(0.6)-Rastlayış

4K 334 29
                                    

Şair, mucizelere hiç rastlamayışından yakınırdı. Oysa ona, yağmurlu bir günde rastladığında aşık olmuştu. Sahi, en büyük mucize bu değil miydi?

🍁

Doğu Yazgın

Umut etmek, dikenli olduğunu bile bile yaşamın tellerine tutunmaktır aslında. Herkesin bir umudu vardır, çünkü herkes büyük veya küçük hayal kurar. Bazıları özgürlüğü diler mesela, bazıları mutluluğu. Kimisi için gökyüzüne bakıp tebessüm etmektir hayal kurmak. Kimisi için de gözyaşları eşliğinde mırıldanılan bir şarkıdır, belki de her gün biraz daha yok olmak.

Doğu, kendini sokağa atmıştı ilk fırsatta. Ailesinin İstanbul'daki ahbapları onlara uğrayıp bir şeyler zırvalarken dayanamamıştı buna. Doğu için, hayat bir kaçıştı belki de. O rahat bir adamdı ve sıkıntıya geldiği an, yaptığı tek şey kaçmak olurdu.

Hava kararmıştı. İstanbul'u aydınlatan ışıklar göz kamaştırıcıydı. Doğu, adımlarını kestiğinde kendini yıllar önce yanan o binanın önünde buldu. Bu şehre ne zaman gelse, ilk uğradığı yer bu yurttu. Derin bir nefes alarak gözlerini kirli bahçede gezdirdi. Ay ışığının aydınlattığı bahçenin duvarlarının boyası gitmişti. İçeri doğru bir adım atarken ağır ağır gülümsedi. İlerideki ağaça doğru ilerlerken diğer yarısının şimdi nerede ve nasıl olduğu sorusu doldu zihnine yine. Buraya uğruyor muydu o da mesela? Kendisini düşünüyor muydu onun gibi? Hala eskisi gibi sessiz sakin bir çocuk muydu yoksa kader onu da değiştirmiş miydi?

İç çekerek ilerleyip bir zamanlar saha olarak kullandıkları, silikleşmiş bir boyayla çizilen kare şeklin içinden geçti. Karşıdaki banka otururken gözleri dolmuştu. Burada kendisi maç oynarken onu izleyen kardeşi otururdu daima. Onu izler, elinde hep hazır tuttuğu su şişesini gelir gelmez ona uzatırdı. Doğu için kardeşini ihmal etmek o zaman sorun değildi çünkü beraber geçirecekleri koca bir ömür vardı ama artık onsuz geçen her saniyesi için pişmandı. Çünkü, onların dahası olmamıştı. Sırra kadem basan kardeşi ona hatıralardan başka hiçbir şey bırakmamıştı. Hayatı boyunca onu içinde bir yerlerde yaşatmak için çırpınıp durmuştu Doğu. Tüm aymaz ve serseri tavırlarının yanında tıpkı bir zamanlar kardeşinin olduğu gibi uysal, sessiz bir yapı eklemişti ruhuna. Kardeşinin çocukken titiz olduğunu bildiğinden sakallarını bile uzatmamış, saçını her zaman düzgün tutmuştu. İkizi aslında hep yanındaydı, sadece bedenleriydi ayrı olan. Yine bencillik yapmıştı Doğu. Kardeşinin ne halde olduğunu bilmeden geçirmişti gençliğini. Belki o açtı, kimsesizdi ama Doğu hayatın tadına zirvede bakanlardan olmuştu. Gece hayatına karışmıştı. Arkadaşlarıyla partiler düzenlemiş, altında arabası üstünde binlerce liralık kıyafetleriyle yaşamın sefasını sürmüştü. Bunu yaparken tek tesellisi ikizinin daima onun mutluluğunu isteyeceğini düşünmek olsa da bu şehre her geldiğinde geçmişindeki burukluklar peydah oluyordu zihninde. Acaba diyordu, acaba doğru olanı mı yaptım?

Bir süre daha oturduktan sonra iyice soğuyan havaya katlanamayarak doğruldu. Üstündeki siyah hırkanın fermuarını çekerken aklı buradaki anılarıyla doluydu.

Yurdun olduğu caddeden ayrılıp yürümeye devam etti. Yeni evinin önüne geldiğinde saat gece yarısına yaklaşmıştı. Evin ışıklarının açık olmasından yola çıkarak ailesinin hala misafirleri ağırladığını fark etti ve omuzları çöktü. Kimseye katlanamayacak kadar yorgun hissediyordu. Görülmemeyi umarak evin kapısını açıp içeri girdi ama şans ondan yana değildi. Oğlunun eve geldiğini seslerden anlayan Tülay Hanım "Doğu?" diye seslendi. "Oturma odasına gelir misin, hayatım?"

Doğu, nefesini sıkkınca dışarı verip topuklarının üstünde döndü. Annesinin yanına gittiğinde, babası ve orta yaşlardaki bir adamın sohbet ettiğini gördü. Karşılarına geçip annesinin yanına oturduğunda babası huzursuzca yerinde kıpırdandı. Ardından zoraki bir tebessümle "Hoşgeldin oğlum." dedi. Doğu, babasının aksine içten bir şekilde gülümsedi.

Zamanın Üçüncü TekiliDonde viven las historias. Descúbrelo ahora