12

63 8 2
                                    

Gözünü açtığında yine o karartıyla karşı karşıya kaldı. Yüzü belli olmayan, saçları yanlardan akan, kafası gövdesine oranla hayli büyük bir karartı...

Göz kapakları hareket halindeyken karartı çoktan uzaklaşmaya başlamıştı. Başını çevirip karartıyı izleyerek yakalamaya çalıştı. Karartı kapıya kadar ilerlemiş, kapının altına doğru küçülmüş ve incecik yerden geçerek bir anda kaybolmuştu.

Semih yine gözlerine inanamadı. Gördüğü bir hayal miydi?

Yüzünde halen onun soğukluğunu hissediyordu. Bedeni kaskatı kesilmişti. Parmağını bile kıpırdatacak bir enerjisi yoktu."Bu bir rüya olmalı!"diye düşündü. Gözlerini sıkıca yumup yeniden açtı. Ancak hiçbir şey değişmedi. Gözlerini kapının altına dikip öylece bekledi.

Kısa bir süre sonra ayak sesleri kapının dışından gelmeye başladı. Yeniden irkildi. Derin bir nefes alıp yatağında doğruldu. Seslere kulak kesildi. Sesler gelmeye devam ediyordu. Ayaklarını yere indirip yatağın altındaki spor ayakkabılarının içine soktu. Bir süre öylece bekledi. Vücudunu tam olarak hareket ettirip ettiremeyeceğini anlamaya çalıştı. Önce parmakları, sonra ayakları ve daha sonra tüm vücudu... Derin bir nefes aldıktan sonra ayağa kalktı. Kapıya doğru birkaç adım atıp durdu. Sesler gelmeye devam ediyordu.

Arkasını dönüp pencereden dışarıya baktı. Bir kabusta mıyım yoksa diye düşündü. Hayır,değildi. Dışarısı bire bir aynıydı. Rüzgarda sallanan ağaçlar, bulutların arasından sızan ay ışığı ve ilerideki dalgalı İstanbul Boğazı... Her şey normal, her şey yerli yerindeydi.

Sesler gelmeye devam etti. Sanki sesleri görüyormuşçasına gözlerini kapıya dikti. Kapının altına... Kapının altından sızan ışık yer yer kararıyordu. Birisi kapının önünden hareket ediyor gibiydi. Ayak sesleri kararmayla ritmik bir şekilde devam ediyordu.

Hızla komodinin üzerindeki ilaçlarına yöneldi. Kutusunu avuç içine doğru çevirdi. İki hap avucunda kalırken üç-dört tanesi avucundan taşıp tiz bir sesle yerle buluştu.Hemen ardından avucundaki hapları ağzına attı ve üzerine su içti.

Bir süre sakinleştiricilerinin etkisini göstermesini bekledi. Ama hiçbir şey değişmedi. Sesler gelmeye devam ediyordu. Elleriyle kulaklarını kapatıp yatağa oturdu. Sakinleşmek ve sesleri engellemek istedi. Ancak yine hiçbir şey değişmedi. Kulaklarını kapattıkça sesleri daha çok duyuyor, seslere kalp atışının sesi ekleniyor ve daha ürpertici bir hâl alıyordu.

Adeta yatağının üzerinde kıvranırken birden durdu. Yeniden derin bir nefes aldı. Nefesinin sonuna doğru garip bir cesaret gelmişti. Kapıyı açmaya ve bu olayın gizemini çözmeye karar verdi. Yerinden büyük bir kararlılıkla kalktı ve kapıya yöneldi.Kulpu tutup yavaşça çevirdi.

Kapıyı yaklaşık on santimetre kadar aralamıştı. Kafasını uzatıp göz ucuyla koridoru gözetledi. Karartının arkası dönük bir şekilde koridorda ilerlediğini gördü. Gözden kaybolana kadar takip etti.

Daha sonra kapıyı sonuna kadar aralayıp bir hışımla koridora çıktı. Karartı, koridorun karanlığında ilerledi ve yeniden gözden kayboldu. Sanki onu, koridorun derinliğine davet ediyordu. Bu kez daha cesur ve kendinden emin adımlarla koridorda ilerlemeye başladı.

Merdivenlerin olduğu kısmı geçtikten sonra yaklaşık on metre ilerisinde yerde duran bir şey gördü. Koridorun tam ortasında duruyordu. Yarım metre kadar boyu vardı. Onu görünce anında duraksadı. Uzaktan süzdü. Hemen ardından yaklaşmaya başladı.

Arasındaki mesafe birkaç metreye düştüğünde yeniden durdu. Gördüğü şey karşısında irkildi. Bu, bu bir oyuncak bebekti. Oyuncak bebeğin burada ne işi vardı?

İnönü'den Önceki Beyaz Ev & Semih KılıçsoyWhere stories live. Discover now