Bölüm 22: Su Kulesi

106 63 0
                                    

Keyifli okumalar (⇀ 3 ↼)ノ

16.09.2314

Arden, hafif esintinin okşadığı bir kış gününde, meydanın kenarında konumlanmış bir çardakta oturuyordu. Gözleri, boşluğa odaklı, uzaklara dalıp gitmişti. Yüzündeki ifade, derin düşüncelerin yarattığı bir karışıklıkla doluydu; alnında hafif bir kırışıklık belirginleşmişti, kaşları hafifçe çatılmıştı.

Çevresindeki manzara, onun iç dünyasındaki karmaşanın bir yansıması gibiydi. Çardak, ince ahşap sütunlar üzerine kurulmuştu ve beyaz tüller hafifçe rüzgarla oynaşıyordu. Güneş ışınları, tüllerin arasından sızarak Arden'in etrafını hafif bir ışıltıyla aydınlatıyordu. Karanlık tuğlalarla döşenmiş meydanın taşları, kış güneşinin sıcaklıkla yavaşça ısınmıştı ve bu ısı, Arden'in tenine hafif bir dokunuşla ulaşıyordu.

Arden'in iç dünyasında ise fırtınalar kopuyordu. Gözlerinin derinliklerinde, geçmişte yaptıklarının yarattığı pişmanlık ve acı belirginleşiyordu. İnsanların hayatlarına verdiği zararın izleri, ruhunu kemiren bir karanlık olarak yükseliyordu. Visterya'da yaptıklarıyla ilgili düşüncelere daldıkça, yüzündeki ifade daha da karışıyordu; çaresizlik ve suçluluk duygusu, gözlerinin derinliklerinde parlıyordu.

Bu içsel çatışma anında, omzuna hafifçe bir dokunuş geldi. Aniden irkilen Arden, hızla döndü ve karşısında Arlo'yu buldu. Arlo'nun varlığı, ona hem şaşırtıcı hem de bir o kadar da tanıdık geliyordu. Arlo'nun yüzünde, derin anlayışla karışık bir dostluk ifadesi vardı. Gözlerinde, Arden'in iç dünyasını okuyormuş gibi bir parlaklık vardı.

Arlo'nun yanı başında duruşu, samimi bir destek vaadi taşıyordu. Bu dostça duruş, Arden'in içindeki fırtınayı hafifletmeye başlıyordu sanki. Onun yanında olduğunu hissetmek, Arden'e içsel bir sıcaklık ve güven veriyordu. Arden, Arlo'nun varlığında bulduğu bu destekle, yavaşça içsel çatışmanın pençesinden kurtulmaya başlıyordu.

Arden, ince bir dudak büküşüyle çenesini avuçları arasına almış, derin bir iç çektiği hissediliyordu. Gözlerindeki hüzün, gökyüzündeki bulutların çehresini kapladığı gibi onun ruh hâlini de örtmüştü. Dudaklarından dökülen kelimeler, tıpkı ağırlığını taşıyamayan bir yüreğin iniltisi gibiydi. Sesindeki kırılganlık, içindeki hayal kırıklığını adeta yankılatıyordu. ''Yalnız kalmak istiyorum,'' diye mırıldandı Arden.

''Boşuna kendini yıpratma,'' dedi. Arlo'nun cevabı, kararlı bir tonla gelmişti. Sesi, kararının arkasında duran güçlü bir irade taşıyordu. Gözleri, Arden'in gözlerine tutku dolu bir bakışla sabitlenmişti. Arlo'nun varlığı, meydanın sessizliği içinde yankılanan umut dolu bir melodiydi. Onun sözleri, Arden'in iç dünyasına umut tohumları serpiyordu.

''Bilmediğin ve anlamadığın o kadar çok şey var ki ama merak etme ben sana yol göstereceğim. Az önce söylenen her şey yalandı.'' Ardından gelen cümleler, hızla gelmişti; adeta bir fırtına gibi. Arden, kelimelerin hızına yetişmekte güçlük çekiyormuş gibi görünüyordu. Gözleri, Arlo'nun dudaklarından çıkan her kelimeyi yakalamak istiyormuşçasına dikkat kesilmişti. Bu ani dönüş, Arden'in içindeki karanlık bulutları dağıtmıştı.

Arden'in bakışları, bir an için Arlo'ya kaymıştı. Meraklı bir sis, üzgün ifadesini kaplamıştı. Bu sis, bir umut ışığının doğduğu anı yansıtıyordu. Gözlerindeki soru işaretleri, Arlo'nun anlattıklarına dair merakını ve anlama çabasını yansıtıyordu. Dudakları, hafifçe aralanmıştı; sanki daha fazla bilgi, daha fazla anlamaya olan ihtiyacını ifade ediyordu.

''Nasıl yani?'' diye mırıldandı Arden. Bu an, Arden'in iç dünyasında bir dönüm noktasıydı. Umutsuzlukla yoğrulmuş bir anın ardından gelen bu beklenmedik değişim, onun duygusal dünyasında taze bir rüzgar estiriyordu. Arlo'nun sözleriyle yeniden canlanan umut, Arden'in yüzünde hafifçe beliren bir gülümsemeyle ifade buluyordu.

Gölge ve TaçWhere stories live. Discover now