(16) On Bir Milyonluk Öpücük.

Start from the beginning
                                    

Her 13 Haziran için Carlos'un benim için unutulmaz planları olurdu.

Beni doğduğum güne pişman etmeyi her defasında iyi biliyordu.

Odamın kapısında üst üste gelen gürültülerle annemle olan konuşmama son vermek zorunda kaldım. İki telefonu da boş sandalyenin üstünde duran çantanın içine koydum. Daha sonra masamdaki yarım kadehi alıp ayağa kalktım. Balkondan çıkacağım esnada karşı oteldeki balkondan gelen köpek havlama sesleri duydum. Başımı kaldırınca kadının masasının üstüne çıkan köpeği gördüm, sertçe yutkundum. Bir köpeği mi vardı?

Kadeh parmaklarımın arasında süzülüp yere düşerken kırılma sesleri kulağıma geldi. Bana doğru havlayan köpeğe bakarken gözlerimden bir damla yaş daha süzüldü. Aralanan dudaklarımda kendi köpeğimin, "Kıtmir," adı kısık sesle dökülmüştü. Benim olduğum yöne bakıp havlaması bana yıllar önce yitirdiğim köpeğimi hatırlatmıştı.

Sekiz yaşında yaşanan patlama yüzünden sık sık geçici körlükler yaşıyordum. Öyle anlarda tamamen kör oluyordum. Babam benim için bir köpek alıp eğitmişti. Kırmızı ışıklarda falan beni uyarıyordu. Elimde bir değnekle dışarı çıktığımda önümde bir şey varsa veya bana doğru yaklaşan bir tehlike varsa o köpek havlayıp beni uyarıyordu. Çok uysal bir kurt köpeğiydi. Beş yıl boyunca yani ben on üç yaşına gelene kadar benim en yakın arkadaşım olmuştu. Ama çok yaşlandığı için o yıl doğum yaptıktan sonra ölmüştü. Onun ölümüne çok ağlamıştım çünkü benim için aileden biri gibiydi.

Babam sepetteki dört yavrusuna bakıp annesine en çok benzeyen yavruyu benim için seçmişti. Diğer yavruları komşularımıza dağıtmıştı. Fakat benim için seçtiği erkek köpek annesi gibi değildi, fazla inatçıydı. Babam onu eğitirken gerçekten çok zorlanmıştı çünkü hiç söz dinlemiyordu. Üstelik Kıtmir adı verdiğim küçük yavruya bende hiç alışmamıştım. O dönem onu gördüğüm her yerde tekme atmamak için kendimi zor tutuyordum. Zaten o da beni gördüğü her yerde bana hırlıyordu. Kahverengi tüylerinden tutup duvara fırlatmak istediğim çok oluyordu.

Ne zaman onunla birlikte dışarı çıksam ya beni bir şeylerin üzerine çekiyordu ya da arabaların geçtiği yola çekiyordu. Baş belası köpek sanki bana suikast planlıyordu. Bir seferinde akşam yemeğinde beni bacağımdan ısırmıştı. Üzerime atlayıp bende onu ısırdığımda annem ve babam bizi zor ayırmıştı. O gecenin sonunda ben hastaneye o da veterinere gitmek zorunda kalmıştı. Ertesi sabah ikimizde bacağımızda bir sargıyla eve döndüğümüzde hâlâ birbirimize hırlıyorduk.

Güya benim köpeğimdi ama benim dışımda evdeki herkesle iyi anlaşıyordu!

Ben on üç yaşındaydım ama o, daha bir yaşında bile değildi. Küçücük boyuyla felaket ötesi bir yaratıktı. O yıl annem öldü, Gazel hepimizden vazgeçti ve bir gece gizlice evden kaçtı. Fakat ablam giderken yanında Kıtmir'i de götürmüştü. Bunu ne için yaptığını hiç anlayamadım. Canımı yakmak için mi yoksa yavru köpeği benden korumak için mi? Kıtmir ile anlaşamıyor olabilirdim ama ablam onu ne kadar çok sevdiğimi iyi biliyordu. Hatta bir seferinde sokakta bir pitbull ona saldırmıştı ve ben onu korumak için az kalsın ölüyordum. Onu kucağıma alıp kaçarken bir motor bana çarpmıştı. Evet, çoğu zaman onu tekmelemek istiyordum ama bu, onu sevmediğim anlamına gelmiyordu.

Şu anda on üç yaşında olmalıydı ve beni korkutan da tam olarak buydu çünkü kurt köpekleri ortalama on üç yaşına kadar yaşardı. On üç sayısı duvara çakılmış paslı bir çivi gibi hayatımın merkezindeydi. Tıpkı saka kuşlarının da on üç santim büyüklüğünde olduğu gibi. 13 Haziran'da arkadaşlarımı kaybettim ve on üç yaşına girdiğimde annem öldü. Bu sayının tüm uğursuzluklarını mıknatıs gibi üzerime çekiyordum.

SAKA VE SANRIWhere stories live. Discover now