Şah ve Mat

633 42 133
                                    

Alya'nın Gözünden

Uçsuz bucaksız bir ormanın içindeydim. Nereye gittiğimi bilmiyordum ama Pençe'nin evinden bir hayli uzaklaştığımı biliyordum. Gün aydınlanmıştı ve orman biraz daha rahat nefes alacağım konuma gelmişti. Saat sanırım sabahın dördü ya da beşiydi. Adımlarım artık beni götüremeyecek konuma gelmişti. Ve koşmak yerine yürümeye başlamıştım.

Başımın içinde filler tepişiyor gibiydi. Öyle çok ağrıyordu ki vertigo ataklarımın başlaması sonucu durmak zorunda kalmıştım. Ormandan çıkmam lazımdı bir yerde benzinlik bulup yardım almalıydım. Pençe yokluğumun farkına varmış olmalıydı. Hadi kızım...Biraz daha dişini sık... Gözlerimi geri araladığımda çevreme bakındım. Bu ormandan nasıl kurutacaktım.

Kuzey yönünü bul Dora. Ağaçların kuzeye uzanan bölümünü buldursan her zaman kurtulursun.

Ediz'in sesi zihnimin derinliklerinden sıyrılıp duyulması üzerine çevreme bakınmıştım. Sesi kalbimin derinliklerinde ki korkuyu dışarıya vurup dengesiyle oynarken yumruklarımı sıkmaya başlamıştım. Hayaller gittikçe artmaya başlıyordu. Bir an önce Kıraç'ı bulmam lazımdı. Bir an önce buradan gitmeliydim!

Başımı kaldırıp Ediz'in öğrettiği yöntemi denemeye çalıştım. Güneş'in doğduğu alanı bularak ağaçların dallarına baktım. Ediz'in öğrettiği gibi kuzey yönüne bakan ağaçlar çok azdı. Adımlarımı devreye sokarak yürümeye başladığım da arkamı sürekli kontrol ediyordum. Kimseler yoktu.

🕊

Ne kadar süredir yürüyordum bilmiyorum. Ama artık düşüp bayılacak konuma gelmiştim. Uykusuzluk bedenimi ele geçirirken vertigo ataklarım beni öldürüyordu. Açlığım, tansiyonumu düşürürken en sonunda dizlerimin üzerine kapaklanmıştım.

Göz çukurlarımda oluşan ağrıyı yok sayarak gözlerimi araladığımda ağaçların azaldığını görmüştüm. Ediz haklıydı... Başarmıştım!

Ağaçtan destek alarak yerimden kalkıp oraya doğru koşmaya başlamıştım. Karanlık ağaçları bir, bir arkamda bırakırken sonunda ormandan çıkmıştım. Şükürler olsun... Önümde bir yol vardı ve karşısında...Benzinlik! Koşacağım sırada durdum. Arabaların gelmediğine emin olduğumda bir tazı misali koşarak benzinliğe girip kapıyı kapatmıştım. Sırtımı kapıya yaslarken derin nefesler alıyordum.

"Günün ilk müşterisi merhaba..."

Bir adam sesi duyduğumda gözlerimi aralamıştım. Benden büyük yaklaşık okuz ya da otuz beş yaşlarında birisi yüzüme öcü görmüş gibi bakıyordu.

"Merhaba acil telefon etmem gerekiyor...Lütfen yardım eder misiniz? Adım Alya Karamaça." Diyerek adamın yanına doğru yürüdüğümde şaşkınlığını atmış olacaktı ki başını salladı.

"Size ne oldu? İyi misiniz?" dediğinde zihnimde iki şey belirmişti. Ya gerçeği söyleyecektim ya yalan...

"Evet, iyi olacağım." Diyerek sadece bir sorusunu yanıtlamıştım. Doğruyu söylersem belki de bana yardım etmekten korkup vazgeçebilirdi.

"Telefonunuzu kullanabilir miyim?" dediğimde adam masanın üstünde ki telefonu uzatmıştı. Yanına giderek eski tip telefonu elime aldım. Ve İlker'in numarasını tuşlamıştım. Acil bir durum olursa diye bana numarasını zorla ezberletse de bir gün işime yarayacağından habersizdim. Üzerimde adamın bakışlarını hissettiğimde sertçe ona döndüm. Bakışların da korku silinirken rahatsız edici bir ışıltı belirmişti. Onu görmezden gelerek telefona geri döndüm.

Tekrar İlker'i arasam da telefonun diğer ucundan ses gelmiyordu. Hatta o telesekreter bile duyulmuyordu.

"Telefon burada çekmiyor mu?" diyerek geri adama döndüğümde omuz silkerek kollarını göğsünde birleştirdi.

Siyah Leke (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin