"Şaka şaka, çalışan 3-5 kişi dışında hiçbir şey yok içeride."

Taksicinin hevesi kursağında kalmıştı. "Abi bu yapılacak şaka mı allah aşkına,"dedi,"ama bu sabah yine polisler gelmiş ormana diye duydum."

Semih kısa bir süre düşündü. "Yanlış duymuşsun, ben sabahtan beri buradayım görmedim polis molis,"dedi,"neyse boş ver şimdi polisleri. Hadi sür."

Taksici, "Peki abi,"dedi,"Nereye süreyim?"

Semih,"Ben de bilmiyorum şimdilik,"dedi,"sen mahalleden çıkacak şekilde sür. Ben söylerim."

Taksi hareket ettikten sonra Semih cep telefonunu çıkardı. Haritalar sekmesinden yakınlarda kimyasal ürünler satan bir yer var mı diye kontrol etti. Zirai ürünler satan yerler dışında pek rast gelemedi.

Taksici,"Abi mahalleden çıktık,"dedi,"nereye gideceğimizi söylesen artık?"

"Yakınlarda bir sanayi bölgesi varsa oraya sür."

İnternetten aradığını bulamayan Semih, en yakın sanayi bölgesindeki hırdavatçılardan birisine girdi. Tiner, fırça gibi boya malzemelerinin satıldığı bir yerdi. Görevliye, Luminol isimli kimyasal maddenin olup olmadığını sordu. Olumsuz yanıt alınca, nereden bulabileceğini sorusuyla devam etti.

Görevlinin tarif ettiği yeri bir kağıda not alıp taksiye geri döndü. Yolu tarif etti. Kısa bir süre sonra daha kapsamlı kimyasal ürünlerin satıldığı sanayi tipi Bir dükkanın önüne geldi. Merakla bakınarak içeriye girdi. Tezgahın arkasında genç bir adam vardı. Dükkanda başka kimse yoktu.

"Buyurun ne bakmıştınız?"

"Luminol. Luminol var mı elinizde?"

Genç adam bu yanıtın üzerine Semih'i tepeden tırnağa süzdü. Ardından, "Yok maalesef,"dedi.

Semih, genç adamın yalan söylediğini düşündü. Israr etti. "Nasıl olmaz? Bana buradan almamı söylediler!"

Genç adam yeniden Semih'i süzdü. "Kim söyledi?"

Semih için kritik bir andı. "Kimin söylediği çok önemli mi? Burada olduğunu biliyorum işte."

Genç adam, "Yalan değil, evet var. Ama her önüne gelene veremiyoruz kardeşim kusura bakma,"dedi.

Semih ilk hamlesini başarmıştı. İçinden, "Dedektif Semih iş başında,"diye mırıldandı ve devam etti. "Beni her önüne gelenle karıştırırsan başın ağrır güzel kardeşim!"

Genç adamın yüzünde çekinceli bir ifade oluştu. "Abi teşkilattan mısın?"diye sordu.

Semih dirseğini, sanki belinde silah varmış gibi bir özgüvenle beline değdirdi. "İlla ulu orta mı konuşalım? Neden ekip arabasıyla değil de bir taksiyle geldim sanıyorsun. Anla işte."

Genç adam, "Abi kusura bakma..."diye lafı geveledi, "Ama yine de bir kimlik görsem..."

Semih lafı hemen ağzına tıkadı. "Kimliği çıkartırsam yanında promosyon olarak bir de kelepçe çıkartırım. Asabımı bozma!"

Genç adam bunun üzerine geri adım attı. "Tamam abi, kızma,"dedi,"Ne kadar vereyim?"

İşte bu soru olmamıştı. Semih nasıl ölçüldüğünü, ne kadar alması gerektiğini bilmiyordu. En iyisi aynı role devam etmekti. "Ver işte biraz uzatma!"

Genç adam,"Peki abi,"diyerek tezgahın arkasından depo gibi kullanılan bir kısma geçti. Kısa bir süre sonra elinde iki beyaz plastik şişeyle döndü. Şişeleri içi görünmeyen bir poşete koydu ve Semih'e uzattı.

Poşete alan Semih büyük bir zafer kazanmışçasına haz yaşıyordu. Ücreti ödedikten sonra tam çıkacağı sırada genç adam, "Abi not almam gerekiyor,"dedi,"sonra başımız ağrıyor. Kim aldı diye yazayım?"

Semih tam kapıdan çıkmak üzereyken arkasını döndü. "Arda. Polis memuru Arda yaz yeterli."Dükkandan çıkıp taksiye binerken, "Umarım emniyet teşkilatında Arda çoktur,"diye içinden geçirdi.

Taksici, "Abi mahalleye geri mi dönüyoruz?"diye sordu.

"Hayır,"dedi,"çekim yapmak için ışığa ihtiyacım var. Dekoratif, renkli lambaların satıldığı bir yere sür."

Taksici, "İleride büyük bir yapı market var abi,"dedi,"orası işini görür."

Semih kısa bir süre sonra yapı markette ışıklandırma sistemleri reyonundaydı. El feneri cinsinden ışıldaklara bakındı. Ancak hiçbirisi mavi veya mor ışık vermiyordu. Daha sonra gece lambası gibi kullanılan küçük ampulleri fark etti. Mavi, mor, yeşil, kırmızı; birçok renkte vardı. Dikkat çekmemek için her renkten birer tane sepete attı. Ardından ampule elektrik sağlayacak bir duy ve uzatma kabloları da alıp yapı marketten çıktı.

Taksiyle mahalleye geri döndüler. Semih, aldığı malzemeleri, poşetlerin ağzını bağlayarak taksinin bagajına yerleştirdi. Taksiciye birkaç saat sonra alacağını iletti. Ardından Arden'in yanına geçti. Arden'le uzun bir süre vakit geçirdi. Ancak bir türlü Arden'e konsantre olamadı. Sorduğu birçok soruyu yeniden sordurmak zorunda kaldı. Aklındaki tek şey bir an önce akşam olmasaydı.

Hava kararmaya yüz tutarken Arden'in yanından ayrıldı. Kahvehaneye uğrayıp taksiciye işaret etti. Taksinin bagajından malzemeleri alıp yürüyerek Beyaz Ev'e eve geçti. Rutin bir akşamı sabırsızlıkla geçirdi.

Sonunda o an gelmişti. Beyaz Ev'deki herkes dinlenmeye çekilmiş, karanlık ve sessizlik evin koridorlarına yayılmıştı. Semih bir sürü odasında bekledikten sonra poşetleri alıp çıktı. Etrafı kolaçan ederek en alt kata indi. Ses çıkarmadan koridorun sonuna kadar ilerledi. Omuzuyla ittirerek gizli kapıyı araladı ve içeri girdi. Kapıyı kapatır kapatmaz ışığı yaktı. Poşetteki malzemeleri teker teker çıkardı. Öncelikle mavi ile mor arası renkteki bir ampulü duya taktı. Daha sonra duyun ucunu bir prize bağladı. Ampul yandı. Hemen ardından Luminol şişesinin ucunu kesti. Küvete ve etrafına sıkabildiği kadar sıktı. Şişenin sonuna gelince poşete kaldırdı.

Artık o an gelmişti. Tepede yanan ışığı, düğmesini aşağı ittirerek kapattı. O da ampulden ya yılan mavimsi bir ışık hakim oldu. Daha sonra ampulün takılı olduğu duyu eline aldı ve yavaş yavaş küvetin etrafından incelemeye başlayarak seyyar küvete yaklaştı.

Bütün dikkatini ışığın vurduğu yerlere yöneltti. Hiçbir renk değişimi yoktu. Küvetin etrafı, kenarları, içi... Nereye tutarsa tutsun hiçbir şey değişmedi. Luminol'un az geldiğini düşündü. Poşetteki diğer şişenin de ucunu kesti ve odada her yere püskürttü.

Yeniden incelemeye koyuldu. Yine bir şey değişmedi. Elinde kocaman bir sıfır vardı. Gördüğü, daha doğrusu gördüğünü sandığı tüm şeylerin birer sanrı veya hayal olduğunu düşündü. Artık bunu kabullenmeliydi. Sessizce sırtını küvete yaslayarak yere çöktü. Kendi içinde bir hayal kırıklığı yaşıyor, kendisini psikolojik sorunlarla yüzleşmeye hazırlıyordu.

Elinde tuttuğu mavi ışığı yavaşça yere uzattığı bacağının kenarına bıraktı. Ampul duyla birlikte bir süre yuvarlandıktan sonra küvetin kenarında durdu. Bir sağa bir sola sallandı. Daha sonra sabitlendi. Yüzüne vuran mavi ışığın içinde parmaklarını gezdirdi. Acaba bu mavi ışığı da zihnimde mi uyduruyorum diye düşündü. Ampule uzanarak parmak ucuyla dokundu. Ampul yerinden oynadı. Ayrıca ısınmıştı. Yani gerçekti. Sallanmaya devam ederken, ampulün yaklaşık on santim önünde, küvetin alt kısmına gelen bölgede bir renk değişimi fark etti. Kaşlarını çatarak o bölgeye baktı. Ampule yeniden dokundu. Sağa sola sallanan ampul aynı bölgeyi yeniden aydınlattı. Evet, tam orada bir renk değişimi vardı.

Hızla bacaklarını geri çekip ellerinin üzerinde yere doğru eğildi. Kafasına beton zemine kadar indirdi. Yüzünün yarısını soğuk betona yapıştırdı ve tek gözünü kapattı. Duyu tutup ampulü küvetin altına doğru uzattı. Küvetin altına vuran mavi ışık, gözlerinin fal taşı gibi açılmasını sağladı.

Tam küvetin altında, avuç içi genişliğinde bir kan lekesi vardı.

İnönü'den Önceki Beyaz Ev | Semih KılıçsoyWhere stories live. Discover now