Bölüm 1: Gölgelerin Doğuşu

441 174 5
                                    

Keyifli okumalar (≧▽≦)

21.07.2307

Karanlığın yoğunluğu, Arden'in etrafını sararak atmosferi bir sis perdesiyle doldurmuştu. Zifiri karanlık, onun bedenini kuşatmış, sanki gerçek dünyadan koparılmış bir düşünce evrenine çekilmiş gibiydi. Gökyüzü, yıldızların yerine yalnızca donuk bir ışıkla parlıyordu, bu da Arden'in etrafındaki manzarayı daha da tekinsiz kılıyordu.

Yükselen insanların çığlıkları, acı dolu ve keskin bir şekilde yükselirken, Arden'in kulaklarına saplanıyor gibi hissedildi. Çığlıklar, onun zihnine bıçak gibi saplanmış, adeta bir çaresizlik senfonisini başlatmıştı. Bu insanların acısı, hem yakın hem de uzakta bir çaresizlik yumağı gibi etrafında dolaşıyordu.

Arden, elleriyle kulaklarını sıkıca kapatmış, parmakları kulak zarlarına dayanacak kadar güç uygulamıştı. Bu eylem, sadece fiziksel bir tepki değil, aynı zamanda içsel bir çaresizlikle başa çıkma çabasıydı. Gözleri, kızgın yaşlarla dolduğunda artık gözyaşlarını hissetmiyordu. Bedeni, yaşadığı duygusal yükün altında halsizce titriyordu.

Görevli, koruma görevini başarıyla yerine getirememiş, hayatını kaybetmişti. Arden'in yanında hareketsiz yatan bu figür, onun etrafındaki trajik tablonun bir parçasıydı. Çevresindeki yarı çıplak, yarı yakılmış insan figürleri, siluetler halinde beliriyordu. Bu gölgeler, belirgin yüz hatlarından yoksun olmasına rağmen, içlerindeki acı ve hüsranı Arden'e hissettiriyordu.

Kulaklarındaki fiziksel kapanışa rağmen, hafif bir rüzgarın taşıdığı hüzünlü fısıltılar, çaresizlikle dolu ruhların sesini taşıyordu. Bu fısıltılar, umutsuzluk, kurtuluş arzusu ve gerçek dünyaya dönme isteği arasında bir labirentte kaybolmuş gibiydi. Arden, gölgeleri kurtarabilecek tek kişinin kendisi olduğunun farkında değildi. Henüz çocuk olmasına rağmen, bilinci yükselen kavramının, bir lider olmanın ağırlığını ve anlamını kavramış değildi. Taç ve sorumluluk, hala onun için esrarengiz birer sırdı ancak kaderin onu nereye sürükleyeceğini bilmeden önce, bu sırların perdesi bir gün aralanacaktı.

Korkuyla titreyen göz kapakları, bir anlık uyanışın ardından çok az bir aralıkla, uykusundan sıyrılıyormuş gibi aralandı. Bu aralıktan sızan ışık, adeta uykulu bir pencerenin yavaşça açılmasını andırıyordu. Arden'in gözleri, başlangıçta etrafına kısık bir bakış atmış ancak sisin bulanıklığı içinde yanıcı kül parçacıkları ve uzaktan beliren titrek ateş ışıkları dışında pek bir şey görememişti. Hava, belirsiz bir gerilim ve dehşet kokusuyla dolup taşmış gibiydi.

Gözleri yavaşça yukarıya doğru kaydığında, netlemeye çalışarak karşısında duran figürü seçmeye çalıştı. Elinde kılıçla duran bu adam, kraliyet giysisi giymiş bir savaşçıydı. Gözlerini karşıdaki düşmanla kilitlediği anda, adamın gözlerinde yanan öfke ve intikam ateşiyle karşılaştı.

Arden'in dalgalanan saçları, hafif bir esintinin etkisiyle özgürce savrulurken, taç saçlarından kayarak toprağa düştü. Değerli taşları ve işlemeleri olan bu taç, bir zamanlar taşıdığı ihtişamın şimdi kaybedilmiş olduğunu sembolize ediyordu. Taç, yuvarlandı ve durduğunda Arden'in ayaklarının dibinde duruyordu. Bu ani düşüş, onun omuzlarından düşen güç ve yükümlülüklerin bir yansımasıydı.

Arden, ellerini yavaşça gevşetti çünkü artık kaçacak bir yer bulamazdı. Fısıltılardan çığlıklara dönüşmüş çaresiz bekleyişin ortasında, gölgelerin cisimlere dönüştüğünü ve etrafında dolanan bu figürlerin birer tehdit olduğunu fark etti. Arden, tekrar düşmanına odaklandığında, kendi kaderinin hemen başının üzerinde durduğunu gördü. Başını kaldırıp adamın yüzüne baktığında, adam kılıcını yükseltti. Arden, kendini savunmasız bir şekilde yere kapattı, gözleri korku ve teslimiyetle parlıyordu.

Gölge ve TaçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin