(46) Uyanmaktan Korktuğum Bir Rüyasın.

En başından başla
                                    

"Evet, Karun kabuslarımın devam ettiğini öğrenirse hemen beni anneme götürür." Bunu yapacağından hiç şüphem yoktu. "Tam da bu yüzden bilmemesi gerekiyor çünkü bana annemi vermek için her şeyini gözden çıkardı."

Kahvemden bir yudum alarak bakışlarımı ona diktim. "Böyle bir adama psikolojik baskı uygulayarak ondan annemi almak istemiyorum." Dudaklarım burukça kıvrıldı. "Onu bırakıp gitmeyeceğimden emin olunca bana annemi vereceğini biliyorum." Gözlerimin ardı sızladı. "Ben on dört yıldır bir annenin yokluğunu çekiyorum biraz daha dayanabilirim."

Dudaklarında küçük bir gülümseme oluştuğunda bu huysuz cadı belki de ilk kez benimle gurur duyuyormuş gibiydi. "Hiçbir hastam iki ayda bu kadar hızlı bir gelişme gösteremedi. İki ay önce bu kapıdan giren kadının tek düşündüğü kendi istekleriydi." Tebessümü büyüdü. "Şimdi ise yan yollara sapmadan beklemeyi ve sabretmeyi öğrendin. Gösterdiğin çabayı takdir ettiğimi bilmelisin."

"İki aylık bir çabayla bu hale geldiğimi söyleyerek başarının çoğunu kendinize mi alıyorsunuz?" Elimdeki kahve kupasını önümdeki sehpanın üzerine bıraktım. "Benim zaten bir yıllık psikolog geçmişim var ve öncesinde de birkaç psikoloğa gitmiştim." Omuzlarımı dikleştirdim. "Ben tedaviye açık olmasaydım bu iki ayda bir adım bile ilerleyemezdik. Burada tüm teşekkürü ben hak ediyorum."

Nadiren ortaya çıkan kahkahası odayı doldurdu. "Hâlâ bazı konuların üzerinden çalışmalıyız. Mesela takdire şayan mütevaziliğin ve haddinden fazla olan şu açık sözlülüğün."

"İnsanlar buna dürüstlük diyor."

"İnsanlar her zaman doğruları duymayı istemez."

"Biliyorum." Hatırladıklarımla yüzümü buruşturdum. "Dün Elay'a birkaç ay sonra balon gibi şişeceğini söylediğim için üzerime kustu." Kendimi tutamayıp öğürdüm. "Bir daha onunla sinemaya gitmeyeceğim."

Kırışıklıkların çevrelediği dudaklarını aralayıp tam bir şey söyleyecekti ki saatin tik sesiyle çantamı alıp ayağa kalktım. "Haftaya görüşürüz, Feyza Hanım." Kabanımı alıp kaçarcasına odasından çıktım. Seans boyunca o kadar geriliyordum ki süre dolar dolmaz çok hızlı dışarı çıkıyordum. Neyse ki artık bugünden itibaren haftada bir kez görüşecektik. İki ay boyunca haftanın üç günü ona gelmek beni çok yormuştu. Bu süreyi haftada bire düşürmüştüm.

Dışarı çıktığımda yirmi korumam beni bekliyordu. Pardon, yirmi bir. Bu herifler beni kendilerine benzettiği için tıpkı onlar gibi bende çoğu zaman Ali'nin varlığını unutuyordum. Karşılarında durduğumda birkaçının elindeki cep kitabını arkasına sakladığını gördüm. Gülmemeye çalıştım. "Haftaya hepinize tek tek okutacağım Nas ve Felak'ı." İki aydır bunun için onlara baskı uyguladığım için artık dua kitaplarıyla geziyorlardı.

Kendimle övünürcesine çenemi kaldırdım. "Size iyi bir örnek teşkil etmek için ben çoktan ezberledim hatta yanında ekstradan beş sure daha ezberledim." Kaşlarımı çattım. "Madem sizden kurtulamıyorum o zaman Karun'un adamlarından hiçbir farkınız kalmayacak. İki ay oldu be, iki ay! Kim olsa ezberlerdi!"

Furkan göğsünü kabartarak, "Valla ben ezberledim," diyerek güldü. "Haftaya olan sınavı çok rahat veririm. İki ayda sadece Felak suresini ezberledim ama bu da bir şey."

"Beceriksiz," diyerek ona çıkıştım. "İki ayda sadece Felak suresini mi ezberledin?"

Hemen savunmaya geçti. "Öyle demeyin, Bige Hanım." Büyük bir zorluğu aşmış gibi davranıyordu. "Felak suresi düşündüğümden daha uzunmuş."

"Nesi uzun toplasan yarım sayfayı doldurmaz."

Ortada komik bir şey varmış gibi diğerleri gülmemek için kendilerini zor tutarken Furkan, "Yarım sayfa mı?" diyerek gözlerini belertti. "Daha Felak suresinin uzunluğunu bilmiyorsunuz ama karşımıza geçmiş bize kızıyorsunuz. O kadar uzun cin kovucu sure mi olurmuş." Neyden bahsediyor?

SAKA VE SANRIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin