13. Bölüm

19.4K 1K 74
                                    

Merhaba, nasılsınız? İyisinizdir umarım. Bölüm geç geldi farkındayım, özür dilerim.

İyi okumalar :)
...

Buse'yi bir süre kovaladıktan sonra buna devam etmek istemediğimi fark edip odama çekildim. Kendimi yatağa atıp gözlerini kapattım. Birkaç saniye sonra kapı tıklatıldı ve hemen ardından açıldı. Tek gözümü açıp kapıya doğru baktığımda Ada'nın başını içeriye uzattığını gördüm. "Gelebilir miyiz?"

Başımı salladığımda önce Ada, peşinden de Buse odama girdiler. Tam ortasında, sırt üstü uzandığım yatağa onlarda uzandı. Buse sağ tarafımdan, Ada sol tarafımdan kollarını belime doladı. İkisi de kafasını göğsüme koyduğunda tekrar gözlerimi kapattım. Çocukları tarafından, sabah yatağı işgal edilmiş anne gibi hissetmem normal mi?

"Konuşmak ister misin?" diye sordu Buse.

"Ne hakkında?"

"Meriç hakkında. Bugün ondan bahsettin."

Meriç benim ilk aşkımdı. Lisedeyken aynı sınıftaydık. 11. sınıfta çıkmaya başladık. 12. sınıfın sonunda evlenme teklif etti, nişanlandık. Babalarımız arkadaştı. Annesi beni pek sevmese de annemi severdi. Gerçi beni Meriç'le ilişkim var diye sevmezdi ama neyse. İlişkimize karşı çıkmamışlardı. Hiçbir şeyimi beğenmeyen babam bile desteklerdi ilişkimizi.

Kızlar, o ve ben aynı üniversiteyi yazmıştık. Birlikte İstanbul'a geldik. Üniversitenin ilk yılı artık evlenelim dedi. Kabul ettim. Yaza düğün planladık. Annem ve bize -yani Buse ve ben- her zaman bir abla veya anne gibi davranan Ada bunun için erken olduğunu ve daha çok genç olduğumuzu söyleyerek beni uyardılar. Dinlemedim. Safiye Teyze ve Banu Teyze'nin gaz vermesinin de etkisi vardı onları dinlemememde.

Gençken yapılan ve geriye dönüp bakılda pişman olduğunuz hatalar vardır ya, benim Meriç'le olan evliliğim de aynen öyleydi. Ona gerçekten aşıktım ama evlilik hataydı.

Üniversetin ilk yılını tamamladıktan sonra yaz ayında evlendik. İlk başta her şey harika gidiyordu. Mutluyduk. Sonra ortak aldığımız bir dersteki hocamız bizim evliliğimizi kutladı ve gelecek planlarımızı sordu. İşte her şey orada patladı zaten. İlk birkaç ay güzel giden evliliğimiz fikir ayrılığı yüzünden son buldu. İkimiz gelecek planımız hakkında konuşurken Meriç hep işten bahsetti. İnşaat mühendisi olarak önce bir şirkette yükselmek, sonra kendi şirketini kurmaktan bahsederdi her zaman. Çalışmanın çok önemli olduğunu söylerdi. Ama çocuk... Asla! Belki de bu yüzden babam olacak adam Meriç'i çok severdi. İkisinin kafası aynıydı çünkü.

Meriç bana da gelecek planlarımı sorduğunda, o hep işten bahsettiği için, ben de ilk önce kariyer planlarımdan bahsettim. Sonra da anne olmak istediğimi söyledim. Verdiği tepki muazzamdı. "İyi kimden çocuk yapıyorsan yap ama beni bu işe bulaştırma."

Düşünebiliyor musunuz? Kocanız size başkasından çocuk yapmanızı söylüyor. Onun bu cümlesinden sonra ona sert bir çıkışım oldu. Aldığım karşılık ise "Ne bağırıyorsun kızım? Şaka yapmıyor muyuz şu an?" oldu. Anne olmak istememi şaka sanmıştı.

O gün hayatımda ettiğim en büyük kavgayı etmiş olabilirim. Yanıma hiçbir şey almadan evden çıkmış ve kızların evine gitmiştim. Ada ve Buse birlikte yaşıyorlardı o zamanlar. Saatlerce Ada'nın kucağında ağlamış ve Buse'nin sinirden köpürmüş gibi evde dolaşmasını izlemiştim.

Ertesi gün Meriç gelmişti. Ben sanıyorum ki özür dileyecek. Hah! Bana bebek konusunda ciddi olup olmadığımı sordu. Ciddi olduğumu söyledim. Sonrasında aynen şunları söyledi; "Göksel olmaz. Ben bebek falan yapamam. Bir bebeğe bakamam. Çocuk sahibi olamam. Benim daha önemli önceliklerim var. Salyalı, sümüklü küçük bir şeyle ilgilenemem. Ben iş hayatımda yükselmeyi hedeflerken sen benden ne istediğinin farkında mısın? Olmaz. Hem yükselmemi engelleyecek, hem de kazandığım parayı yiyecek bir şey istemiyorum. Boşanalım."

İşte bu kadar. 4 yıl süren bir ilişkinin bittiği nokta. Çocuk istemem ve onun istememesi. Tek neden bu. Meriç'in söyledikleri hiç çıkmadı aklımdan. Babamın söyledikleriyle beynime çaktığı çivilerin yanına bir tane de o çakmıştı.

O günü hala çok net hatırlıyorum. Meriç boşanalım dediği an Buse onun üstüne atlamaya çalışmıştı. Ada zor tutmuştu. Ben ağlamaktan başka bir şey yapamıyordum. Sadece Buse'nin küfürler eşliğinde Meriç'i evden yaka paça atışını izlemiştim.

Boşanacağımız haberi o günün akşamında ailelerimize ulaşmıştı. Apar topar İstanbul'a gelmişlerdi. Meriç'in babası ona bu kararının doğru olmadığını anlatmaya çalışırken annesi Meriç ne dese onaylamıştı. Meriç'in annesi biraz şey gibiydi. Hani klişe Türk dizilerinde bir konağın hanımı olan, oğluna kimseyi yakıştıramayan, oğluna bir gelin seçip onu kişiyle evlendirmeyi kafaya takan, oğlu ne derse yapan, oğlunu yere göğe sığdıramayan çirkef kaynanalar vardır ya. Hah! Aynen onlardandı Meriç'in annesi. Onu konağı iki katlı müstakil evdi sadece. Tek fark bu. Hatta bu yüzden boşanacak olmamıza da sevinmiştir kesin. Çünkü o beni Meriç'e layık görmüyordu.

Tamam yakışıklı çocuk ama bulunmaz Hint kumaşı da değil. Ne bu havalar yani?

'Çocuk yakışıklı ama senin yanında sönük kalıyor Göksel.' Oha iç ses beni övdü. O zaman kesin doğrudur bu dediği. Durun ağlayacağım şimdi. 'Tamam be şımarma da konuya dön!'

Evet, iç sesin dediği gibi, konuya dönemek gerekirse annem ve babam neden boşanma kararı aldığımızı sormuştu. Meriç'in çocuk istemediğini ama benim istediğimi söyledim. Babam ise şunu dedi; "Doğru demiş Meriç. Gençliğimde biraz aklım olsaydı bende çocuk yapmazdım. Köpek gibi pişmanım bundan." Ve babam bu üç cümleyle bitirmişti beni. Bugünki soğuk ve pek çok kişinin kendisinden çekindiği Göksel doğmuştu onun sayesinde.

Annemin babamı azarladığını hatırlıyorum. Benim ise bir çocuk gibi Ada'ya daha sıkı sarılıp ağladığımı... İçimdeki çocuğun bu sözler üzerine daha fazla yarayı kaldıramayacağını söyleyerek kendini asışını...

Bunları düşünürken Buse'nin sorusuna cevap verememiştim. Üstelik bu düşündüklerim önce gözlerimin dolmasını, ardından ağlamamı, Buse'nin bana daha sıkı sarılmasını, Ada'nın göz yaşlarımı silmesini ve son olarak ağlamamın şiddetlenmesini sağlamıştı.

Eğer kardeşiniz yoksa, sakın kardeşiniz yok diye üzülmeyin tamam mı? Çünkü bir gün yolda yürürken yanınızdan geçen biri, yıllar sonra kardeşiniz olabilir. Kan bağı şart değil biriyle kardeş olmak için. Ada, Buse ve ben bunun en büyük örneği olabiliriz. Her ne kadar Ada bazen bizi umursamasa da, benim bazen onlara sert çıkışlarım olsa da, Buse her daim bizimle dalga geçse de birbirimiz için her şeyi yapabilirdik. Çok şanslıyım onlara sahip olduğum için.

Ben hıçkırıklarımı durduramazken Buse birden çıktı odadan. Birkaç saniye sonra kucağında Duru'yla geldi. Gülen ufaklık beni ağlarken görünce gülmeyi kesti. Buse onu kucağıma bıraktığında küçük elleri, göz yaşlarımla ıslanmış yanağıma gitti. Ağlamam yavaşlamıştı. Duru'yu tutup doğruldum. "Özür dilerim..." dedim çatlayan sesimle.

Anlamamıştı kimse niye özür dilediğimi. Biliyorum, ne Buse, ne Duru, ne de Ada anlamamıştı nedenini. İç sesimin 'Ha?' demesinden anladığım üzere o bile anlamamıştı.

Beni terk eden öz annemin, yıllarca beni sevmediğini bana göstermek için her şeyi yapan babamın, benden boşanan eski eşimin beynime çaktığı çivileri çıkaramadığım için özür dilemişim Duru'dan. Yıllarca bana evlat sahibi olmanın kötü bir şey olduğunu söyleyenlere inandığım için özür dilemiştim. Sırf bu yüzden onu bağrıma basamadığım, onu benim kucağıma bıraktıkları günden beri içime çekmek istediğim kokusunu doya doya içime çekemediğim, öpmek istediğim tombul yanaklarını öpemediğim, korkularımın beni ondan uzak tutmasına izin verdiğim için özür dilemiştim ondan.

Özür dilerim küçük canavar, ben bir korkağım. Sana asla annelik yapamayacağım.

Beklenmeyen Misafir (Tamamlandı)Onde histórias criam vida. Descubra agora