Bölüm 26: Yükseliş

77 43 0
                                    

Keyifli okumalar (*'▽'*)ノ

27.09.2314

Harap olmuş bir kalede, sessizlik hüküm sürüyordu. Yıkımın ardından geçen bir haftada, Arden yalnızlıkla dolu bir odada tek başına kalmıştı. Pencerelerden sızan mat ışık, odanın içini solgun renklere bürümüş, eski canlılığın izlerini gölgelemişti. Mobilyalar artık solgundu, yıpranmıştı ve zamanın izlerini taşıyordu.

Sabahları Arden, sessizliğin derinliğinde uyanıyor, etrafta hiçbir yaşamsal ses olmadığını hissediyordu. Geceleri ise kabuslarının pençesinden korkulu bir şekilde sıyrılıyor ancak bu kâbuslarından kimse tarafından sakinleştirilmiyordu. Odanın içindeki sessizlik, onun iç dünyasındaki yıkımı daha da vurguluyordu. Mutsuz olduğu zamanlarda dert ortağı olacak, mutlu olduğunda ise neşesini paylaşacak biri yoktu artık.

Harold ise bir haftadır Arden'den uzak duruyordu. Arden, onu görmeye çalışsa bile Harold, hızla uzaklaşıyordu, göz açıp kapayana kadar ortadan kayboluyordu. Arden, bir özür dilese bile artık hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyordu. Gücünü ilk defa böylesine kaybetmişti ve Harold, Arden'in  tehlikeli bir varlık olduğunu anlamıştı.

Harold, bu sıkıntılı durumdan kurtulabilmek için kitabını yakmayı bile düşünmüştü ancak bu çok zor bir işti. Sonunda, Dünya'da özgürce dolaşan bu varlıkla tekrar karşılaşabilirdi ve bu sefer hazırlıklı olması gerekiyordu. Harold, Arden'i korumak için içinde kırgınlık olsa da en yakın arkadaşını savunma kararlılığıyla doluydu. İhtiyacı olan tek şey biraz zamandı bu yüzden sessiz odasında beklemeye devam etti.

Arden'in vücudu, bir haftadır iyileşmeyen yaralarla doluydu. Derisindeki morluklar, acının izlerini taşıyordu, büyük ihtimalle kabuslarında karşısına çıkan korkunç yaratığı çağırabilmek için kendi özünü kullanmıştı.

Dışarıda yağan karı izlemek, onun için bir tür kaçış haline gelmişti. Morlar içindeki vücudu, beyaz kar taneleriyle örtülen manzarayı seyrederken biraz huzur buluyordu. Kar taneleri, sessizce yer yüzeyine inerken, tüm dünyayı bir örtü gibi örtüyordu.

Arden şu an kalede bulunuyordu; ancak kale duvarlarının öteki tarafı hala onarılmamıştı. Bu taraf, yıkımın izlerini taşıyor ve yaşanan büyük felaketin yarattığı tahribatı yansıtıyordu. Harap olmuş binalar, yıkılmış duvarlar ve enkaz yığınları, geçmişteki güzelliklerini yitirmiş, yerini bir umutsuzluk ve yıkım manzarasına bırakmıştı. Arden'in bulunduğu kale, umutlu bir adaya benzerken, öbür taraf ise hala korku ve yıkımın hüküm sürdüğü bir dünyayı temsil ediyordu.

Kral Bert iyileştikten sonra, Arden ile konuşmak istediğini açıkça belirtmişti. Ancak Arden, içten içe nelerin döndüğünü öğrenmesi gerektiğini biliyordu ve bu gerçeği öğrenmek için bir ihtimal olduğunu düşünüyordu.

Arden, konuşmadan kaçınmak istiyordu çünkü içinde bulunduğu durumu açıklamak için söyleyebileceği pek bir şey yoktu. Gözlerindeki ifade, sanki gerçeği biliyormuş gibi görünse de aslında iç dünyasında karmakarışık düşüncelerle boğuşuyordu. Kral Bert'in sorularıyla yüzleşmek istememesine rağmen, aynı zamanda cevapları duyma isteği de vardı. Bu çıkmazda, Arden, nasıl bir yol izleyeceğini düşünüyordu çünkü gerçekleri açıklamak veya saklamak arasında sıkışıp kalmıştı.

Arlo ile mektuplaşmanın üzerinden bir süre geçmişti ve sonunda Arden, eski dostuyla iletişime geçmişti. Arlo, olan biteni duyduğunu ve Ajan'ın amacını çözdüğünü belirtmişti.

Mektupta, Arden'in durumunun pek de iyi olmadığı anlaşılıyordu. Arlo, gelecekteki buluşmalarını ertelemeyi önerirken, kendi işlerini takip ettiğini ve bir sihirbazın yardımıyla çeşitli cihazlar getirdiğini paylaşıyordu. Ayrıca, Ajan'ın hedefinin Üçüncü Dünya'da bulunan Kara Kraliçe'yi durdurmak olduğunu açıklıyordu. Bu da demek oluyordu ki Ajan, yükselen bir güç arayışında ve bu arayışı için bir silaha ihtiyaç duyuyordu.

Gölge ve TaçWhere stories live. Discover now