Bölüm 2: Yeşil Göz

289 157 0
                                    

Keyifli okumalar (≧▽≦)

21.07.2307


''Böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Hem bugün savaşta yok olan krallıktan hem de bir yükselen. Kafayı yemiş olman gerek.'' kadın, öfkeyle dolu bir çığlıkla başladı. Sesindeki yankılar, odayı doldurdu ve bu kargaşanın içinde kitapları masanın üstüne fırlattı. Kitaplar, etrafa saçılan sayfalar ve kapaklar arasında savrulurken, oda sanki kadının içsel fırtınasının yansıması gibiydi. Arden, yatağında yarı baygın bir şekilde uzanıyordu, yaşadığı yoğun olayların etkisiyle bitkin düşmüş durumdaydı.

Kadının öfkesi karşısında, adam bir adım geri çekildi, anlayışlı bir tavırla kadının tepkilerini gözlemledi. Ardından sakin bir sesle, "Hayatım, biliyorum, şu an algılaması zor geliyor, ama biraz düşünmeme izin ver. Sen de benim baktığım açıdan bakarsan, anlayacaksın." dedi. Bu cümle, o anki karmaşanın içinde yorgun ve düşünceli bir tonla ifade edilmişti.

Kadın, sandalyeye sinirle oturdu ve bir yudum su içerek hışmını bir nebze yatıştırmaya çalıştı. Adam, kadının içsel mücadelesini fark ederek, sabırla bir adım geri çekildi. Gözlerindeki karmaşık duyguları anlamak ve ona biraz zaman tanımak istiyordu. Kadın, uzun bir sessizliğin ardından derin bir nefes aldı ve adamın gözlerine odaklanarak konuşmaya başladı.

Kadının sözleri odaya bir ağırlık getirdi, öfkeyle dolu tonu etrafa yankılandı. Elleri titreyerek konuşan kadın, gözlerindeki endişe ve korkuyla adeta bir fırtına gibi odanın içinde dolaşıyordu. Arden, yatağında bu konuşmaları duyarak, zihinsel bir çıkmazın içinde yarı baygın bir şekilde duruyordu.

"Diğer insanlar bunu öğrenince ne yaparlar? Ben sana söyleyeyim, bu çocuğun başına gelen her şey bizim başımıza gelecek. Öğrendikleri gibi savaş ilan edecekler ve o bir yükselen olduğu için kimse yanımızda durmayacak." Kadının sesindeki öfke ve endişe, odanın atmosferini tamamen kaplamıştı. Kadının elleri ağır bir titremeyle sarsılıyordu, adeta yaşadığı korkunun ve öfkenin bir fiziksel yansıması gibiydi.

Bir an soluklanan kadın, devam etti konuşmasına. "Yıllardır yükselenleri öldürüyorlar. Biz neden koruyoruz? Herkes öldürüyorsa, bir bildikleri vardır." dedi. Bu sözler, sadece endişe değil, aynı zamanda bir sorgulama ifadesi taşıyordu. 

Adam, kadının sözleri karşısında kontrolden çıktı. "Böyle bir şeyi nasıl söylersin, bir çocuğu nasıl öldürürüz? O daha çok küçük, görmüyor musun?" diye bağırdı. Adam, oturduğu koltuktan ayağa fırladı ve hızlı adımlarla kapıya doğru yönelerek kolunu çevirdi. Kadın, hızla ayağa kalkıp adama yetişti. Adamın diğer elini iki eliyle tuttu, onu durdurma çabası, odanın gerilimini daha da arttıran bir an yaşatıyordu.

Adam, kadına bakmaya cesaret edemeden önce, kadının kollarının sıcaklığını hissetti. Kadının dokunuşları, ona güvende olduğunu hissettiren bir sükûnet yaratmıştı. Kadının yüzü, adeta bir ışık hüzmesiyle aydınlandı, gözlerinde ise derin bir sevgi vardı. Adam, bu anın ardından her şeyin aniden daha iyi olacağına dair bir hisse kapıldı.

Kadın, birkaç söz söyledikten sonra, adam elini kadının ellerine koyarak beklemeye başladı. "Ben öyle demek istemedim. Özür dilerim. Sadece teslim etmemiz doğru olmaz mı? Ben ailemiz için korkuyorum." dedi kadın, ses tonu hüzünlüydü ve gözleri yaşlıydı.

"Teslim etmemiz, onun ölmesi ile aynı şey ve artık Beşinci Dünya'ya göndermediklerine eminim. O artık aileden biri ve bizimle yaşayacak. Ben artık yatmaya gidiyorum." dedi adam. Eşinin yanından biraz uzanarak, yatan çocuğa baktı. Derin bir nefes aldı ve gözleri dolu dolu oldu. "İyi geceler ufaklık." dedi ve kapıyı kapatıp odadan çıktı.

Gölge ve TaçWhere stories live. Discover now