7. bölüm

16.3K 981 20
                                    

"tır parkı mi burası? "
Restoran yazısının altında üstündeki karları silkelemekle ugrasan Fırat başını kaldırıp dicle ye baktı
"Kusura bakma beş yıldızlı otel bulamadım. Elimizdeki tek yer bu. Şimdi dışarıya bakarak tahmin ediyorum ki içerisi çok kalabalık. Lütfen dibimden ayrılma mumkunse de başını kaldırma. "
Üzerini silkelemekle işini bitiren Dicle ellerini beline koydu burnunu havaya dikti.
"başka derdin?"
Fırat şaşkınlıkla karşısındaki yesilgozlu cadiya baktı. İşaret parmağıyla içeriyi gösterdi
"şu an bahse girerim içeride 100 tane adam var. Sen bilirsin gir ve kendin gör adamlar sana nasıl bakacaklar."
"ay anlamıyorum neyime bakacaklar acaba? Görünen gözlerimden başka neyim var ağzım burnum kapalı." Elleriyle suratını işaret edip kapının koluna asildi. Iceriye adım atmasıyla donup kalması bir oldu. Sanki içeriden birisi herkese histttt diye bağırmış ve herkes hep bir anda susup kapıya dönmüştü. Adım atmak söyle dursun nefes almayi bile o An unutmuştu. Omzunda hissettiği el ona minik bir temasla ileri anlamında dokunmuş ve hemen yanında yerini almıştı. Dicle hemen bir dakika önce kapının dışında konuştuklarını hatırladı başını eğip yanındaki adamın yaptığı gibi yürümeye başladı.
İçerisi hınca hınç doluydu. Yolun kapalı olduğunu duyan hem gidiş hem dönüş yolundaki tüm büyük araçlar son nokta olduğu için araçlarını sağlı sollu buraya park etmiş yolun bir an önce açılmasını bekliyorlardı. Burası bu hava şartlarına göre cenneti. Sıcaktı, yemek vardı herseyden önce.
Dicle ses çıkarmadan devam etti ilerlemeye masaların yanından geçtikçe minik konuşmalar, imali öksurukler duymaya başlayınca yanında yürüyen adamın koluna yapıştı. Fırat içeriye ilk girdiği anda gözüne kestirdiği dip masalarda birine doğru yanındaki aksi kızla yürümeye başlamıştı. Onun ilk giriş anında sönen havasına okkalı bir kahkaha atmak istese de bu kadar kalabalık adam topluluğunun önünde risk almak, başını belaya sokmak istemedi. Yanında kafası önünde yürüyen ayaklı bela kazasız belasız bu yolu bitittirebilecek mi merak etmiyor değildi. Masaya geldiklerinde özellikle arkası insanlara dönük olacak şekildeki sandalyeyi çekerek kıza oturmasını işaret etti. Hemen itaat edip oturmasını seyretmek gülümsetti Fırat ı. Karşısındaki sandalyeye oturup salona doğru baktı. Artık seyir bitmişti. Şoförlerin çoğu önüne donmus bir kısmı hala yeni gelen çifti ilgiyle izliyordu.
"Tamam" dedi fırat "artık rahatlayabilirsin. İstersen çıkar atkini burası sıcak. "
Hayır anlamında başını salladı Dicle masaya doğru eğilerek "Allah aşkına ne var bu kadar bakacak?"
Fırat gülümsedi "gerçekten farkında değil misin?"
Dicle konuşmadan kaslarını kaldırdı. Çok saf diye düşündü fırat içinden.
"Allah aşkına bir uzerindekilere bakarmisin? Cirtlak bir pembe mont altına masmavi bir kar pantolonu sarı kar cizmeleri ile palet gibisin. Her renk var üzerinde. Geçerken gördün mü bu kadar renkli birini? Ayrıca boyun normal kadın standartlarının üzerinde. Dolayısıyla şu halinle değil bu kadar adamın bulunduğu tır parkına nereye gitsen döner bakarlar sana "
"şimdi iltifat mi ettin laf mi soktun bana anlamadım." Diye çıkışti yine Dicle. "Bozulsam mi sevinsem mi bilemedim ki"
"işine nasıl gelirse" dedi Fırat bir süredir göz hapsinde tuttuğu garsona eliyle gelmesini işaret etti.
Garson dili bir karış dışarda kosturarak geldi yanlarında. Yanındaki kızı tek umursamayan bu genç adamdı. Sürekli pire gibi masalar arası koşturuyor, hem servis yapıyor hem boş topluyordu.
"yiyecek ne var?"Diye sordu Fırat vaktini almadan garsonun
"corba dan başka bir sey kalmadı abi mercimek var ezogelin var"
Fırat hangisi anlamında gözüyle karşısındaki kıza sordu
"ben mercimek istiyorum bayan da;"
Dicle beklemeden
"ben de" dedi.
Garsonun yanlarından ayrılmasıyla Dicle dilini yine tutamadı. Atkisini azıcık aşağıya indirip masaya eğildi. "Bu bir rüya değil değil mi? Burası bir tır parkı lokantası. Ben tanımadığım biriyle bir dünya adamın arasında mercimek çorbası içecegim."
Fırat bu önemli açıklamayı ciddiyetle dinledi. Aynı ciddiyetle cevap verdi.
"inan bana bende bunun bir rüya olmasını dilerdim. Bu sabah yola çıkarken Ankara dan tek bir önceligim vardı. O da İstanbul a gitmek. Ama sen yolda yanımda oturduktan sonra ilk önce seni otobüsten inmemen için iknaya çalıştım sonra saatlerce bu hava da yol yurudum şu an da yüze yakın adam tanımadığım bir kiz yüzünden bana bakıyor. Mercimek corbasiymis, tır parkı lokantasiymis bu küçük ayrıntılar düşünme sırama bile girmiyor."
Dicle ağzını kapatan atkini yine boynuna indirip sinirle söylendi.
"sanki ben gel dedim benimle? "
Fırat sinirlenince çakmak çakmak parlayan yeşil gözlerin içine baktı. Ciddiyetini kaybetmeden fisildadi.
"bence şansını zorlama şimdi gitmeye kalksam benden önce koşarsin kapıya." Dicle tam cevap vermeye hazırlanıyor ki iki duz beyaz porselen tabağa konmuş sarı mercimek corbalariyla garson başlarına dikildi. İkiside geriye yaslanıp garsonun masaya seri haraket lerle corbalari koymasını izlediler. Ardından birer kaşığı tabaklarin yanına bıraktı ve yan masada bulunan ekmek kutusunu kapıp masalarına bırakıp bir şey söylemeden yanlarından ayrıldı. Dicle peceteyle kaşığı 15. Kez silerken fırat başındaki beresini ve boynundaki atkisini çıkartıp boş sandalyeye bıraktı. Dicle gördüğü adama gözlerini kirpistirip baktı. Niyeyse karşısındaki adam şu ana kadar gördüğü adamdan çok farklıydı. Bir adamın burnu bu kadar mı düzgün olabilir di ya dudakları bu kadar biçimli bir erkek gormusmuydu daha önce atkı surekli yüzünü kapattığı için fark etmemişti dişlerinin beyazligini simsiyah kaşları ve simsiyah dalgalı saçlarıyla adamın yüzünü al Poster yap duvara as cinsindendi. Fırat çorbasına gömülmüş yiyordu. Karşısındaki kızın hala kırıtip yememesine sinir olup kafasını tabakta kaldırdı. Bir çift yeşil göz üzerine dikilmiş hiç bir şey yapmadan duruyordu. Yutkundu
"yine ne var?"
Dicle birden silkelendi "haaaa yok bişey yorulmuşum kolumu kaldıracak halim yok" deyiverdi. Çok acikmisti çorbanın kokusu saatlerdir bir şey yemediğini yüzüne vuruyordu. Karşısındaki adamın yüzünün şaşkınlığiyla çorbasıni içmeye başladı. Yorgunluk, yol, stres üzerine tokluk gelince Dicle gozlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Salondan arada horlama sesleri yükseliyor genel anlamda sessiz olan havayi arada yere düşen çatal kaşık sesleri bozuyordu. Fırat Dicle nin uykuyla mücadelesini çaktırmadan izleyip eğleniyordu. Masanın başına gelen orta yaşlı adamı son anda fark etti. Adam masalarınin başına gelip durdu. Yorgunluktan gozlerinin altı çökmüş gözlerinin içi kan canagina dönmüştü adamın. Üzerindeki kareli gömleğin kolları dirsegine kadar katlanmisti. Boynuna aştığı havluya alnında ki terleri sildi ve konuşmaya başladı.
"hayırlı geceler gençler"
Yarı uykulu Dicle masanın başında duran adama korkuyla bakıp yüzünü Fırat a çevirdi. Fırat gelen adamı tartmaya çalışıyordu. Tipi hiç onlara musallat olacak birine benzemiyor du. Renk vermeden cevap verdi.
"size de hayırlı geceler."
"Ben buranın sahibiyim oğlum. Geldiğinizden beri gelicem yanınıza tezgahi birakamadim. Yolda mi kaldiniz?"
Fırat sikintiyla başını salladı. "Otobüs bozuldu biz de çareyi yürümekte bulduk." Gözleriyle Dicle ye manalı bir bakış attı.
"kaç yıldır bu kadar yagmamaisti mübarek. Allah korusun kaza bela olmadan buraya varmissiniz ya olsun. Kazalar bir kalksa açarlar yolu sabaha."
Fırat derin bir iç çekti. "Insallah" dedi. Dicle kollarini masaya dayamis sessizce onların konuşmasını dinliyordu. Adam konuşmaya devam etti.
"şimdi oğlum binanın arkasında benim misafirlerime ait bir ağaç evim var. Büyük şehirden kaçar kaçar gelirler her mevsim dağ havası almaya. Orası boş şu an gelin sizi misafir edeyim bu gece orda. "
Dicle duydukları karşısında gozlerini kocaman açıp kuşkuyla Fırat a baktı. Fırat olumsuz anlamda başını iki yana salladı.
"sağolun ama gerek yok. Burada yolun açılmasıni bekleyeceğiz."
Adam gülümseyip boş sandalyeye oturdu. Ellerini masada birleştirip masada oturan gençlere baktı.
"dedem babam şimdi ben üç kuşak burayı isletiyoruz. Benim de iki oğlum var ama ben onları buraya sokmadim. Küçüğü mühendis olacak 2. Sınıfta okuyor. Buyugu öğretmen Konya da. Evli torun var bir tane de yazdan yaza görüyoruz keretayi. "
Adam anlatıyor Dicle ve Fırat ilgiyle dinliyordu. Adamin torunundan bahsederken ki mutluluğu Fırat in gözünden kaçmamis hatta onu gulumsetmisti. " Velhasıl Sizi görünce oğlumla gelinim geldi aklıma. Ben ne gelinimi bu kadar adamin içinde durmasini isterdim ne de oğlumun bu yüzden sürekli tetikte oturmasını isterdim. Dedim ya geldiğimden beri sizi izliyorum hemen gelemedim. Evim yakın olsa sormadan tuttuğum gibi kolunuzdan götürürdüm hanim hem doyururdu karnınızi hem dinlendirirdi sizi. Ama buna da şükür bu arka evin anahtari" cebinden çıkarttığı tek anahtari masaya bıraktı. "Arka kapıdan çıkınca beş yüz metre Tertemiz şu an soğuktur ama vanayi açınca 5 dakkada ısınır. Hadi hadi kalkın." Diyerek ayağa kalktı.
Elini Dicle nin omzuna koydu. "Hadi oğlum al karını bak ayakta uyuyor"

DİCLE & FIRAT (Tamamlandi)Where stories live. Discover now