(16) On Bir Milyonluk Öpücük.

Start from the beginning
                                    

Kapım yumruklanmaya devam ediyor, karşı balkondaki köpek bana havlıyor ve ben, öylece duruyordum. Kadın ise beni izler gibi rakısını içmeye devam ediyordu. Onun olduğu kısım bu kadar karanlık olmasaydı belki yüzünü görürdüm. Bu uzaklıkta yüz hatlarımı görmeyeceğini bile bile gözlerimle bana havlayan köpeği işaret ettim. "Ona iyi bak," diye iç çektikten sonra çantamı alıp balkondan çıktım.

Acaba ablam Kıtmir ile ne yaptı? Köpeğim belki de şimdiye çoktan ölmüştü.

Kırılan kadehin üzerine basmamaya çalışarak balkondan çıktım. Bunu yaparken duvardan destek falan almadım çünkü körkütük sarhoş değildim. Odaya girince çantamı koltuğun üzerine attım. Zamansız gelen misafirlerden nefret ediyorum.

Kapım hâlâ yumruklanmaya devam ediyordu. Kısık sesle kapıdakine söylenerek kapıya doğru yürüdüm.
Üşengeç adımlarla yürüdüm ve kapıyı açtım. Lakin kapıyı açar açmaz rotasını şaşıran bir yumruk yüzüme doğru geldi. Tek yaptığım elimi kaldırmak ve yüzüme değmek üzere olan yumruğu tutmaktı.

Evet, hızlı bir şekilde elimi kaldırmıştım. Yüzümün önünde parmaklarımı açmış ve benim için bir tehdit olan yumruğu avuçlarımın içine hapsetmiştim. Biraz sarhoş olabilirim ama reflekslerim her durumda çalışırdı.

Bir tehdit sezdiğim için savunma mekanizması beni dürttü. Avucuma hapsettiğim yumruğu sertçe çevirip bileğinden kıracaktım ki Karun'un mırıltısını duydum. Yapmadım. Başımı kaldırınca tam karşımda onu gördüm. "Bana vurmayı mı düşünüyordun?" dediğimde şaşkınlığım sesime yansıyordu. Eğer öyleyse kırarım ben bu eli, yaparım yani.

Tuttuğum yumruğa bakarken benden daha çok afallamış durumdaydı. Mavi gözleri donuk ve şaşkındı. Konuşmak için ağzını açtı ama söyleyecek hiçbir şey bulamadı. Gerçek anlamda şaşkındı. Kapıya atılan bir yumruğu son anda yakaladığımı anlayınca elini bıraktım. Bana vurmayı istememişti. "Sorun değil bu tür kazaları önleme becerisine sahibim," diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım. Şu anda benden daha çok sarsılmış gibiydi. O yumruğun yüzüme gelme ihtimali onu şaşkına çevirmişti.

Kendine gelmek için derin derin nefesler alıp alnına biriken terleri sildi. "Teşekkür ederim," dediğinde minneti sesinde hissediliyordu. "Zamanında engellediğin için." Başını eğip yan tarafında öylece duran eline baktığında sıkıntısı arttı. "Sana vurmak istediğim son şey bile değil." Bunu biliyorum.

Konuşurken kelimeleri ağzından yuvarlaması onun da içtiğini gösteriyordu. Zaten ne kadar dağıttığını ona bakınca hemen anlaşılıyordu. Kumral saçları her zamanki gibi özenli görünmüyordu, ara sıra parmaklarını saçlarına daldırmış gibi hoyrat bir asilikteydi. Saçlarını ilk kez bu kadar dağınık görüyordum. Yüzü hafiften solmuştu ve saunaya girmiş gibi terlemişti. Gözleri uyuşuk ve uykulu bakıyordu. Şu anda benden birkaç tane gördüğüne dair şüphelerim vardı çünkü mavilerini belli bir noktada tutamıyordu. Bir elini kapı kirişine bastırıp destek aldığına göre ayakta zor duruyordu. Gömleğinin ilk üç düğmesi açıktı ve kravatı bir atkı gibi boynunun iki yanında salınıyordu. Artık benden daha fazla içtiğini biliyorum.

Tam ona malikane yerine neden burada olduğunu soracaktım ki yüzünü buruşturdu. "Midem bulanıyor," dedikten sonra dudaklarını birbirine bastırıp izin almadan içeri girdi. "Banyo nerede?" dediğinde arkasından şaşkınca bakıp, "Duvardaki o çirkin tabloya doğru dümdüz yürüyüp sağa dön," dedim. Benim banyomu mu kullanacaktı?

Kapı sesi duyunca banyoya girdiğini anladım. Hâlâ kapının önünde dikilirken kafamı çevirip koridorda nöbet tutan korumalara baktım. "Onun burada ne işi var?"

Hepsi tek çizgi halinde ayakta durup burayı korurken içlerinden biri, "Tüm gün buradaydı," deyince şaşkınlığım irice açtığım gözlerimde yer edindi.

SAKA VE SANRIWhere stories live. Discover now