4

158 9 3
                                    

Dedektif Kenan, ağaçların arasından yakaladığı boğaz manzarasını seyrediyordu. Eskimiş bir piknikçi bankının üzerine oturmuş, ayaklarını bankın oturak kısmına yerleştirmişti. Ara sıra bankın üzerine bıçak veya çiviyle kazınmış isimlere bakıyordu.

"Kenan şefim, demek buradasın!"

Sessizliği bozan kişi mini cüssesi ile arkadan yaklaşan polis memuru Arda'ydı.

"Ya şefim, sen neden Kenry ismini kullanmıyorsun ki? Böyle olunca ben kendimi True Detective ya da Dexter dizilerindeki özel müfettişler gibi hissediyorum."

Dedektif Kenan'ın gerçek ismi Kenry'di. Ailesi yıllar önce İngiliz konsolosluğunda çalışmak için Türkiye'ye gelmişti. Aslen iskoçyalılardı. İstanbul'u çok sevmiş ve bir daha geri dönmemişlerdi. Kenan ve küçük kardeşi İstanbul'da dünyaya gelmişler ve Türk vatandaşlığı kazanmışlardı. Çocukluğu Bomonti ve Balat'ta geçmiş, Türk kültürüyle iç içe büyümüştü. Liseden sonra polis olmayı kafaya koymuş, polis akademisini kazandıktan sonra komiser yardımcısı rütbesiyle göreve başlamıştı.

Polis akademisi'ndeki öğrencilik yıllarında yabancı kökenli olduğu için bir dönem devri arkadaşlarının maskotu haline gelmişti. Ancak bu durum hiçbir zaman incitici bir noktaya ulaşmamıştı. Devreleri tarafından pek bir sevilir, çoğunlukla Viking tohumu diye anılırdı. Kenan ise bu duruma hiç gocunmaz, her zaman sevecen yönüyle ön plana çıkardı.

Mesleğe çıktıktan sonra huyları biraz değişmişti. O eski sevecen, konuşkan ve neşeli Kenan'ın yerini çoğunlukla sinirli, gergin, sessiz ve düşünceli bir Kenan almıştı. Herkesle arasına profesyonel bir mesafe koymuştu. İngiliz ekolünden gelen disiplinli çalışma alışkanlığını hiçbir zaman yitirmemişti. Bu yüzden ne astları yanında laubali hareketlere bürünebiliyor ne de üstleri Kenan'a gereksiz konularda fırça atabiliyordu.

Bu durumun tek istisnası Arda'ydı. Arda'nın kardeşi de komiserdi ve Kenan'ın samimi bir devresi, yani dönem arkadaşıydı. Başka bir şehirde görev yapıyordu. Yaşça küçük olan Arda,Kenan'ı hem öz abisi gibi seviyor hem de üstü olduğu için büyük bir saygı duyuyordu. Birebir kaldıklarında Kenan'a şakalar, espriler yaparken; üçüncü bir kişi olduğu zaman ise tam tersini olağanüstü bir saygı gösteriyordu. Böylelikle diğer kişilerin Kenan'a daha büyük saygı duymalarını sağlıyordu.Hiyerarşi içeren meslek gruplarında bu denli bir denge kurabilmek çok zordu. Ama Arda ile Kenan arasında bu denge kendiliğinden kurulmuştu.

Arda da işini çok iyi yapan profesyonel bir cinayet masası personeliydi. Çoğunlukla tıpkı Kenan gibi diğer çalışanlarla mesafeliydi. İşini güzel yaptığı için diğer üstleri Arda'ya pek karışmaz, yaşça küçük olan polis memurları da Arda'nın bir dediğini iki etmezlerdi. Resmi bir görevlendirme olmamasına karşın kendisini Kenan'ın yardımcısı olarak görüyordu. Üstelik sadece kendisini değil, diğer tüm ekiplerde Arda'ya aynı gözle bakıyorlardı. Kenan'ın yoğun ve dalgın olduğu zamanlar işleri büyük bir titizlikle takip ediyor, adeta arkasını kolluyordu. Kenan da Arda'nın varlığından bu anlamda minnettardı.

"Çok mu özeniyorsun yabancı dizilere Arda?"

"Vallahi ne arabanın içinde kahvelerini yudumlayıp donut yedikleri an bir içim gitmiyor değil. Ama bizim bahtımıza da gözleme düştü işte. Gözleme yaptırdım sana da şefim.Çiğ patatesli seversin."

Arda, bir kağıda sarılmış gözlemeleri Kenan'ın oturduğu bankta açtı. Sonra yanına kuruldu."yaklaşık üç kilometre ileride yeni bir şey daha çıktı şefim."

