26

53 7 0
                                    

"Halen görüntülerden bir şey çıkmadı mı?"

"Maalesef şefim. Tüm kayıtları dördüncü kez izlettim, hiçbir şey çıkmadı.

"O zaman beşinci kez izlettir Arda!"

"Şefim, biraz abartmıyor muyuz? Yani beşinci kez..."

"Abartmıyoruz Arda. Tüm tedbirleri almamıza rağmen adamın biri ya da birileri geldi ve oraya kesik burnu bıraktı! Nasıl oldu bu?"

"Yani şefim haklı..."

"Haklıyım tabii Arda! Dün gece nöbet tutan ekipler geldi mi?"

"Geldiler şefim. Yan tarafta sizi bekliyorlar."

Ormanın mahalleye bakan başlangıç kısmında, Beyaz Ev'i çaprazdan gören terk edilmiş bir kereste atölyesi bulunmaktaydı. Atölye binasının paslı demir kapıları ve yer yer yıkık duvarları, içeride in cin top oynuyor dedirttirecek cinstendi. Ancak atölyenin iç kısmı adeta Emniyet Müdürlüğü'nün ek binasına dönüşmüştü. Kenan'ın görevlendirmesi ile birlikte onlarca polis gizlice bu atölyenin içine toplanmış, ortaya kurulan dev ekranlardan günlerdir ormanı izliyorlardı. Emniyet birimleri içerisinde çok az kişi bu gizli üsten haberdardı.

Ormanın etrafında ise neredeyse kuş uçurtulmuyordu. Birçok noktada gizlenmiş sivil polisler, 24 saat boyunca ormanı bekliyorlardı. Nöbetleşe yapılan bu görevle, bir çeşit insan kapanı kurulmuş; şüpheli kişi veya kişilerin yeni bir olay gerçekleştirmesi halinde, kaçmalarına fırsat tanımadan yakalanmaları amaçlanmıştı.

Kenan ve Arda ise atölyenin içerisinde kendilerine oda yapmışlar, her gün orada kalıyorlardı. Çok az uyuyorlar, günün her anında tetikte bekliyorlardı.

Yaklaşık 2 haftadır her şey rutindi. Ne ormanda ne de yakınlarında bir olay yaşanmıştı. Ara sıra yürüyüşe çıkanlar, Kaçak göçek aşk yaşayanlar ve ormandaki ağaçlardan odun aşırmaya çalışanlar dışında hiç kimse Kenan'ın kapanına düşmemişti. Yine de Kenan emindi. Kurduğu tuzak işe arayacaktı. Günlerdir suçluları suçüstü yakaladığı anın hayaliyle yaşıyordu.

Ancak sabah bulunan kesik burunla birlikte Kenan'ın tüm hayalleri suya düştü. Ne ormanın dışında bekleyen Gözcü sivil polisler ne de gizli kameralar işe yaramıştı. Ormandaki incelmesinde etrafta şüphe uyandırmamak için soğukkanlı davranan Kenan, sabahtan beri atölyenin içerisinde burnundan soluyordu.

Dev ekranların karşısında görüntüleri inceleyen polislere bir kez daha fırça attıktan sonra yan odaya geçti. Bir gün öncesinde sabaha kadar görevli olan 14 polis memuru, Kenan'ı görünce anında toparlandılar.

Kenan, odaya girer girmez, "Bu kadar adamsınız! Nasıl kaçırırsınız elinizden?"diye bağırdı. Sesi, atölyenin yüksek duvarlarında yankılandı.

İçlerinden birisi, "Komiserim, kimseyi görmedi ki kaçıralım,"diye karşılık verdi.

Bir başkası, "Vallahi komiserim sabaha kadar bir dakika bile gözümüzü kırpmadık,"dedi,"hatta ne olur ne olmaz diye sürekli telsizden birbirimize bildirim verdik. Arda abi de şahit."

Kenan bir türlü sakinleşemiyordu. "Başlatmayın telsizinize de Arda'ya da,"diye çıkıştı, "bakın, iyi düşünün. Tamam, olan oldu artık. Kimseye soruşturma açtırmayacağım. Ama bana şunun yanıtını kesin olarak verin: Bulunduğu yeri terk eden, anlık da olsa uykuya dalan oldu mu?"

Polisler çaresizce birbirlerine baktılar. Hiç kimse ne yerini terk etmiş ne de uyuklamıştı. Hepsi de kendinden emindi.

Kenan, yeni bir fırça daha atmaya yeltenecekken Arda arkasından koluna girdi. "Gel şefim, biraz hava alalım!"

Arda'nın zorlaması ile atölyenin arka kısmındaki bahçeye çıktılar. Bir ağacın altındaki banka oturdular.

Arda, "Şefim, yerden göğe kadar haklısın; bunca tedbirin içinde bir ipucu bile bulamamak kafayı yedirtecek cinsten,"dedi,"ama ne olur çocukların üzerine çok gitme. Gerçekten de hepsi büyük bir titizlikle çalıştı."

Kenan, ekip arkadaşlarının üzerine fazla gittiğinin farkındaydı. Tek derdi, bir iz dahi olsa kaçırmamaktı. Arda'nın telkinleriyle bir süre sonra sakinleşti. "Haklısın Arda,"dedi,"fazla gittim üzerlerine."

"Hepimiz yorulduk, hepimiz perişan olduk şu saçma sapan metruk binada şefim. Biraz rahatla, yaptığın planlardan birisi elbet işe yarayacak."

Kenan ayakkabısının ucuyla yerdeki toprağı eşeledi. Ellerini cebine soktu ve kafasını kaldırdı. Beyaz Ev ve ormanın bir kısmı tam karşısındaydı. "Görüyor musun Arda şurayı? Tüm her şey, bütün bu olup bitenler sadece bu alanda gerçekleşiyor. Ama biz hiçbir mesafe kat edemiyoruz."

Arda, Kenan'ın emrinde çalışan bir polisten çok erkek kardeşi gibi elini omuzuna koydu. "Meraklanma şefim. Benim adım Arda ise, biz bu olayı da çözeceğiz!"

Kısa bir süre dışarıda soluklandıktan sonra içeriye girdiler. Kenan, içeri girer girmez, "Herkes buraya toplansın!"diye bağırdı. Diğer odadakiler ve kenarda dinlenenler dahil herkes bir anda Kenan'ın önünde dizildi.

"Arkadaşlar, bu son olay beni çok gerdi. Bu nedenle bugün size agresif davranmış olabilirim. Kusuruma bakmayın."

Kenan'ın bu cümlesiyle diğer polislerin yüzünde tebessümler oluştu.

"Hepinizden fazlasıyla memnunum. Çalışmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. Eninde sonunda bu işi çözeceğiz! Ayrıca, bu akşam ne yemek istiyorsanız Arda'ya sipariş verin. Tatlılar dahil. Hepsini ben ısmarlıyorum."

Son cümleyle birlikte polislerin neşesi yerine gelmişti. "Varol komiserim, helal komiserim,"gibi söylemler havada uçuştu. Kenan, maaş kartını çıkartıp Arda'ya uzattı. Arda, kartı alırken, "Benim yemekler de senden değilmiş şefim?"diyerek sırıttı,"en az 3 ay belini doğrultamazsın artık!"

Atölyenin içinde herkes yemek siparişi derdine düşerken, Kenan geçici olarak kaldığı odasına doğru yürüdü. Demir kapının üzerindeki asma kilidi açtı. Odaya girdikten sonra arkadan sürgüyü çevirdi. Siyaha boyadığı duvarın önüne geldi.

Duvarda Semih dahil Beyaz Ev'de kalan herkesin fotoğrafları asılıydı. Hemen altlarında kişisel bilgileri ve Kenan'ın özel olarak tuttuğu notlar vardı. Duvarın diğer kısmında ise ormanda bulunan parçaların ve diğer olay yeri bulgularının fotoğrafları sıralanmıştı.

Kenan, ellerini kafasının arkasında birleştirdikten sonra teker teker tüm dökümanlara ve fotoğraflara baktı. "Benim kaçırdığım şey ne?"diye mırıldandı. Günlerce o kadar çok bakmıştı ki, milim milim her detayı artık ezberlemişti. Ancak yine de eli halen bomboştu.

Bir süre duvarın karşısında vakit geçirdikten sonra bilgisayarı kurduğu masaya geçti. Ekranın düğmesine dokundu. Uzun uzun ekrana baktı. Tüm dikkatini ekrandaki görüntüye verdi. Kendi kendine, "Ne haltlar karıştırıyorsun Semih?"diye söylendi. Olayların bir şekilde evle alakalı olduğunu hissediyor ancak doğrudan ilişki kuracak bir iz bulamıyordu.

Ekrana dikkatle bakarken cep telefonundan mesaj bildirim sesi geldi. Göz ucuyla masanın üzerindeki telefonuna baktı. Mesaj gönderen kişiyi görünce birden itildi. Telefonu alıp anında mesajı okudu.

"MERHABA. BEN SEMİH. KONUŞMAMIZ LAZIM."

İnönü'den Önceki Beyaz Ev | Semih KılıçsoyWhere stories live. Discover now