36

43 6 9
                                    

Kenan duyduklarıyla heyecanlanmıştı. "Arda, ne yap et; ikinci Mustafa Kurtul'a ulaşabileceğimiz bir telefon, bir adres, bir şey bul!"dedi.

Arda, "Anlaşıldı şefim,"diye karşılık verdi.

Semih, 'ikinci Mustafa Kurtul' lafını duyunca merakla Kenan'a baktı. "İkinci Mustafa Kurtul da ne?"

Kenan, Arda'nın verdiği bilgileri Semih'e özetledi.

Semih, "Ne diyorsun? Bir şey çıkar mı?"diye sordu.

Kenan, "Eğer adam ölmemişse ve bulabilirsek belki,"diye yanıtladı. Ardından ormana baktı ve "Bu kez olsun!"diye mırıldandı.

Öğlene kadar Arda'dan bir haber beklediler. İkisi de yerinde duramıyordu. Gece boyu hiç uyumamalarına rağmen ufacık bir uyku belirtisi göstermiyorlardı. Kenan sık sık Arda'yı arıyor, bir gelişme olup olmadığını soruyordu. Arda da henüz olmadığını; ancak çalışmaya devam ettiğini söylüyordu.

Öğlen saatlerinde Arda'dan telefon beklerken Arda'nın kendisi çıkıp geldi. Yüzünde muzip bir tebessüm vardı. Balkondaki manzaraya baktı. Semih ve Kenan ise sessizce onu izliyorlardı. Kenan, "Çatlatmasana adamı,"dedi,"bir şey buldun mu?"

Arda, "Hadi ayaklanın şefim,"diyerek sırıttı, "Bosna'ya gidiyoruz!"

Semih, "Bosna mı? Adam yurt dışında mıymış yoksa?"diye sordu.

"Evet Bosna'da. Ama yurt dışında değil."

Arda'nın bu garip yanıtları Kenan'ı yine kızdırmıştı. "Ne saçmalıyorsun Arda? Ayrıca ne sırıtıyorsun öyle?"

"Dur şefim azıcık tadını çıkarayım ya. Sen de hiç müsaade etmiyorsun!"

"Ardaaa!"

"Tamam tamam. Evet, Bosna'ya gidiyoruz ama ülke olanına değil. Edirne'nin Bosna isminde bir köyüne."

Semih, "Bosna isminde bir köy mü varmış?"diye sordu.

"Evet. Ben de ilk duyduğumda şaşırdım. Meriç Nehri'nin kıyısında, 80-90 hanelik küçük bir köy."

Kenan, "Mustafa Kurtul orada mı?"diye sordu.

"Evet şefim. Aldığım istihbarat o yönde. Sabah sabah ne kadar güvendiğim devrem varsa ayaklandırdım. Bunun akrabalarından birisinin uyuşturucudan kaydı çıktı. Narkotikten bir devremle çocuğu evinden aldık. Çocuk ilk başlarda yıllardır görüşmüyoruz diyerek ayak yaptı. Bizim narkotikçi çocuğu biraz sıkıştırdı. Ellerinde dosyası mı ne varmış, oradan tehdit etti. Çocuk mecburen çözüldü. Yarım saat müsaade isteyip diğer akrabalarıyla falan görüştü. Daha sonra Mustafa Kurtul'un Edirne merkeze 7 kilometre uzaklıktaki Bosna Köyü'nde bir mezrada yaşadığını söyledi. İsterseniz vakit kaybetmeden çıkalım."

Apar topar yola koyuldular. Ne bir destek ekip yanlarına aldılar ne de Edirne Emniyeti'nden takviye kuvvet istediler. Tek dilekleri yeni buldukları Mustafa Kurtul'un hayatta olmasıydı. Üçü de henüz bu adamın olaylarla bir bağlantısının olup olmadığını bilmiyordu. Ancak ellerinde başka biri seçenek kalmamıştı.

Arda'nın uzman şoförlüğü ile normalde 3 saatte gidecekleri yolu 2 saatte tamamladılar. Edirne merkezden geçip, Meriç Nehri'nin kıyısındaki bir sınır köy olan Bosna'ya devam ettiler. Kısa bir süre sonra köyün girişine ulaştılar.

Arda, "Evet şefim, köye geldik. Var mı bir planımız?"diye sordu.

Kenan, "Planımız belli. Mustafa Kurtul'un evini bulup adamla konuşacağız,"dedi,"ama yine de tedbirli olmakta fayda var."

Arda, "Anlaşıldı, sen yine çelik yelek diye tutturacaksın. Ben en iyisi ikiletmeden giyeyim,"diye karşılık verdi.

Arabayı tenha bir yere çekip indiler. Üzerlerine çelik yelekleri geçirdiler. Ne olur ne olmaz diye Semih'e de giydirdiler. Semih, ilk kez çelik yelek giydiği için ilk başta ağırlığından dolayı dengesini yitirdi. Daha sonra toparlandı.

Yeniden arabaya binip devam ettiler. Köye girerken Arda cebinden bir kağıt çıkardı. Katlanmış ve buruş buruş olmuş kağıdı açmaya başladı.

Kenan, "Bu da ne böyle? "diye sordu.

Arda "Mustafa Kurtul'un evinin olduğu yeri gösteren kroki,"dedi,"bu köyde de navigasyonla adres bulacak değiliz ya! Çocuk bizim devreden nasıl korktuysa kroki bile getirdi."

Ellerindeki krokiye göre köyün içinde devam ettiler. Küçücük köyde sokakta ulaşan herkes merakla onlara bakıyordu. Gizlenme gibi bir şansları yoktu. Mustafa Kurtul'un evine giden patika yola saptıklarında ise herkes oraya gittiklerini anlamıştı. Çünkü o yol sadece aradıkları adamın derme çatma çiftlik evine devam ediyordu.

Çiftlik evinin önüne geldiklerinde durdular. Evin etrafı eski kalaslardan bozma çitlerle çevrilmişti. İçeride bir hayat ışığı görünmüyordu. Kenan ve Arda silahlarına dolduruş yapıp olası bir tehlikeye karşı hazır vaziyete geçtiler. Daha sonra arabadan indiler. Semih ise arabanın içinden heyecanla onları izliyordu.

Arda, çite bağlı, yine ahşaptan yapılma bahçe kapısını açtı. Paslanmış bir yaya bağlı olan kapı, korku filmlerindeki sahneleri andırırcasına gıcırdadı. Daha sonra pat diye kapandı. Bahçenin sol kısmında odun yığınları, sağ kısmında ise gübre torbaları yığılıydı. Ortadaki eski evin kapısı kapalı, pencerelerindeki perdeler sonuna kadar çekiliydi.

Kenan, "Kimse yok mu?"diye seslendi. Evin içinden ne bir perde kıpırdadı ne de bir ses yükseldi. Göz ucuyla Arda'ya işaret etti. Arda silahını çekip pencereye doğru yanaştı. İçeriyi görmeye çalıştı. Ancak hiçbir şey göremedi. Kafasını Kenan'a çevirip olumsuz anlamında salladı.

Kenan bu kez evin sol yakasını işaret etti. Arda sol tarafa yöneldi. Kendisi de sağa yakaya doğru yürümeye başladı. İki yandan sessizce arka tarafa doğru ilerlediler.

Evin arkası ise karma karışıktı. Bir yanda kömür torbaları, bir yanda tavuk kümesleri, bir yandan da eskimiş ve artık kullanılmayan bir traktör... Kenan, kümesin içerisinden kontrol ederek ilerlemeye devam etti.

Arda'nın bulunduğu taraf da karma karışıktı. Ahıra benzer derme çatma bir yapı vardı. İçeriden inek sesleri geliyordu. Pencere yuvası açılmış ancak pencere takılmamış duvardan ahırı kontrol etti. İnekler dışında hiçbir şey göremedi. İneklerin varlığıyla burada yaşayan birisinin olduğundan artık emindi. Silahını doğrultup yürümeye devam etti.

Samanlık benzeri bir alana çıktığında, samanlardan yansıyan güneş ışığı gözlerini aldı. Bir süre gözlerini kapatıp açtı. Samanlığın hemen yanındaki su kuyusunu fark etti. Namlusunu su kuyusuna doğrultup adımlamaya devam etti. Kuyunun başına ulaştı. Kafasını kuyuya doğru eğip aşağıya bakmıştı ki ensesine bir av tüfeği dayandı.

"Ses çıkartırsan beynini dağıtırım!"

Arda bir anda kilitlenmişti. Elindeki silah titremeye başladı.

"Silahını kuyuya at. Yoksa beynini dağıtırım!"

Arda ne yapacağını bilemedi. Silahını kuyuya atması sonu olabilirdi. Göz ucuyla Kenan'a bakındı. Etrafında göremedi. Bağırmayı düşündü. Ancak ensesinden sertçe bastıran av tüfeğinin namlusunun hiç şakası yok gibiydi.

"Tamam, tamam; sakin ol... Ben polisim!"

"At silahını dedim kuyuya! Polis molis anlamam ben!"

Arda'nın başka bir seçeneği kalmamıştı. Sıkıca tuttuğu tabancasının kabzasını gevşetti. Gevşeyen tabanca namludan aşağı dönmeye başladı. İçinden dualar ederek yavaşça elini kabzadan çekti.

Tam da bu esnada ensesine dayanmış av tüfeğinin dolduruş sesini duydu.

İnönü'den Önceki Beyaz Ev & Semih KılıçsoyWhere stories live. Discover now