twenty seven

1.8K 176 21
                                    

Genç adam bıkkınlıkla kravatını gevşetti. Yine bir lansman gecesi düzenleniyordu. Bunlardan bıkmıştı. Sade bir hayat istiyordu ama babası yüzünden 15 yaşından beri bu hayata tutsaktı.

Varlığın içinde doğmuştu o. Küçüklüğünden beri maddi hiçbir sıkıntısı olmamıştı. Annesi zaten kendini 5 yaşındayken terk etmişti. Babasıyla büyümüştü hep. Otoriter ve baskıcı bir babası vardı. Disiplinin ne olduğunu bile daha bebekken öğrenmişti.

Hiçbir zaman onu çok seven arkadaşları ya da ailesi olmamıştı. Sevgi ne demek bilmiyordu o. Bir insanın sevgisini kazanmak için neler yapıldığını bilmezdi. Güven duygusunu daha önce hiç tatmanıştı.

Elindeki davetiyeye son bir kez baktı. Yarın akşam 9'daydı. Yarın Pazar'dı. Sadece Cumartesi ve Pazar günleri evde olabiliyordu. Tanrı aşkına, katılmasa ne olurdu ki? En fazla şirketin itibarını zedeler ve bir daha iş hayatında kimse ona güvenmezdi.

Telefonu eline aldı yavaşça. Pembe bir kılıfı vardı. Bu sayede kendi telefonlarından ayırabiliyordu. Başlarda aynı anda 3 telefon kullanmak zor geliyordu ama şimdi alışmıştı. Biri kendi kişisel telefonu, biri de iş telefonuydu. Şimdi de Lisa'nın telefonu çıkmıştı başına. Lisa'sının telefonu...

Kalbine bir anda bir ağırlık çöktü. Acaba şu an ne yapıyordu? Onu hemen özlüyordu, her saniye onunla konuşmak istiyordu. Lisa, onu yaşayamadığı çocukluğuna geri döndürmüştü sanki. Kimseyle konuşmasın, görüşmesin istiyordu. Tek onun olsun, tek onu görsün, tek onu duysun. Bencilce ve hastalıklı bir düşünceydi bu. Ama engelleyemiyordu. Lisa'yı seviyordu çünkü. Ya da öyle sanıyordu.

2-2.5 ay öncesine kadar Lalisa Manoban diye birini tanımıyordu. Her şey öğlen arasında tam şirketten çıkacakken olmuştu. Yerde bir telefon bulmuştu. Bu kadar uzun süre fark edilmemesi mucizeydi çünkü telefon kılıfı bile 'Ben buradayım!' diye bağırıyordu sanki.

Telefonu aldı ve odasına geçip kameraları izlemeye başladı. 45 dakika önce düşürülmüştü telefon. Lobideki koşuşturma yüzünden de dış kapıya kadar sürüklenmişti. Kimse yerde bir telefon olduğunu bile fark etmiyordu.

Telefonu eline aldı. Tam şifre girecekti ki telefon kendi kendine açıldı. Şifresi yok muydu? Kim 2021 yılında telefonuna şifre koymazdı ki? Güldü, saf biri olmalıydı.

Tek tek uygulamaları gezmeye başladı. Bu yaptığı çok yanlıştı, biliyordu. Ama telefonuna şifre bile koymayı akıl edemeyen bir insanla uğraşmaktan eğlenceli ne olabilirdi ki?

Galeriye bakınmaya başladığında duraksadı. Bu bir kadının telefonuydu. Ve güzeldi. Çok güzeldi. Acaba adı neydi?

Hemen bugün bir köşeye fırlattığı CV'leri araştırmaya başladı. Sonunda vesikalık fotoğrafından buldu onu. Lalisa Manoban.

Psikoloji öğrencisiydi. Bay Kim'in stajyer asistanı olmak için başvurmuştu. Bay Kim üniversitede olduğu için CV'sini kendine yönlendirmişlerdi. O da bir köşeye fırlatıp atmıştı. Yüzünü inceledi uzun uzun. Hafif çekik gözleri ve dolgun dudaklarıyla çok güzel görünüyordu.

"Kimsin sen?" diye fısıldadı fotoğrafa bakarken. Sonra masadaki telefonu titredi. Instagram'dan bildirim gelmişti. Bir kez daha düşünmeden bildirime tıkladı.

Jennie diye bir arkadaşından gelmişti mesaj. "Lisa, kaçta geçeceksin eve? Anahtarımı bulamıyorum. Eğer geç gideceksen ben Jisoo'ya gideyim. Bugün okula gitmemiş zaten."

Ah, siktir! Şimdi görüldü olduğu belli olacaktı. Jennie daha sonra yine mesaj attı. "İnternet paketim çok yok. Sen mesajı görünce beni ara."

Derin bir nefes aldı. Şimdilik yırtmıştı. Mesajlarına tek tek girmeye ve okumaya başladı. İçinde hala bunun yanlış olduğunu söyleyen bir ses vardı. Onu susturmaya çalışıyordu. Çünkü merakı galip gelmek üzereydi. Lalisa Manoban kimdi? Öğrenmek istiyordu.

Yaklaşık 2 saat sonra Lisa'nın hayatını, ailesini, arkadaşlarını ve kötü huylarını bile öğrenebilmişti. Gülümsedi. Galeriden bulduğu bir fotoğrafı paylaştı hemen...

Başını sağa sola salladı. Bunu hatırlamak istemiyordu. Lisa'ya bu kötülükleri yapan o muydu gerçekten? Kendine inanamıyordu. Onun tek saç teline bir zarar gelirse koca şehri yakabilirdi. Ama ona en büyük zararları veren de oydu. İtibarını ve arkadaşlıklarını zedelemişti.

2 ayda her şeyi Lisa olmuştu. Baktığı her yerde o vardı. Aldığı her nefes oydu. Her gün 10 saatten fazla mesajlaşıyorlardı. Zaten ikisi de çok az uyuyordu. Bu yüzden boş zamanlarında hep konuşuyorlardı.

O günü düşündü gülümseyerek. Lisa'nın yalvardığı anı düşündü. O kadar tatlı bir kedi gibi görünüyordu ki, onu öpmek istemişti bir an. Karanlıkta yüzünü çok az seçebiliyordu zaten. Ama yapmadı. Bekleyecekti. Lisa basit bir kadın değildi ama kendi de basit bir adam değildi.

Kimi kandırıyordu? O gün orada Lisa'yı öpmemesinin tek sebebi kendine hakim olamayacağını düşünmesiydi. Lisa onu öpseydi devamı gelirdi, biliyordu. Bu yüzden onu öpmemişti.

Acaba Lisa'yla görüşecek miydi? Daha doğrusu, Lisa onu hayatına kabul eder miydi, Lisa'nın hayatına dahil olmak istiyordu. Onu kabul etmesini istiyordu. Onunla öpüşmek, sevişmek, gezmek, eğlenmek istiyordu. Lisa'yla mesajlaşırken bile kendini iyi hissediyordu. Onun hayatında şantaj yoluyla var olmak istemiyordu.

Lisa'nın fotoğraflarını Instagram hesabında paylaşmak bile onu o kadar rahatsız ediyordu ki. Kimse görmesin istiyordu. Taehyung'la ve Yoongi'yle arasını bozma denemeleri işe yaramamıştı. Bu erkekler anlaşılan Lisa'nın yakın arkadaşlarıydı ve onun da Lisa'nın kararlarına saygı duymaktan başka yapabileceği bir şey yoktu.

Telefonu eline aldı. Lisa'yla konuşurken liseli kızlar gibi heyecanlanıyordu. Güldü. "Sikeyim..." diye fısıldadı kendi kendine. "Neden böyleyim? Neden her yerde sen varsın Lisa?"

Kendi kendine cevap vermişti bile. Seviyordu çünkü. Aşıktı Lisa'ya. 2 ayda aşık olmak ikisi için de imkansız değildi çünkü günde 10 saatten fazla konuşuyorlardı. Lisa'yla tanışma faslı da olmamıştı çünkü Lisa'nın nasıl biri olduğunu arkadaşlarıyla konuşmalarından bile öğrenmişti.

Şirkette yapacağı bir iş kalmamıştı. Ayağa kalktı, eve gidip uyumak istiyordu. Tam kapıdan çıkacakken Jin'le karşılaştı. Karşısında dikiliyordu. Garip bakışlarla bakıyordu ona.

"Ne var?" dedi gözlerini devirerek. Bu herifi hiç sevmiyordu. En ufak bir saygısı bile sırf yaşından kaynaklıydı.

"Konuşacağız." dedi Jin içeri dalarken. "Lisa'yı zorla işe aldırmana çok kafa yormuştum. Sanırım senin ne haltlar karıştırdığını öğrendim."

a stolen life | lisa & jungkookWhere stories live. Discover now