Unutulmuş Sayfaların Sessiz Çığlıkları

1K 43 85
                                    

Mirza'nın Gözünden

Uzay'ın mesajını aldığım an arabayı bulunduğum yerden aksi yöne doğru sürmeye başlamıştım. Konuma doğru giderken bu saate kadar kimsenin fark etmemesine öfkelenmiştim. Normalde Barış ya da İlker asla gözünü üzerinden ayırmazken bu boşluk anı nasıl oluşmuştu!

Pençe ensemizde olduğunu bile bile nasıl onu böyle bırakabilmişlerdi? Aklım almıyordu. Ben eğer böyle öfkeliysem...Kıraç'ı hiç düşünemiyordum. Uzakta, gelemiyordu ve en önemlisi kadınını bizlere emanet etmişti.

Konuma yaklaştığımda arabamın giremediği bir yerde olduğunu anlamıştım. Gelişi güzel arabamı park ederek kendimi dışarı atmıştım. Telefonun gösterdiği konuma baktığımda apartmanların olduğu bir sokak arasıydı. Dar ve ıssız...

"Alya lütfen burada ol yoksa hepimiz cehennemin esas şeytanıyla tanışacağız." Diyerek adımı atacağım sırada arkamda araba sesiyle oraya bakmıştım. Barış koşarak yanıma gelirken İlker ve Onur'da arkasındaydı.

"Lan kızı nasıl serbest bırakırsınız!" diye bağırdığımda İlker araya girdi.

"Ben Umay'ın yanındaydım."

"Sana demiyorum. Senin zaten Umay'ın yanında olman lazımdı. Ben bu ikisine diyorum. Birisi toynaklım diye dolanır birisi kaktüs ama bravo harika kıza sahip çıktınız." Diye bağırdığımda Barış dolu gözlerle yüzüme bakıyordu.

"Ama..." dediğinde ona baktım.

"Aması falan yok Barış! Tek kelime etmeye bile hakkın yok. Kıraç onu bize emanet ederek gitti. Dua et kıza bir şey olmamış olsun. Yoksa hepimiz Kıraç'ın gazabına uğrarız. Ve o delirdiğine neler olduğunu en iyi sen biliyorsun." Diyerek sokak arasına doğru yürümeye başladım. Uzay'ın attığı konuma gittikçe yaklaşıyordum. Benimle birlikte İlker'de koşuyordu. Değişik duvarda grafiklerin olduğu bir yere geldiğimizde adımlarımız sabitlendi.

İlker "Alya'nın burada ne işi olur abi!" diye sinirle çevresine bakınırken aklımda kırk türlü şeyler geçmeye başlamıştı.

"Pençe denen orospu çocuğu onu buraya getirmiş olmalı ama nerede!" diyerek sağıma döndüğümde garaja benzer bir yer gözüme çarpmıştı. Ne olur orada ol zehirli sarmaşık. Yoksa işler benim bile tahmin edemeyeceğim bir boyuta ulaşacaktı.

"İlker."

"Ne?" dediğinde kaşlarımla kapalı olan yeri işaret ettim. Ardından çevresine bakınarak belinde ki silahı çıkarttı. Aynı şekilde bende belimden silahımı çıkartarak temkinli adımlarla oraya doğru yürümeye başladık. Barış ve Onur'a çevremizi izlemelerini işaret ettikten sonra kapının yanında durduk.

İlker "Elime bas şu aralıktan bak ne var?" dediğinde başımı salladım. İlker bir dizini kırıl iki elini birleştirdi. Eline çok yüklenmeden bastığım an beni yukarıya doğru kaldırmaya çalıştı. Küçücük aradan ne olduğuna bakmaya çalışırken içeriyi doğru düzgün net göremiyordum. Sanki içeride sis gibi bir şey vardı. Dumanlar her yerdeydi. Gözlerimi biraz kıstığımda yerde siyah bir şey olduğunu görmüştüm.

"Ne görüyorsun?"

"İçeride bir şey var. Ama net göremedim." Dediğimde İlker beni bırakmıştı.

"O zaman kapıyı açıyoruz." Diyerek garajın kapısını açmaya çalıştığında kilitli olduğunu görmüştük.

"Ha sikerim böyle işi ama!" diyerek omuz atarken ben sağında duvara sabitlenmiş olan cihaza bakmıştım.

"Gücünü boşa harcama kapı elektrikli kilit sistemiyle bağlanmış," diyerek cihazın yanına gittim. Üzerinde tuşlar varken bir iki tanesine rastgele bastığımda şifreyi gösteren o yıldızları görmüştüm.

Siyah Leke (+18)Where stories live. Discover now