Onları uzaktan izleyen Onur Beye göre Batı, bir veliahttı. Onu ilk bulduğunda, incinmiş bir ayakla sahilde ağlıyordu. Çocuğun acısı öyle dokunaklıydı ki Onur Bey, yanına gidip ne olduğunu sorduğunda duyduğu cevapları yadırgamamıştı. Gece, her ne kadar Batı'nın geçmişiyle ilgili hiçbir şey bilmese de o bile anlıyordu adamın acı çektiğini. Çünkü baba kız bir gerçeğin bilincindeydi: Bir insanın duygularını kaybetmiş olması için bir şeyler yaşaması gerekiyordu. İyi olmayan şeyler. Yaşlı adam, onu kendi kızından ayırmamıştı hiçbir zaman. Hatta yeri geldiğinde ondan bile üstün tutmuştu. Batı, yıllar önceki gibi biri değildi belki ama Onur'a göre hala içinde temiz kalan bir yer vardı. Bu yüzden onu hiçbir zaman kendi pis işlerine alet etmemişti ama on yedi yaşına geldiğinde Batı açıkça intikam istemişti. Adam buna itiraz etse de bir faydası olmadığını anladığında tamam demişti. Nasıl istersen, öyle olsun.

Batı cephesindeyse durum daha karışıktı. Genç adam banyoya girip soğuk suyun bedenini ıslatmasına izin verirken dalgındı. O gün, ikizi Doğu ile ayrıldığında miladını yaşamıştı. Belli bir doğum tarihi yoktu ve doğum günü olarak kayıtlara yurt müdürünün onu bulduğu gün geçilmişti ama Batı'nın ölüm tarihi netti. O, 7 Mayıs 2005'te ölmüştü. Onur Bey onu bulup yanına aldığında Batı hayatının tamamen değişeceğini hissetmişti. Gerçekten de değişmişti hayatı. O artık kitap okumak için köşesine çekilen, zayıf çocuk değildi. Henüz on yedisinde eline silah alan, şehrin en tehlikeli kısmı olan yeraltına inmiş bir adamdı. Defalarca kez ustası olarak gördüğü Onur'un düşmanları tarafından yaralanmıştı. Birçok kez ölümden dönmüş, gerektiğinde bir cana bile kıymıştı. Güçsüzlük belki de tahammül edemediği tek şeydi Batı'nın. Çünkü bu, ona çok pahalıya mal olmuştu. On üç sene önce ikizini bulmak için verdiği söz hala aklının bir köşesindeydi ancak o şimdiye dek bu yönde hiçbir adım atmamıştı. Hayatını bilen tek kişi ustasıydı ve o Doğu'yu bulması konusunda ısrar etse de Batı bunu sürekli erteleyip duruyordu. Ona göre aradan çok sular akmıştı. Bu denli düşmanı varken ve soyadını aldığı ustası kızının hayatıyla sürekli tehdit edilirken Batı bunu bile bile ikizini hayatına dahil edemezdi. Eli, boynundan hiç çıkarmadığı kolyeye gitti. Bu, ona Doğu'dan kalan yegane şeydi. İçindeki tüm güzellik ölmüştü genç adamın, öldürülmüştü daha doğrusu. Hayatındaki en büyük yıkımın ne olduğuna dahi emin değildi. Bebekken ailesi tarafından terk edilmesi mi, ikizinden acımasızca koparılması mı yoksa ölümle burun buruna gelmesi mi? Düşünmeyi uzun süre önce bırakmıştı aslında. Bir önemi de yoktu.

Banyodan çıkıp üstünü giyerek ustası ve onun küçük kızıyla kaldığı evin merdiveninden indi hızlıca. Burası küçük bir evdi. Evin ikisi aşağıda ikisi yukarıda dört odası vardı. Birinde kendisi, diğerinde Gece ve diğerinde de ustası kalıyordu. Boş olan odaysa Gece'nin annesine aitti. Ustası karısına o kadar aşık bir adamdı ki ölümünün üstünden yıllar geçse de hayatına bir başkasını almamış ve onun izlerine de hiç dokunmamıştı. Batı için bu durum garipti doğrusu. O hiçbir zaman aşık olmamış ve aşık olacağını da düşünmemişti çünkü. Batı'nın hayatı, düşmanlarından ve iki kişilik ailesinden oluşuyordu. Aşka inancı yoktu ama aşka inanmamak için de bir sebebi yoktu. Aşk onun için ancak bir yük olurdu kısacası. Oysa çocukken Doğu ile hep aşık olma hayali kurardı. Kardeşi bir prensese aşık olacağını söylerken Batı da güzel bir kız yaratırdı kafasında. Ancak güzelliği yüzü kadar kalbini de doldursun isterdi. Evleneceklerdi, kendi ailelerinin aksine hiç bırakmayacaklardı çocuklarını... Hayallerini gerçekleştirmek kendisi için kısmet olmamıştı. Belki ikizi şu an evliydi hatta babalık duygusunu bile tatmıştı. Bir kez daha kolyesine dokundu ve içinden geçirdi. Umarım mutlusundur, Doğu.

Mutfağa geçtiğinde ustasını duvara dayanmış masanın yanındaki sandalyede otururken Gece'yi ise önündeki tabağa tenceredeki yemeği boşaltıyordu. İki yıldır eve bir yabancıyı almamışlardı. Gece, evin yemeklerini internetten bulduğu tariflerle yapardı ve Batı da keyifle yerdi yemeklerini. Gece onun gözünde ufak bir kız çocuğuydu. O ustasının kızı olduğu için arada kontrol eder, arkadaş çevresini araştırır ve bazen de onu okula getirip götürürdü. Aralarında Gece'nin hislerine rağmen oluşan bir bağ yoktu. Onur Batı'ya o kadar güveniyordu ki kızını ona emanet edip günlerce gelmediği bile olabiliyordu. Hal böyleyken Batı o güvene asla ihanet edemezdi. Aslında Gece güzel ve yaşına göre olgun bir kızdı ama ne Batı böyle işlerin adamıydı ne de öyle olsa bile kendine Gece'yi sevme gibi bir hak bulurdu. Babasının tüm günahlarından uzak tuttuğu bir kızı, elleriyle bataklığa sokamayacak kadar sadıktı o.

Yemeğini yerken cebinde titreyen telefonla iç çekip elni kotuna attı ve cihazı çıkarıp mesaj kutusuna baktı. Gelen mesajı okurken yüz hatları sertleşti. Kayıtlı olmayan bir numaradandı mesaj. Ve Batı, bu mesajın hayatını değiştireceğinden habersizdi.

Geri sayım başladı, çırak. Ustana geçmişteki hataların bedelini, masumların ödeyeceğini söyle.




Zamanın Üçüncü TekiliWhere stories live. Discover now