibi hissetmesine engel olamıyordu. Çünkü o artık eski Batı değildi, Doğu'nun da aynı kaldığını sanmıyordu. Tek tesellisi, ona bakacak bir ailesinin olmasıydı.

Dalgın adımları, arkadaşı Melih'in evinin önünde son bulduğunda derin bir nefes alarak kapıyı çaldı. Melih kapıyı açıp arkadaşının ifadesiz yüzüne bakarken bir şeyler olduğunu anlamıştı. Batı, yanından geçip salona giridğinde Gece'nin koltuğun üstünde yattığını fark etti. Kızın kahverengi saçları yastığa dağılmış, çocuksu yüzünün bir kısmını da örtmüştü. "Ne oldu?" diye sessizce konuştu Melih. "Bu halin ne?"

Batı, kıza göz ucuyla bakıp odanın kapısını işaret etti. Melih ikiletmeden odadan çıkarken peşindeki Batı da ses çıkarmadan kapıyı kapattı ve sırtını duvara yasladı. "Kenan benimle iletişim kurdu," dedi. "Ustayı yakalamış."

Melih'in dudaklarının arasından bir küfür savruldu. "Şimdi ne olacak?"

"Babasına karşı kızını istiyor," dedi Batı. "Babam, bunu yaparsam beni asla affetmeyeceğini söylüyor Melih. Kızını korumamı istiyor ama göz göre göre onu ölüme yollamak... Bunu yapamam."

Melih hışımla saçlarına daldırdı elini. "Başka bir yolu olmalı," derken sesi öfkeliydi. "Gece'yi ona veremeyiz ama dediğin gibi, onu da orada bırakamayız." Kaşları çatıldı. Dikkatle arkadaşının yüzüne baktığında sorunun bundan daha fazlası olduğunu anlamıştı. "Hey," dedi. "Başka bir şey daha var, sen ne olursa olsun bu kadar çaresiz duramazsın."

Batı dişlerini sertçe üst dudağına geçirip "Doğu," diye mırıldandı. "Türkiye'ye dönmüş Melih." Kızın söylediklerini hatırlandığında öfkeyle gözlerini kırpıştırdı. "Kenan onu bulup karşısına bile çıkmış."

Melih "Ne?" diye bağırdı. Gece'nin içeride olduğunu hatırlayarak sakinleşmeye çalışırken "Doğru söylediğine emin misin?" diye soludu. "Kenan denen herifin seninle bir derdi yok, bunu neden yapsın? Diyelim ki yaptı, neden o an onu öldürmek yerine senin öğrenmeni istedi?"

Batı "Tam olarak istedi denilemez," dedi. "Bana, kızıl bir kız sayesinde ulaştı. Kız onun adamı ama bana söylediğine göre aynı zamanda düşmanı. Kaleyi içten fethetmeye çalışıyor olmalı." Kızın özgüvenli duruşunu hatırladığında yüzünü ekşitti. "Onu da bulmamız lazım Melih. Kahretsin, her şey üst üste geliyor! Ben yıllarca o herif öğrenilmesin diye uğraşırken onun böyle bir zamanda ortaya çıkması iyi olmadı." Alnına vurdu avcunu. "Doğu'nun burada olduğuna sevinemiyorum bile. Biz ne zaman bu hale geldik, oğlum?"

Zamanın Üçüncü TekiliWhere stories live. Discover now