9

74 9 0
                                    

Gözlerini açtığında, ince pike üzerinden kaymış, yan yattığı için sırt bölgesi açıkta kalmış bir vaziyetteydi. Birden irkildi. Üzerindeki ipekten yapılma pijama takımına baktı. Bunu ne ara giydim diye düşündü. Ardından bakışlarını pencereye çevirdi. Güneş doğmuş, perdenin kenarındaki boşluktan içeriye sızıyordu.

Apar topar doğruldu. Beyaz Ev'de olduğunu o an anımsadı. Yanı başındaki sürahiden bir bardak su doldurup içti. Bardağın dibine geldiğinde, bardağın alt kısmından onu gördü. Marilyn Monroe'yu. Bardağın altı bir mercek gibi yakınlaştırılmış, adeta gözlerinin içine sokmuştu. Gözlerinin içinde bakıyordu. Gülümsüyordu.

Bardağın içinden Marilyn Monroe'ya bir gülümseme sunup bardağı indirdi. Yataktan çıktı. Perdeyi sonuna kadar açtı. Güneş ışığından gözleri kamaşırken pencereyi açtı. Bahçedeki sallanan devasa ağaçları gördü. Ağaçları görür görmez birden gece yaşadıkları aklına geldi. Pandikledi ve odadan dışarıya çıktı.

Kapıyı açtıktan sonra ilk olarak Sherlock Holmes'u kontrol etti. Herhangi bir hareket yoktu. Parmağıyla hareket ettirmeye çalıştı. Hareket etmedi. Üstten vidayla sabitlenmişti. Ne kadar ittirse de başaramadı.

Hemen ardından koridora çıktı. Koridorda yine büyük bir sessizlik hakimdi. Çığlık ya da kahkahaları duymaya çalıştı. Ama hiçbir ses yoktu. Birkaç adım atıp gözlerini koridorun sonuna doğru çevirdi. Göz kapaklarını kısarak en sonunu görmeye çalıştı. Bütün dikkatini koridorun sonuna vermişken arkasından bir ses duydu.

"Günaydın Semih Bey. Kahvaltınız hazır."

Tedirginlikle arkasını döndü. Halil'i görünce rahatladı.

"Dün gece burada ne oldu Halil Bey?"

Halil aynı soğukkanlılığını koruyarak, "Gece ne oldu ki Semih Bey?" diye soruya soruyla karşılık verdi.

"Çığlıklar... Ya da kahkahalar..."

"Çığlıklar? Kahkahalar?"

"Nasıl olur Halil Bey? Duymadınız mı? Önce çığlık, sonra kahkaha... Bir kadın, kırmızı elbiseli bir kadın..."

Semih, "Kırmızı elbiseli bir kadın,"dedikten sonra birden koşmaya başladı. "Kırmızı elbiseli kadın,"diye mırıldanarak merdivenlere yöneldi.

Halil de peşinden devam etti. "Semih Bey iyi misiniz?"

Semih soluk soluğa merdivenlerden indi. Sol koridora girerek yemek salonuna yöneldi. Kapıyı adeta yumruklayarak açtı. Balkon kapısına koştu.

"Semih Bey neler oluyor? İyi misiniz?"Halil de peşinden yemek salondan girmişti.

Semih, "Bu kapı... Bu kapı neden kilitli?"diye bağırdı. İşaret parmağı ile balkon kapısını gösteriyordu.

Halil, "Kilitli değil efendim,"diyerek kapıya uzandı. Kulpu hafifçe aşağı yönde çevirdi. Kapı rahatça açıldı.

Kapının açıldığını gören Semih hemen balkona attı kendini. Demir korkuluklara yaslandı ve başını, gövdesinin yarısı da dışarıda kalacak şekilde aşağıya eğdi. Dikkatle bakındı. Ama kırmızı elbiseli kadından hiçbir emare yoktu.

"Semih Bey ne yapıyorsunuz? Dikkatli olun lütfen, düşeceksiniz!"

Halil korkuyla Semih'in koluna girmiş, düşmesinden endişe ettiği için sıkıca tutuyordu.

"Buradaydı. Buraya düştü!"

"Kim düştü Semih Bey? Biraz sakinleşip anlatır mısınız?"

"Kadın, kırmızı elbiseli kadın. Kapı kilitliydi. Kurtaramadım onu. Buraya düştü."

İnönü'den Önceki Beyaz Ev & Semih KılıçsoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin