27. Bölüm

15.4K 919 246
                                    

Özgür'ün kim olduğunu bulmak ya da en azından bazı tahminlerinizi elemek için şansınız var bu bölüm.

İyi Okumalar :)
...

Özgür'ün Ağzından

Şoförüm arabamı ArchLife'a sürerken aklımda tek bir şey vardı. Daha doğrusu tek bir kişi. Göksel Işık...

Göksel'in tüm hayatını biliyorum. Annesi ve babasının o küçükken boşanmasını, babasının onu kabullenmeyip sürekli aşağılamasını, babasının Zehra Hanım ile evlenmesini, eğitim hayatındaki başarılarını, spordaki başarılarını, Meriç'le evlenmesini, Meriç'in onu terk etmesini, öfke nöbetlerini, psikolojik destek almasını, iş hayatındaki başarısı ve hırsını, Feyzi'nin onu rahat bırakmamasını ve son olarak kucağına küçük bir bebeğin bırakılmasını... Her şeyi biliyorum onun hakkında. Her şeyi...

Zaten Gökçe'yi çocuk esirgeme kurumunun bahçesine bırakan, Göksel'in onun annesi olduğuna dair not yazan, hatta ve hatta onu kayıtlara Göksel'in kızı diye geçiren benken Gökçe'yi bilmemem saçma olurdu. Nasıl yaptın diye sormayın lütfen. Eli kolu her yere uzanan ve nüfuz sahibi biri olduğumu çoktan anlamanız gerekiyordu.

'İnsanlara eksik bilgi verme Özgür. Seni çocuğun babası sanacaklar.' Ha doğru, siz Gökçe'yi çocuk esirgeme kurumunun bahçesine bırakan kişiyi onun babası sanıyorsunuz. Hayır, Gökçe'nin babası değilim.

Kısacası, Göksel'in hayatında neler olduğuna tamamıyla hakimim ancak o benden haberdar değil. Gözlemlerime dayanarak söylüyorum ki, Göksel benim kim olduğumu öğrenince bana çok kızacak. Gerçi Göksel'le iletişime geçmeye çalıştığımı başka biri öğrenince bana daha çok kızacak ama karıştırmayalım onu şimdi. Yine de Göksel'in beni daha sonrasında kabulleneceğini ve hayatına kabul edeceğini biliyorum.

Yine mi eksik bilgi verdim acaba? Göksel'e aşık falan değilim, Göksel'le sevgili olmam imkansız gibi bir şey.

Şoförüm geldiğimizi söyleyince düşüncelerimden sıyrıldım. Hadi bakalım Göksel Hanım, düzgünce tanışalım bu sefer.

Göksel'in asistanı Derya -evet asistanının kim olduğunu da biliyorum- beni karşılayıp Göksel'in odasına yönlendirirken kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Parkta Göksel'le konuşurken ve hastanede Ada ve Buse'ye benim kan verebileceğimi söylerken nasıl sakin kaldıysam aynı şekilde sakin kalmalıydım.

Odaya girdiğimde üç hanımefendinin şaşkın bakışları ve Feyzi Bey'in kıskanç, öfke dolu bakışları ile karşılaştım. Doğrudan Göksel'e yönelip elimi uzattım. "Göksel Hanım merhabalar. Ben Özgür Kayalar."

Şaşkın ifadesini toparlayıp elimi sıktı. "Göksel Işık, memnun oldum."

Ada'ya dönüp el sıkıştım. "Ada Dinçer. Memnun oldum."

Sonra Buse'ye döndüm. "Buse Koran, ben de memnun oldum." (Daha önce Buse'ye soyad yazdım mı hatırlamıyorum)

'Oğlum, hala elini sıkıyorsun kızın. Ağzının içine düştün lan kızın. Bırak!' Tamam ne kızıyorsun ya dalmışım. Elini bıraktığım an elini kendine çekip yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirdi Buse Hanım.

İş üzerine yaptığımız konuşma boyunca Feyzi Bey'in beni yiyecekmiş gibi olan ve hanımların şüpheci bakışlarını görmezden geldim.

Göksel'in odasından çıktığımda Feyzi Bey de peşimden çıktı. "Sen gelsene bi' benimle." diyerek beni bir odaya çekiştirdi. Karşı çıkmadım. Bakalım ne yapacak? Umarım beni sinirlendirecek bir şeyler yapar, zaten Göksel'e yaptıkları yüzünden gıcığım bu herife.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun ha? Ne bu hareketler? Kızların ağızlarının içine düşecektin neredeyse. Bak koçum, başta Göksel olmak üzere bu kızlardan uzak duracaksın."

"Sebep?"

"Ben öyle istiyorum çünkü, sen bu kızların arkalarını kollayacak biri yok mu sandın?"

"Üçünün de arkalarını kollayacak birine ihtiyaçları yok. Ha eğer olursa, ben varım burada. Siz canınızı sıkmayın."

Sinirle güldü. "Göksel'den uzak dur."

"Buna siz mi karar veriyorsun?" Yumruk attığında yana düşen başımı kaldırarak sinirle güldüm. Ne bu çocukca hareketler?

"Feyzi Bey, sizi baştan uyarayım. Bana bulaşmayın. Sizi benim elinden babanızın parası kurtaramaz çünkü."

Güldü. "Görürüz Özgür Bey." Onun hala konuşmasını umursamadan çıktım odadan.

Telefonumu çıkarıp asistanımı aradım. "Feyzi Özyiğit'in ArchLife'taki hisselerini satın almak istiyorum."

Göksel'in Ağzından

Özgür Bey odadan çıktıktan hemen sonra Feyzi peşinden çıktı. Odada sadece kızlar ve ben kaldığımızda Ada "Bu Özgür, kabusundaki Özgür müydü?" diye sordu. Hafifçe kafa salladım.

Buse masamın üstünden bana doğru eğildi. "Bileğini kestiğin için seni hastaneye kaldırdığımız zaman kana ihtiyacın vardı. Birden bu adam çıkıp kan verebileceğini söyledi. Yüzü tanıdık gelmişti, o an senin derdinde olduğum için sorgulamadım ama ben daha öncesinde sizin evi izlerken gördüm o adamı."

"Emin misin?" diye sordu Ada.

"Evet! Kızlar, ben biraz tırstım."

Saate baktığımda öğle yemeği saatinde olduğumuzu gördüm. "Yakınca çıkar kokusu." diyerek ayağa kalktım. "Hadi yemeğe gidelim."

Ada şaşkınca bana baktı. "Seni 'Hadi yemeğe' deyip masanın başından kaldırmama, sürükleyerek şirketten çıkarmama veya biraz yemek ye diye yalvarmama gerek yok mu yani?"

Gülerek kafamı iki yana salladım. "Hayır, yok."

Ada'nın dudakları yukarıya kıvrılırken sadece telefonumu ve kredi kartımı alıp odadan çıktım. Asansöre doğru giderken Buse konuştu. "Sanırım Feyzi, Derya ve Evrim Hanım hariç kimse sizin çocukluk arkadaşınız olduğumu bilmiyor. Çünkü herkes sizden çekinir ve biraz da korkarken, benim yanımda aşırı rahatlar. Bugün üç kişiden çıkma teklifi aldım, inanabiliyor musunuz?"

"Evet." dedik Ada ile aynı anda. Şaşırılacak bir şey değildi. Daha önce erkeklerin Buse'nin peşinde koştuğunu size söylemiştim zaten.

"X kromozomlu birini gördüğüm an kaçacak delik arıyorum artık." dedi Buse sevimli bir şekilde dudak büzerek.

"X kromozomu her insanda var Buse." dedi Ada.

"Sadece erkeklerde olan Y miydi?"

"Dürüst ol, üniversite sınavında kopya mı çektin?" diye sordum.

"Hayır ama kafadan attığım birkaç soru vardı. Hepsi de doğru çıktı biliyor musunuz? Sanırım Göksel'in dediği gibi, onun bütün iyi şansı bana, benim bütün kötü şansım ona geçmiş."

"En azından üniversitede bütün notların iyiydi. Yoksa şans eseri avukat oldun diyeceğim." dedi Ada ve biraz durdu. "O zaman da soruların cevaplarını kafadan atmadın değil mi?"

Buse gözlerini büyüterek "Tabii ki hayır! Sabahlara kadar çalıştığıma siz şaitsiniz. Boşuna mı çalıştım acaba?"

"Tamam sarı papatya, sakin ol." dedi Ada gülerek. Asansöre bindiğimizde Buse hala söyleniyordu. Ada ve ben ise, sadece ona gülmekle yetindik.

Özgür Bey kafamı karıştırıyordu ama dediğim gibi, yakında çıkardı kokusu.

Beklenmeyen Misafir (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin