forty three

1K 86 58
                                    

Sabah gözlerimi kapı zilimin çalmasıyla açtım. Sabahları eve misafir gelmesiyle uyanmayı hiç sevmezdim. Üstelik daha dün gece Kore'ye gelmiştik. Valizlerim, eşyalarım, hepsi yerlere dağılmıştı. Evim oldukça dağınıktı ve herhangi bir arkadaşımın, özellikle Jungkook'un evimi bu şekilde görmesini istemezdim.

Kapıyı aralayıp uykulu gözlerle gelen kişinin kim olduğuna baktım. Kahverengi, uzun, maşalı saçlar, ela gözler, stiletto topuklular... Anne?

"Günaydın Lisa," dedi annem, topukluların üstünde durmak onu rahatsız edercesine sürekli duruş pozisyonunu değiştiriyordu. "Beni içeri almayacak mısın?"

"Gel tabii..." dedim ve içeri davet ettim annemi. En son evimden apar topar, kaçar gibi çıkması beni oldukça üzmüştü ve ona karşı tavır almıştım. Ama sonuçta o benim annemdi ve her şeyden önemlisi, yeni boşanmış bir kadındı. Ona olan tavrımı ne kadar sürdürebilirdim ki?

Annem içeri geçip koltuklardan birine oturdu. Ben de karşısındaki koltuğa oturdum. "Baban o kadınla evlenmiş."

"Evet, çok oldu..." dedim sesimin sonlara doğru kısılmasına engel olamayarak. "Beni de çağırmıştı."

Annem çantasından bir kitap çıkarıp bana uzattı. "Yarın Busan'da kitap fuarı var. Uçuştan önce seni görmek istedim." Annemin elinden kitabı alıp inceledim. "Mektum." Kitabın ismi bile oldukça ilginçken içeriğini merak etmeden duramıyordum. Ama konusunu daha önce söylemişti zaten.

İlk sayfasını açtığımda annemin kitabı imzalamış olduğunu gördüm. "Güzel kızım Lisa'ya..." Gülümserken anneme döndüm. "Teşekkür ederim annecim. Müsait bir zamanımda okumaya başlayacağım."

"Şirket nasıl gidiyor Lisa? Arkadaşlarınla aran nasıl?" Annemle aylardır görüşmemiştik, bu kadar meraklı biri olmasına şaşırmamak gerekiyordu. "Şirket güzel anne. Çok çalışıyorum ama yine de eğleniyorum. Arkadaşlarımla da aram güzel. Hatta bugün Jennie'yle buluşmayı düşünüyordum."

"Hesabını çalan bir çocuk vardı hani... Onu halledebildin mi? Mahkeme olmuştur çoktan. Ceza aldı mı?" Utançla başımı öne eğdim. Anneme bu kişinin ceza almadığını, üstelik benim bu kişiyle aptalca bir ilişki yürütme çabası içinde olduğumu ona nasıl anlatabilirdim ki? "Hayır anne. Ceza almadı. Uğraşmak istemedikleri için takipsizlik kararı verdiler. Dava bile açılmadı. Soruşturma aşamasında kaldı."

"Ah, kızım." dedi annem elini omzuma koyarken. "Güney Kore ve adaleti işte. Ne umuyorsam... İyi bir avukat tutmalısın. Ve daha sonra..."

"Anne..." diyerek sözünü kestim. "Hesabımı ondan aldım. Her şey yolunda. Kötü bir dönemdi ama bitti. Zaten şikayetçi olmaya gittiğimde polis bile şu anda başka bir şeyle uğraştıklarını bu yüzden benim şikayetimin aylar sürebileceğini söylemişti. Avukatla gitsem de bir şey değişmeyecek."

Bir anda telefonum çaldı. Gece eve o kadar yorgun argın gelmiştim ki telefonu mutfak masasının üstünde unutmuşum, odamda değildi. Annemle oturduğumuz yer mutfakla birleşikti, zaten küçük bir evim vardı. Oturduğum yerden kalkıp telefonumu aldım ve kimin aradığına baktım.

Jungkook.

Tanrım, tam arayacak zamanı bulmuştu. Büyük ihtimalle iyi uyudum mu, kaçta kalktım, bunun gibi kendince önemli bence önemsiz sorular soracaktı. Meşgule atsam defalarca arayacağını bildiğimden daha fazla bekletmeden aramayı yanıtladım.

"Efendim?"

"Günaydın küçük yavru..." dedi boğuk sesiyle. "Bugün benden ayrı kalktığın için uyanır uyanmaz seni aramak istedim."

a stolen life | lisa & jungkookTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon