Güven.

64 10 34
                                    

Konuşmanın ortasında Felix bacağına bağlı bir mektup getirerek sözümü keser, mektup Prensesten idi. Mike meraklı gözlerle birlikte elimde tuttuğum kağıt parçasının ne olduğunu sordu. Bende ona Prensesten gelen bir mektup olduğunu söylediğim an şaşırıp komik bir ifadeyle sırıtmaya başladı.

"Demek bu Prenses tarafından sana gönderilmiş bir mektup ha?? Nasıl başardın hemen söyle!"

Diye sordu Mike, dirseğiyle beni dürterken.

"Ha neyi başarmışım ki??"

"Her neysee! Oku bakalım mektupta ne yazıyor?"

"Normalde bunu tek başıma okumam gerekiyor, fakat şuan keyfim yerinde."

Mektubu okumaya başladım.

"Sevgili... eee üzgünüm adını bilmiyorum, doğrusu bu biraz utanç verici... Neyse, konuya geleyim,

Babam, yani Morris Kralı 1 hafta sonra yine oraya uğrayacağımızı söyledi. Yani tekrar konuşabileceğiz! Özellikle bir konuyu konuşmak istiyorum, geldiğimde ismini benden esirgemesen iyi edersin. Babamın geri uğrama nedeni, olası bir savaş olursa diye güvenliğimi sağlamak istemesi yani beni sizin Kralın sarayına bırakacak. Savaştan savaşa koşup duruyor, bazen onun için Endişeleniyorum. O ölürse yerine Ağabeyim başa geçicek. Keşke hemen şu hafta geçse diyorum. Gelecek hafta sonra görüşürüz!

-Prenses Emily."

Mektubu okuduktan sonra heyecanlanmaya başlamıştım, kalbim küt-küt atıyordu. Tekrardan onun yeşil parlak gözleri kafamda canlanmaya başlıyordu. Çok güzel ama anlam veremediğim hoş bir histi. Az önce aklımda olan tüm kehanet şeyleri kafamdan gitmişti. Mektubu bir-kaç defa daha okuyup mutlu oluyordum.

"Bir dakika- Ben Prensesin ismini sormayı unutmuşum! Lanet-"

"N'aptım dedin?"

O an, Prensesin yaşadığı utancı aynısından yaşamıştım. Mektubu getirmek için Felix'i bile ikna etmişti. Nasıl yaptı hiçbir fikrim yoktu, bu kuş fazla akıllı sanırım. Mektubu katlayıp cebime koydum ve Mike'la yemeklerimizi hızlıca yiyip bitirdik, tıkabasa doymuştuk.

"Ee Mike, hiç kitabın var mı?"

"Ha? Hayır."

"Nasıl yok? Bir tane bile mi? Ciddi olamazsın!"

"Getirmeyi unutmuş olabilirim insan hâli, ne var bunda?"

"Saray kütüphanesi, okumak isteyen tüm askerlerimize açıktır!"

Diye eğitmen araya girdi. "Sessiz olduğunuz müddetce." Diye ekledi.

"Bak Alvin, kütüphane varmış! Bu mükemmel bir haber!"

"Sen sus Mike!"

Ayağa kalktık ve saray kütüphanesini aramaya koyulduk, çok zaman kaybetmeden en sonunda bulmayı başardık. Geniş ve bir alt katı daha vardı, huzur ve kitap kokuyordu. Her şey mükemmel denecek derecede düzenliydi, raflar için kullanılan koyu ve açık ahşaplar, gıcırdamayan döşeme, harika bir tasarıma sahip kocaman bir kütüphane!

İnsanların buraya girmeden önce ayakkabılarını çıkartması zorunluydu, bu yüzden bizde ayakkabılarımızı çıkarttık ve içeriye girdik. Boş zamanlarımı burada geçirebilirdik! Yani en azından Prensesin gelmesini beklerken burada takılabilirdik.
Hemen birer kitap kaptık ve boş bir masaya yerleştik. Heyecanla birlikte okumaya koyulduk. Ben bir yandan, Prensesin mektubunu düşünüyor, bir yandan da kitabı okuyordum.

Alvin'in MacerasıWhere stories live. Discover now