42. Bölüm

11.5K 731 163
                                    

Hava niye bu kadar sıcak ya?

Yorum yoksa ben de yokum bundan sonra. En azından 70'i-80'i geçsin şu yorumlar.

İyi Okumalar :) Yorum yapın lütfen.
...

"Eksik bir şey kaldı mı?" diye sordu Ada Duru'nun çantasını kontrol ederken.

"Hayır." dedim ne almamız gerektiğini gözden geçirirken.

"Eksik varsa da orada alırız. Hadi, çıkalım artık." dedi Özgür bebek çantasını bir eline, Buse'nin koca evrak çantasını diğer eline alarak. Buse davayla ilgilendiği için yanında taşımalıydı. Mahkemeye daha iki ay vardı ama birkaç gündür sürekli bununla ilgileniyordu.

Tahmin edin ne oldu? Evet, evet. Doğru bildiniz. İzmir'e gidiyorum! Neden? Babam olacak adam için! Yeeeyy(!)

Belki de şu an bana salak diyorsunuz. Sonuçta hayatımda büyük bir leke bırakan adamın hayatını kurtarıyorum. Diyebilirsiniz. Umurumda değil. Ömrüm boyunca kötü biri olduğunu düşündüğüm ve hatta bunu defalarca onun yüzüne vurduğum adamın ölmesine izin vererek onun gibi olamam.

Hatırlar mısınız, zamanında bir kadın bana, çocuk deyip hor görme gün gelir yardımına muhtaç olursun, demişti. Beni hor gören babam şimdi benim yardımıma muhtaçtı ve ölene kadar bunu unutmayacaktı. Söylemese bile bana yaptıkları için utanç ve pişmanlık duyacaktı. Utancı ve pişmanlığı yakasını  bırakmayacaktı ömrü boyunca. Bu onu ölüme terk etmekten daha büyük bir cezaydı bana göre.

Arabaya doğru giderken Ada sordu. "Ya doku uyuşmazlığı olursa?"

Dudak büzerek omuz silktim. "Olabilir... Ama hala tedavi masraflarını birilerinin karşılaması gerek."

"Hayatı sana zindan eden adamı neden kurtarmaya çalışıyorsun?" diye sordu Buse haklı olarak.

"Kötülüğe kötülükle karşılık verip en az onun kadar kötü biri mi olayım yani?" diye sordum.

Farkındalıkla duruşunu dikleştirdi. "Oh..." Gözlerime baktı. "Anladım sanırım."

Yanağını patpatlayıp arka koltuğa oturdum. Ada da arka koltuğa oturunca Buse'ye sadece ön yolcu koltuğu kalmıştı. Özgür şoför koltuğunda oturduğu için onun yanına oturmak zorundaydı. Dudak büzerek bana baktı. Özgür'le ya hiç anlaşamıyor, ya da tuhaf bir şekilde karı-koca gibi anlaşıyorlardı ve bunun Buse'yi rahatsız ettiğinin farkındaydım. Açık olan camdan uzanıp Buse'nin en az Duru'nunki kadar tombul yanaklarını sıktım. Kendini geriye çekmeye çalıştı. Benim aksime onun içindeki çocuğun ölmemiş olması hoşuma gidiyordu. Bazen çocuk kısmı aşırıya kaçıyordu ama n'apalım? Alıştık bu hallerine.

"Hadi Papatya'm, hadi." Oflayıp ayaklarını yere vura vura ön koltuğa gitti. Çocuk! Yemin ediyorum çocuk!

Yol boyunca Buse tek kelime etmedi, her uzun yolculukta yaptığı gibi yüksek sesle müzik de dinlemedi. Olay sadece Özgür değil, başka bir derdi de vardı. Bana sürekli 'Dertlerini bize anlatmıyorsun!' derken kendisi de dertlerini bize anlatmıyordu. Al birimizi, vur ötekine.

Ada'yla göz göze geldiğimiz esnada, onun da Buse'nin bi' derdi olduğunu fark ettiğini anlamıştım.

Özgür yola odaklandığı ve Ada kulaklığından müzik dinlediği için sadece, ne zaman ilgimi başka yöne versem dikkatimi çekmeye çalışan Duru ve benim sesim duyuldu yaklaşık altı saatlik yol boyunca.

Özgür arabayı evin önüne park ettiğinde Duru'yu kucağıma alıp araçtan çıktım. Özgür'ün elinden arabanın anahtarını alıp bebek koltuğunu ve Duru'yu ona verdim. "Yürü sen eve."

"Siz?"

"Sen yürü, hadi."

O anlamsız bakışlarla eve yürürken Ada Buse'yi ön koltuktan kaldırıp arka koltuğa oturttu. Bende geri yerime oturduğumda Buse ortamızda kaldı. Kapıları kilitleyip Buse'ye döndüm. "Dökül bakalım."

"Ne?" dedi şaşkınca.

Ada "Kızım bi' sorunun var işte, söyle hadi." dedi.

Buse başını eğip kucağındaki ellerine baktı. Parmaklarıyla oynarken "Yok bir şey." diye mırıldandı.

"Buse! Anlatır mısın lütfen."

"Ya Göksel, zaten yeterince derdin var. Bir de benim derdimle uğraşma."

"O ne demek ya? Duymayım bir daha! Arkadaşım, hatta kardeşimsin sen benim." 'Yakında da gelin.' Sen sus! "Anlat bize. Hadi güzelim."

Buse kararsızca bize bakarken Ada onun oynadığı ellerinden birini tuttu. "Kuşum hadi." dedi cesaret vermek isteyerek.

Buse gözlerini tekrar aşağıya dikti ve kısık bir sesle konuştu. "Annem aradı. Benimle görüşmek istiyormuş." derken göz yaşları yanaklarından süzülmeye başlamıştı bile.

Ada ve ben ona sarıldığımızda hıçkırıklarını tutamadı.

Duru'nun Ağzından

Annem yine beni şu tanımadığım adama verdi. Kim olduğunu bilmiyorum ama annem seviyorsa iyi biridir. Ayrıca güzel kokuyor. Annem dayım olduğunu söylüyor. Dayı ne demek onu söylemiyor ama.

Biz o kocaman eve giderken, annem şu penguenimi aldığımız yerdeki şeylerin büyük olanına geri döndü. O şeyde gitmek de ne güzel oluyordu.

Müzik sesi duyunca kocaman eve baktım. Anneannem kapıyı açtı. Ona anneanne demeliymişim. Annem öyle söyledi. O senin anneannen dedi. Artık o neyse.

İçeriye girdiğimizde dayım ve anneannem konuşmaya başladı. Bu büyükler de hep konuşuyor ya. Ben de konuşabilsem konuşacağım ama.

Anneannem beni kucağına alıp yanağımı öptü. Siz de hep öpüyorsunuz beni. Çok tatlıyım biliyorum ama az öpün canım siz de.

Koltukta oturan, ağzının üstünde saç olan adam kaşları çatık bana bakıyordu. Bu da hep kaşlarını çatıyor. Korkutuyor beni. Üstüne de örtü örtmüş. Üşüyor mu acaba? Benim popişim üşümüyor. Demek ki soğuk değil. Sadece o üşüyor o zaman.

Ben uslu uslu otururken annem, Buse Teyze'm ve Ada Teyze'm geldi. Buse Teyze'min saçları çok güzeldi ama annemin saçları daha güzeldi. Annem anneannemle konuşurken ben hala onu bekliyordum. Küçüğüm diye mi görmüyorsun beni? Kucağına alsana! Çok rahat orası.

Buse Teyze'm burnunu çekince ona baktım. Gözleri kızarmış kuşumun. Ada Teyze'm kuşum diyor ona. Niye ağladın sen? Karnın mı acıktı?

Annem Ada Teyze'm ve Buse Teyze'mi çok seviyor. Ben de çok seviyorum onları. Benimle oyun oynuyorlar, bana şarkı söylüyorlar...

Sonunda yanıma gelip beni kucağına aldı ve yanağımı öptü annem. Sen yanağımı istediğin kadar öpebilirsin anneciğim. "Anne!" dediğimde gülümsedi. Ne kadar da güzel gülümsüyordu. Başımı boynuna koydum. Çok güzel kokuyordu annem. Büyükler her zaman yaptıkları gibi konuşurken ben uyumak istiyordum. Uyuyum biraz annemin sıcacık kucağında bari.

Göksel'in Ağzından

Annemle, babamın durumu hakkında konuşurken kucağımdaki Duru uyuklamaya başladı. Müsaade isteyip üst kata çıktım.

Buse annesiyle ilgili meseleyi halası ve babaannesiyle de konuşmak istediğini söyledi. Annesiyle görüşüp görüşmemek onun kararı olduğundan biz bir şey demedik.

Babamla ilgili meseleyi akşam yemeğinde detaylı olarak konuşurduk.

Şu anda öyle görünmediğinin farkındayım ama içimden bir ses yakında hayatımın düzene gireceğini söylüyordu.

'Hangi sesmiş o? Benden başka iç sesin mi var senin? Konuş hemen! Konuşsana! Göksel delirtme beni! GÖKSEL!'

...
42 bölüm okuduğunuz karakteri biraz olsun çözüp "yardım eder" demenizi beklemiştim ama birkaç kişi dedi.

Duru'nun ağzından yazdığım kısım hakkında ne düşünüyorsunuz?

Gelecek bölüm görüşürüz👋🏻👋🏻

Beklenmeyen Misafir (Tamamlandı)Where stories live. Discover now