thirty nine

2K 169 61
                                    

Sabah gözlerimi saçlarımın okşanmasının beni rahatsız etmesiyle açtım. Hiç hoşuma gitmezdi, hep saç diplerimi kaşındırırdı. Karşımdaki uyku sersemi adamı süzdüm bir süre. Buradaydı. Dün gece yaşananların hiçbirini unutmamıştım. Zaten sarhoş olunca yapılan şeyleri unutmak mümkün değildi. Ne kadar alkol alırsanız alın bilinciniz her zaman yerinde oluyordu, sadece bazı şeyleri zor anlıyordunuz, ağzınızdan çıkan cümlelere ve hareketlerinize hakim olamıyordunuz, o kadar.

"Günaydın," dedi Jungkook gülümserken. Ah, tabii ya! Biz birlikte uyumuştuk, değil mi? Utançla başımı yorganın altına soktum. Bunu ona söylerken sarhoştum, o an yanımda kalmasını öyle çok istemiştim ki aklıma ilk gelen şeyi deyivermiştim. Kafamı yorganın altına soktuğumu görünce gülmeye başladı. "Çıkar şu kafanı Lisa. Utanıyor musun yoksa?"

"Tabii ki utanıyorum, aptal!" dedim yorganın altından. "Hem de çok utanıyorum. Benimle hep ben sarhoşken bir araya geliyorsun."

"Sarhoşken çok tatlı oluyorsun," dedi boğuk bir sesle. O da yeni uyandığı için sesi biraz farklıydı. Sesi bile baştan çıkarıcı bir etkiye sahipti.

Tanrım... Ne diyordum ben? Bu adam benim telefonumu alıp aylarca benimle oyuncak gibi oynayan biriydi. Onu gördüğüm an yelkenlerimi suya indirmiştim. Görüşmüştük, evet. Ama beni kazanmaya çalışması gerekmez miydi?

Bir anda yorganın altından çıktım. "Şimdi ne olacak?" dedim merakla yüzüne bakarken. Yakışıklıydı, çekiciydi ve... Şimdi değil Lisa, ciddi konuşmanı yapmaya devam et. "Bana yaptığın kötülükler, özel hayatımı bütün üniversiteye ifşa etmen... Bunlar öylece yanına mı kalacak?"

"Sana kendimi nasıl affettireceğim?" dedi hemen ciddiyete bürünerek. "Bunların hepsini sana unutturmak istiyorum."

Alaycı bir şekilde güldüm. "Hah, sen öyle her şeyin pat diye unutulduğunu mu sanıyorsun? Ben unuttum diyelim, peki ya diğerleri? Okulda beni tanımayan bir öğrenci benim babamın annemi aldattığını unutabilecek mi mesela? Yoksa sonsuza kadar hafızasında bomboş bir yere mi sahip olacağım?"

Jungkook bir anda beni belimden kavradı ve yatakta altına aldı. "Lisa, paylaştığım şeyler deliceydi, kabul ediyorum. Sadece o telefonunu elime aldığımda ve galeriye girdiğimde hissettiğim şeyler... Bilmiyorum, daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Benim olmanı öyle takıntı haline getirdim ki sana zarar vermekten dahi çekinemedim."

"Telefonumu nerede buldun? Hepsini anlatmanı istiyorum," dedim sakin bir şekilde. Karşımda tanımadığım bir adam vardı ve ben onunla uyumuştum, şimdi de gelmiş sohbet ediyordum. Kim böyle bir şey tahmin edebilirdi ki?

"Lobide buldum. Koşuşturmaca yüzünden kapıya kadar sürüklenmişti. Telefonunu alıp odama geri döndüm. Normalde bir köşeye atacaktım ama pembe telefon kılıfın o kadar ilgimi çekti ki bakmadan duramadım. Şifren olmadığını bilmiyordum bile."

"Yaptığın çok kötü bir şey..." O kadar kolay bir şeymiş gibi anlatıyordu ki ağlamak üzereydim. "Bana aylardır neler yaşattın, biliyor musun?"

Jungkook eğilip alnımdan öptü. "Biliyorum, çok üzgünüm..."

"Bay Kim'e ne oldu?" dedim bir anda. Jungkook gerildi, Bay Kim'in adını ağzıma almamı bile istemiyor gibiydi. "Yok oldu."

"Jungkook," dedim gözlerimi büyüterek. "Beni korkutma. Ne oldu?"

"Akademisyenliği ve kişisel gelişim uzmanlığını aynı anda yürütemiyordu. Kafasına göre şirkete gelmediği günler oluyordu. Biz de yönetim kurulu olarak işten çıkarılması gerektiğine ve derhal yerine başka bir psikologun alınması gerektiğine karar verdik. Şirkete de borçları vardı zaten. 4. madde ile işten tazminat hakkı saklı olacak şekilde çıkarıldı. Ancak o bunu gururuna yedirememiş olacak ki şehri terk etti."

a stolen life | lisa & jungkookWhere stories live. Discover now