(46) Uyanmaktan Korktuğum Bir Rüyasın.

519K 22.2K 22.2K
                                    

"Bilemezdim bu kadar sarsılacağımı. Senden kaçarken aslında kaçtığım şeyin gerçeğin ta kendisi olduğunu bilemezdim. Yıkıl dünya, yıkıl artık kelimeler kifayetsiz kalıyor. Öyle bir yıkıl ki bir ablanın çaresizliğinde boğulsun tüm insanlık."

Parmaklarım sıcak kahve kupasını sararken sessizlik içinde karşımdaki kadını izliyordum. Karun'un benim için bulduğu bu psikoloğa düzenli olarak iki aydır geliyordum. Yılların birikimini ilerlemiş yaşının olgunluğuyla birleştirip bana akıllıca tavsiyeler veriyordu. İki ay içinde her seansta ona biraz daha kendimi anlatmış, yavaş yavaş çözülmeye başlamıştım. İki ayın sonunda ise tüm hayatımı bilen birine dönüşmüştü. Feyza Hanım aynı zamanda Karun'un da psikoloğuydu. İkimizle haftanın farklı günlerinde görüştüğü için yaşadığımız her şeyi biliyordu.

Çenesinin hizasındaki saçlarının bir tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Bana karşı tamamen dürüst olmadığını düşünüyorum." Oturuşunu dikleştirdi. "Hâlâ annenle ilgili o kâbusları görüyor musun?" Bu konu sinirlerimi bozuyordu.

"Evet," dedim bıkkınca. Ona doğruları söylemedikçe aynı soruyu farklı şekillerde sormaya devam ediyordu. "Kabuslarım bir gece için bile son bulmadı. Yıllardır olduğu gibi her gece annemi vurduğum o günün kabuslarını görüyorum."

Kocaman ela gözlerini kıstı. "Karun Bey'in bu kabuslardan haberi var mı?"

Başımı iki yana salladım. "Kabuslarımın devam ettiğini bilmiyor çünkü onun evine taşındığımdan beri bunu ondan gizliyorum."

"Nasıl?"

"Kabuslarım genelde annemi vurduğum o saatlerde başlıyor, yani gece üç gibi." O saatlerde başlayıp sabaha kadar sürüyordu ya da bana öyle geliyordu çünkü rüyalarımız aslında sekiz saniyeyle sınırlıydı. Sekiz saniyelik bir şey bana nasıl sabaha kadar kâbus gördüğümü düşündürebilir?

Yüzümü ovuşturdum ama görünüşüme fazla önem verdiğim için hemen sonrasında kakülümü düzelttim. "Alarmı ayarlayıp telefonu yastığımın altına koyuyorum." Üzerimdeki dar elbisenin toplanan eteğini umursamadan bacak bacak üzerine attım. "Saat üç gibi alarm çalınca Karun'u uyandırmadan hemen alarmı kapatıyorum."

Uykulu gözlerime bakıp derin bir nefes aldı. "Sonrada sabaha kadar hiç uyumuyorsun, değil mi?" Başımı salladım. Saat üçten sonrası kabusların başlangıcıydı bu yüzden o saatlerde uyumak istemiyorum.

Yataktan sessizce çıkıp odanın köşesindeki tuvalin başına geçiyor ve loş ışıkta resim yapıyordum. Bazense çizim defterimi alıp şömine karşısındaki koltukta bir şeyler çiziyordum. Saat üç ve altı arasındaki o boşlukta yaptığım şey bunlardı. Saat altıda üzerimi değiştirip ya malikanenin spor salonunda egzersizlerimi yapıyor ya da bahçede sabah koşusu yapıyordum. Spor yaptıktan sonra odaya dönüp hızlı bir duş alıyor ve aceleyle giyinip saat tam yedide kahvaltı masasında oluyordum.

Aslında abartılacak bir şey yoktu çünkü sadece üç saat uykumdan ödün veriyordum. Ben normalde de hep erken kalkardım. Uyanma saatim normalde altıydı ama kabuslarım yüzünde artık üçte kalkıyordum. Feyza Hanım'ın kırışıklarla dolu yüzü gerilince, "Karun'a söyleyemem çünkü annemin yaşadığını öğrendiğimden beri kabuslarımın son bulduğunu düşünüyor," dedim. Omuzlarım düştü. "Annemi görmedikçe yaşadığına tam olarak ikna olamıyorum." Bu da kabuslarımın devam etmesine neden oluyordu. Rüyamda hâlâ onu öldürüyordum.

Ellerini masada birleştirdiğinde gözleri fazla kurnazca bakıyordu. "Ona söylemen senin açından daha iyi olmaz mı?" Gözlerini kısınca alnındaki kırışıklıklar arttı. "Kabuslarının devam ettiğini öğrenirse sana annenin yerini söyleyebilir. Sence de annenin yerini öğrenmek için elinde iyi bir koz yok mu?"

SAKA VE SANRIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin