44. Bölüm "FİNAL"

En başından başla
                                    

En nihayetinde gözlerimde ki kara lekeler yok olunca oda tekrar görüş odağıma oturdu. İblisler Carter'ı neredeyse deponun kapısına kadar sürüklemişlerdi. Hiç tereddüt etmeden onlara doğru bir adım atıyordum ki birden etrafımda beliren ateşten bir çember az kalsın beni de yakıyordu.

"Hayır küçük kardeş. Sen burada kalıyorsun."

Logan alevlerin arasından belirdiğinde öfkeyle yüzümü buruşturdum. Ama buna vaktim yoktu. Carter... O...
Lanet olsun! Tekrar kapıya döndüğümde onu çoktan götürmüşlerdi.
İşte şimdi hapı yuttuğumuzun resmiyetiydi.

Öfkeyle alevden çemberin dışında sırıtarak beni izleyen ağabeyime döndüm.

"Onu nereye götürdüler?! Bu işin şakası yok Logan. Eğer hemen ötmeye başlamazsan..."

"Ne yaparsın? Akaşa'yı mı kullanacaksın?"

Hastalıklı bir kahkaha attı ve devam etti.

"Durma devam et. Akaşa'yı çağır. Ve sonra da Kronos küçük Apollyon'un ve diğerlerinin burada olduğunu haber alsın. Ne diyorsun? Kullanacak mısın?"

Ciğerlerimi dolduran duman ve is yüzünden ona cevap veremeden önce bir kaç kez öksürdüm. Duman gözlerimi yakıyor ve ağabeyimin yüzünü bulanıklaştırıyordu.
Logan ateşten çembere bir kaç adım daha yaklaştı ve kendi sorusunu benim yerime cevapladı.

"Hiç sanmıyorum. Küçük kardeş."

Ona olan nefretim giderek içimi yakmaya başlamıştı. Ağabeyim nasıl olupta böyle birine dönüşmüştü. İçimi yakan öfke yerini hüzüne ve yasa bırakırken sağlam kolumla gözlerimi silip yaşları defettim.

"Tüm bunlar niye, ağabey? Bu dönüştüğün şeyin sebebi ne?!"

Logan kafasını kaldırınca gözlerimiz buluştu. O eski çelik grisi gözlerinin yerini artık irissiz siyah boşluklar almıştı. Bu gözlere bakmak da bana sarsıcı bir acı veriyordu.

"Ah lütfen. Sakın bilmiyormuş numaralarına yatma, Mia."

Yüzümde merak haricinde en ufak bir duygu ifadesi bulamayınca ofladı ve tekrar konuşmaya başladı.

"Gerçekten de bilmiyorsun ha? Sandığımdan daha aptal bir kardeşe sahipmişim... Herneyse sana nedenini anlatacağım.... Öncelikle senin yüzünden ben her zaman ikinci planda kalıyordum. Herşey senin üzerine kuruluydu. Marcus'un gözünde bile her zaman ilk sen vardın. Bu hep böyleydi. Küçüklüğümüz de bile. Marcus ve diğerleri hep seni düşünürlerdi."
Marcus'un sesini taklit ederek devam etti.

'Ah, zavallı küçük Apollyon... Annesiz ve babasız büyüyor. Aman tanrım. Gücünü kontrol edemiyor ona yardım etmeliyiz. Ah, hayır o korkuyor. Olamaz o annesini ve babasını özlüyor. Bla bla bla...'

Bir süre şok içinde onu izledim. Ben bir şey söylemeyince tekrar anlatmaya başladı.

"Bu yıllarca böyle devam etti. Ve ben hep geride kaldım. Ben annem ve babamı özlemiyor muyum sanıyorsun? Gücümü kontrol etmekte senden daha az mı zorlanıyorum? Bunları tabii ki bilemezsin! Hiç sordun mu ki bilesin?... Bunlar da yetmezmiş gibi bir de sahip olduğum tek şeyi- ateş elementini de sana vermemi istediler! Bunu yapamazdım. Sen herşeyde zaten benden üstündün bir de Apollyon olmana izin vermezdim. Peki sonra ne oldu? İlk defa herşeyi vââd eden bir tanrı beni buldu. Ve şimdi ona katıldığımdan beri herşey harika. Bana hak ettiklerimi veriyor. Ayrıca Olimpos'u yıkarak annemi ve babamı yeraltına kilitleyen tanrılara cezalarını da verecek. Bunun için son bir şey kaldı. Son bir element gerekli. "

Lafını bitirince bir an dilim tutuldu, konuşamadım. Ardından bir anda gülmeye başladım. Bunu neden yaptığımı bile bilmiyordum ama engel olamıyordum. Sanırım acı öyle bir kafama vurmuştu ki beyin sinirlerim falan yanmıştı.

Melezin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin