eighteen

2K 162 130
                                    

L: Bana neden iki gündür mesaj atılmıyor?

Bildirim sesi sınıfta yankılanınca herkesten özür dilermiş gibi etrafıma baktım. Telefonumun sesini kısmayı unutmak bana göre bir davranış değildi. Bugün akşam Jennie'nin doğum günü partisi vardı, onu düşündüğüm için dalgındım.

Sıranın altından ona mesaj atmaya çalışırken Sehun Hoca'nın sesini duydum. "Lisa, o telefonu kaldır." Başımı aşağı yukarı sallayarak telefonumu çantama koydum ve dersi dinlemeye devam ettim.

"Peki, kadınlar neden güvenilmez erkeklerle ilişki sürdürür? Daha doğrusu, insanlar neden güvenilmez olduğunu bildiği insanlarla iletişim kurmaya devam eder? Sizce bunda dış görünüşün ve o insanın hayattaki rolünün bir etkisi var mıdır?" Başımı herkesle birlikte aşağı yukarı salladım. Hoca konuşmayı sürdürdü. "Suçlu olduğunu bildiğimiz iki insanı ele alalım. Biri dünyaca ünlü, birçok suç kaydı olan bir şarkıcı olsun. Diğeri de evsiz, sokaklarda yatan ve insanlara rahatsızlık veren bir tip. Dünyaca ünlü olan şarkıcının bu suç kayıtlarına rağmen birçok insan, ona hayran olmaya devam edecektir. Konserleri yok satacaktır. Evsiz olan insan ise sokakta herkese zarar verme potansiyeli olduğu düşünülerek hapse kapatılacaktır. Halbuki, ikisinin de aynı suçlardan sabıkası var ama birinin böyle bir karakteri olmasına rağmen destekçileri varken birinin ise nefret edenleri olacaktır."

Hoca soluklanıp konuşmaya devam etti. "Aynı şekilde, şimdi de biri güzel, biri ise çirkin iki kadın ele alalım. Tabii, güzellik göreceli bir kavramdır. Bu yüzden bu güzellik ve çirkinlik algısını sizin hayal etmeniz gerekiyor. İkisi de aynı suçtan yargılanıyor: Kasıtlı olarak adam öldürmek. Çirkin olana insanlar hakaretler yağdırıp onu müebbet hapis cezasıyla cezalandırmak isterken güzel olan kadına daha hafif cezalar vermek isterler. Çünkü güzellik algısı, insanın vicdanıyla oynayan ve onu yanıltan bir meseledir. Size soruyorum: Hiç size zarar vereceğini bildiğiniz biriyle, sırf görünüşünden ya da toplumdaki yerinden dolayı iletişimi sürdürdünüz mü?" Birkaç kişi 'Hayır,' birkaç kişi ise 'Evet,' anlamında sesler çıkarırken ben sessiz kaldım. Kim olduğunu iyi biliyordum, hatta iletişimimi sürdürmeye de devam ediyordum. Asıl soru şuydu: O gerçekten bana zarar vermek ister miydi?

"Eğer buna evet diyorsanız, kliniğime gelmenizi tavsiye ediyorum," dedi Sehun Hoca gülerek. "Şaka bir yana... Böyle insanların toplumdan ayıklanması ve dışlanması gerekiyor. Kimse dış görünüşüne ve rolüne güvenip bu tarz şeyler yapmamalı. Bu algı, adalet sistemini de sekteye uğratan nadir şeylerden biridir." Hoca saatine baktı. "Süremiz bitmiş çocuklar. Bugünlük bu kadar. Çıkabilirsiniz."

Oturduğum yerden kalkarken hocanın dediklerini düşünmeye başladım. Çoğu konuda haklıydı. Konunun tamamı benimle ilgili değildi ama bazı noktaları bana dokunuyordu. Tam kapıdan çıkacaktım ki Sehun Hoca'nın sesini duydum. "Lisa, bakar mısın?"

Arkamı döndüm ve hocanın yanına ilerledim. "Efendim hocam?"

"3 ay önce bana gönderdiğin tez var ya..." Başımı aşağı yukarı salladım. "Okumaya ve incelemeye yeni fırsatım oldu. Çok beğendim. Çok güzel yazmışsın. Çok uğraştığını söylemiştin, öyle değil mi?"

Başımı aşağı yukarı salladım. "Evet, çok uğraştım. Gerçekten beğendiniz mi?"

"Evet, beğendim. Mezun olurken sana sırf bu tez yüzünden bile referans mektubu yazabilirim." Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Hocam, o kadar büyük bir iyilik yapmış olursunuz ki!"

"Mezun olduktan sonraki planın nedir, Lisa?"

"Amerika vatandaşlığı için başvurup orada bir psikologun yanında acemiliğimi attıktan sonra kendi kliniğimi açmak istiyorum. Zor bir süreç, biliyorum. Ama yapmak istiyorum." Hoca kaşlarını çattı.

a stolen life | lisa & jungkookDove le storie prendono vita. Scoprilo ora