Felaketin Gölgesindeki Feryatlar

689 42 88
                                    

Alya'nın Gözünden

Beşinci günün sonuna gelirken takvim yaprağından bir kâğıt daha düşmüştü. Cehennemin ateşinde kavrulurken çığlık dolu bir günü de serbest bırakmıştı. Sayılar birbirini kovalarken günlerin her biri acı ve güçsüz çığlıkları hapsediyordu. Günün sonundaysa onun cehenneminden oluşan soğuk ateşine düşüp yok oluyordu.

"Yemeğini ye savaşçı."

Onun sesini duyduğumda gözlerimi tabağımdan çekememiştim. Elimde ki çatalla bezelyeleri bir sağ bir sola hareket ettirirken yüreğimde garip, adını koyamadığım his doğmuştu.

Bir şey olmuştu... Ama kime olmuştu onu hissedemiyordum.

Pençe'nin kehribar gözlerini yüzümde gezindiğini anladığımda zor da olsa bir lokma yemiştim. Yine aptal bir akşam yemeğinde karşısındaydım. Bunu yapmaktan büyük zevk aldığı ortadaydı. Ağzımda ki lokmayı çiğnerken bile midem ağzıma geliyordu. Yutmakta zorlanırken onun sesi yine kulaklarıma dolmuştu.

"İçecek bir şey ister misin? Kıraç'ın en sevdiği içeceğin viski olduğunu duymuştum ama yanlış hatırlamıyorsam, sen vişneli votka içiyorsun." 

"O gece de mekandaki sendin değil mi?" dediğimde sadece gülümseyerek elindeki içki kadehini kaldırmıştı.

"Göz göze geldiğimiz zamandan mı bahsediyorsun?" diye sorumu soruyla cevapladığında gözlerimi geri yemeğe çevirdim. Cevabımı almıştım o gün köşede oturan oydu!

"Votka?"

"İstemez." Diyerek yemeğimle oynamaya devam ederken o sandalyesini iğrenç sesler çıkartarak, zeminde sürüyerek yerinden kalkmıştı. Masadan uzaklaşıp içkilerin olduğu alana doğru yürüdüğünü gördüğümde ellerimde ki çatalı daha sıkı tutmaya başladım. Gözlerim evin içinde gezindi. Bu sefer kırmızı ve siyah renkler yemek odasını süslerken sağ kanatta bir tane balkon olduğunu görmüştüm. Oradan kaçabilir miydim? Ama Pençe buradayken yapamazdım.

Bakışlarımı solumda bulunan beyaz kenarları altın desenleri olan kapıya çevirmiştim. İçeriye girerken iki kişi kapının önünde bekliyordu. Oradan kaçmamın imkânı yoktu.

"Al bakalım özel aromalı vişneli votka." Diyerek elinde ki kırmızı içinde vişne taneleri olan kadehi masaya bıraktığında gözlerimi hızla ona çevirdim.

"İstemediğimi söylemiştim. Kendin iç." Diyerek ona uzattığımda gözleri bardağa kayarken gülüşü yüzünde sarsıldı.

"Onu, sana getirdim." Diye kelimelerine vurgularken aynı ses tonuyla "Bende, içmeyeceğimi söyledim." Diyerek içimde ki kızın kontrolünü sağlayarak konuştuğumda masaya bıraktığı kadehi eline almıştı.

"Her zaman oyunbozan olmak zorunda mısın? Yoksa sırtında ki izleri mi özledin Dora?" dediğinde sırtımda bir acı hissetmiştim. Dora...Amacı acı çektirerek içimde ki kızı özgür bırakmaktı. Böylece beni esas cehenneminde yaşatacaktı. İçimde ki asi kız ne kadar dışarı çıkmak istese de kontrolü kaybedemezdim. O yüzden aklıma gelen şeyle elinde ki kadehi almıştım. Amacı beni kışkırtarak kontrolümü kaybetmemdi.

Pençe kadehi elinden aldığımı gördüğünde şaşırırken dudaklarıma götürüp bir yudum almıştım. Yutmuş gibi bir hareket sergilediğimde Pençe gözlerini kısarak yüzüme bakama devam etti. Yerine geçeceğini düşünürken hiç beklemediğim bir şeyi yaparak sandalyemi kendine çevirmişti. Ellerini sandalyenin iki yanına koyarak gözlerime ölümün meleği gibi bakmaya başlamıştı.

"Zekisin, aklın sıra dediklerimi yaparak Dora'yı uyutacaksın. Ama her dediğimi yapabilecek misin Alya?" diyerek elini çeneme götürüp kaldırdığında ne yapacağını anlamaya çalışmıştım. Bir diğer eliyle yüzüme gelen saç tellerini geriye iterken ne yapacağını yeni anlamıştım. Üzerime uyguladığı baskıdan kurtulmak isterken dudakları iyice yaklaşmaya başlamıştı. Milimlik mesafe kaldığında getirdiği votkayı yüzüne tükürmüştüm. Ama yüzüne geleceğini anlamış olmalıydı ki geri çekilmişti.

Siyah Leke (+18)Where stories live. Discover now