Kenan merakla "Ne buldular? Cesedin devamı mı?" diye sordu.

Arda,"Devamı sayılabilir belki ama tamamı değil. Küçük bir parça. Ama şimdi söylemem." diye yanıtladı. Bunu dedikten sonra gözlemesinden bir ısırık aldı.

Bunun üzerine Kenan'ın kızgın bakışları Arda'ya çevrildi.

"Hiç öyle bakma şefim. Sen şimdi ta oraya kadar yürüteceksin beni. Dur iki dakika. Şu manzaraya karşı iki lokma karnımızı doyuralım. Hem sen de sabahtan beri hiçbir şey yemedin. Hızlıca indir şunları mideye gideriz."

Arda yine kardeşlik rolüne bürünmüştü. Böyle olduğu zaman Kenan hiçbir şekilde kızamıyordu. Dediğine uyarak çiğ patatesli gözlemeden yemeye başladı.

Atıştırmaları bittikten sonra kalktılar. Zorunlu bir orman yürüyüşü ile yaklaşık üç kilometre Doğu yönünde ilerlediler. Arda sıklıkla nefes nefese kalıyordu. Yolun ortalarında bir yerde ağaçlardan birisine yaslanıp, "Şefim az yavaş yürü Allah aşkına," dedi.

Kenan ise hiç oralı olmadı."Biraz tempolu yürü. Küçük bacaklarını ve kollarını geliştirmek için sana fırsat."

"Ben bedenime koca bir yatırım yaptım şefim. Kiloları boşa vermedim. Hiç kusura bakma, kolay kolay alamam. Bu devirde İstanbul gibi bir yerde beleşe yer parselliyordum,alır mıyım? Hem ne demişler: Benim bedenim benim kararım!"

Boğaza paralel ilerleyen yürüyüşün ardından yeni olay yerine ulaştılar. Dört farklı ağacın etrafına yeni şeritler çekilmişti. Bu kez polis ekiplerine ek olarak jandarma ekipleri de bulunmaktaydı. Kenan olay yerine vardığında, polislerin neredeyse hepsi jandarma ekiplerinin yanındaki köpekle ilgileniyordu. Şeritlerin içinde kimse yoktu. Bu duruma bir hayli sinirlendi.

"Cinayet soruşturmasına mı geldiniz yoksa sirkte eğlenmeye mi?"

Kenan'ın bağırmasını duyan polis memurlarının bir kısmı hemen şeridin içine koştular. Diğerleri de toparlandılar ve etrafına sıralandılar. Kenan o kadar kendinden emin ve tok bir sesle bağırmıştı ki, jandarma ekipleri bile etkilendi. İki jandarma eri doğrulup komutanları gelmiş gibi hazır ola geçtiler.

Kenan fırçasını attıktan sonra hızla şeridi kaldırdı. Olay yerinin iç kısmına girdi."Ne buldunuz?"

Olay yeri inceleme polisi Barış,"Bir parmak komiserim. Serçe parmağına benziyor." diye yanıtladı.

Kenan işaret ettiği yere doğru yaklaştı. Yere çöktü ve kökünden kesilmiş parmağı incelemeye başladı.

"Ne diyorsun şefim? Aynı kıza ait olabilir mi?"

Nefes nefese arkasından gelen Arda da çömelmişti. Kenan gözlerine parmaktan ayırmadan "Tırnak şeklini benzetemedim. Ama yine de aynı kişiye ait olabilir."

Kenan bir süre daha parmağı inceledikten sonra doğruldu. Gerilmişti. Hislerine yanılmıyorsa bu uzuvların devamı gelecekti. Yani büyük bir olay kendisini bekliyordu.

Doğrulduktan sonra yine aynı hareketi yaptı. 360 derece etrafında döndü. Her yeri izledi. Ardından, ilerideki ağaçların arasından yükselen beyaz bir kuleyi fark etti. Oraya dikkat kesildi. Arda'nın bahsettiği Beyaz Ev'di burası. Evin sol yakasında kesik bir kol, sağ yakasında kesik bir parmak bulunmuştu.

"Ev, kol, parmak..."diye mırıldandı içinden. Bir üçgen gibi. İç açıları toplamı büyük bir şüphe uyandıran bir üçgen...

"Arda" dedi "yürü gidiyoruz!"

Arda hemen doğruldu."Nereye gidiyoruz şefim?"

"Eve. Beyaz Ev'e. Bir de biz bakalım şuraya."

İnönü'den Önceki Beyaz Ev & Semih KılıçsoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin