33. Bölüm

13.2K 843 43
                                    

70 Bin 🥳

Son bölümün yorumu azdı :(

İyi Okumalar :)
...

Özgür'ün Ağzından

Göksel düşünmesi gerektiğini söyleyip bir odaya çekildiğinde müsade isteyip kalktım. Hava almam gerekiyordu. Ben evden çıktığımda, peşimden Buse Hanım da çıktı. "Konuşabilir miyiz?" diye sorduğu için birlikte deniz kenarında yürüyorduk şu an.

Bana Göksu ablam ya da benim hakkımda soru sormasını beklerken o iş hakkında konuşmuştu benimle. Neden iş hakkında konuştuğumuzu sorduğumda ise beni Göksel'den önce tanımaya hakkı olmadığını söyledi. Göksel beni tanımak istiyor muydu bilmiyorum. En yakın arkadaşı dediğine göre istiyordur herhalde.

"Buse Hanım, konuşmanız gereken konu iş miydi cidden?"

"Aslında konuşmam gereken bir konu yok. Kafanı dağıtmaya çalışıyorum. Göksel gibi işkoliksindir diye düşündüğüm için işten bahsediyorum."

Elimi enseme atıp güldüm. "Aslında çalışmaktan nefret ederim."

"Göksel'in en gıcık olduğum yönlerinden birine sahip olmadığın için teşekkürler."

"Neden gıcık oluyorsun ki? Boş ver çalışsın."

"Yemeğe ve uykuya ayırması gereken zamanı da işe ayırması sağlıksız. Onun için endişeleniyorum."

"Çok güzel bir dostluğunuz var."

Saçını savurdu. "Biliyorum canım." dedi oyuncu bir şekilde. O kıkırdarken ben 'canım' kelimesinde takılı kalmıştım.

'Yürümeyi bıraktın. Adım at Özgür. Kız sana bakıyor tuhaf tuhaf. Hadi Özgür. Yürü Ögzür. Boş boş kıza bakmayı bırak Özgür. Beni çok yoruyorsun Özgür. Bıktım senden Özgür. OĞLUM YÜRÜSENE!'

İç sesimi dinleyip silkelenerek birkaç adım attım ve aramızdaki mesafeyi kapattım. Hala tuhaf bir şekilde bana bakarken sordu. "Bir şey mi oldu?"

"Ha-hayır olmadı. Dalmışım." 'Denize mi?' "Denize." Ne dedim lan ben? İç ses gülme! 'Haklısın Özgür, senin gibi birinin iç sesi olduğuma göre gülmem doğru olmaz. Ağlanacak halime gülüyorum resmen.'

"Aaa... Peki." dedi bakışlarını benden çekip.

'Rezil olduk kıza. Bravo! Aferin! Harikasın Özgür! Helal olsun!' Ya bi' sus. Herkesin iç sesi seninki gibi mi, yoksa sen bana mi özelsin acaba?

'Yine yürümeyi unuttun. Kız tekrar sana bakmaya başladı. Yürümeye başla. Tuhaf ortamı dağıtmak için de soru sor.' Ne sorayım? 'Aklına ne geliyorsa. Sana soru düşünmekle uğraşamam şu an.'

"Bir şey sorabilir miyim?"

"Sor."

"Zehra Hanım, Gökçe'yi öğrenince kötü bir tepki verdi mi?" 'Bu ne biçim soru?!' Sana soru mu beğendireceğim ben bir de? 'Of... Tamam sus, sonra tartışırız. Toparlamam gerek. Aralarının senin yüzünden açılmasını istemediğini söyle.' "Yani aralarını açacak bir şey yapmak istemem."

"Hayır, kötü bir tepki vermedi. İlk başta neredeyse kalp krizi geçiyordu. Gökçe'nin test sonuçlarında Göksel'in kızı olduğunu öğrenince neredeyse tekrar, benim yüzümden, kalp krizi geçiriyordu. Kısacasü kalp krizi geçiriyordu. Çok büyük tepki vermedi bence ya." dedi sesinde alaylı bir tınıyla.

'Özgür bak, yol yakınken vaz geçelim. Tamam senden zekiyim ama neticede ben senin iç sesinim. Kız nerede dalga geçiyor, nerede ciddi anlamıyorum. Ben anlamıyorsam sen hiç anlamazsın. Hadi, yol yakınden vaz geç bu sevdadan. Yoksa kıza da çoook rezil oluruz biz, hem yürümez bu ilişki bu anlaşmazlıkla.' Ne sevdası, ne ilişkisi? 'O-hoo senin dünyayı geçtim, kendinden haberin yok. Her şeyi ben söylemek zorundayım sana zaten. Her şeyi ben söylemek zorundayım. Ben olmasam iki gün yaşayamazsın yemin ediyorum. Sonra anlatırım ben sana tane tane, şimdi kızın söylediğine karşılık ver.'

"Benim yüzümden derken?"

"Test sonuçlarını ben söyledim ona."

"Göksel kızmadı mı?"

"Hem evet, hem hayır."

Ben anlamsızca ona baktığımda sessice yutkundu. Gülen yüzü solmuştu. Gülseydi biraz daha. Ne güzel gülüyordu halbuki. Bir süre sessiz kaldı. Tekrar konuştuğunda dikkatimi ona verdim.

"Kızsa bile çok büyük tepki vermedi. Benim Gökçe'yi yanından göndermesin diye uğraştığımı bildiğini düşünüyorum. Söyleyen Ada olsaydı daha büyük tepki verirdi belki ama... Ama bana değil. Ben doğmadan önce babam vefat etmiş. Annem beni küçükken terk etti. Şu an düşününce, Gökçe ile durumumuz benzer. Sadece onun annesi zorunluluktan, benim annem istemediğinden bıraktı evladını. Anne-babam olmadan büyüdüm. Göksel'inde annesi yoktu yanında mesela, babası da varken yok gibiydi ama onun 'anne' diyebileceği biri vardı en azından. Benim 'anne' diyebileceğim kişi ise benden kaçmıştı. Çocuklar konusunda aşırı hassasım bu yüzden, özellikle de bir çocuğun terk edilmesi konusunda. Zehra Teyze'ye söylediğim zamanlar Gökçe'nin terk edildiğini sanıyordum. Normalde Göksel'in 'söyleme' dediği önemli bir şeyi işkence etseler bile söylemem yani."

O konuşurken yüzümdeki tebessüm istemsizce yok olmuştu. "Annen şimdi karşına çıksa ne yaparsın?" diye sordum. Eğer annesini istiyorsa onu bulabilirdim.

"Döner arkamı giderim." dedi omuz silkerek.

"Hiç konuşmaz mısın, ya da sarılmaz mısın?"

"Hayır. Annemden nefret ediyorum ben. Onun geri dönemeyeceğini anladığım günden beri, ondan da, onu hatırlatan şeylerden de nefret ediyorum. Anneme özenirdim eskiden. Büyüyünce onun gibi olmak isterdim ama beni bıraktığını anladığım günden beri ona benzer hiçbir şeyim olmasın istiyorum. Annem sarışındı benim biliyor musun? Saçlarımız aynı görünürdü. Ben çocukken saçlarımdan nefret ettim bu yüzden. Babaannem izin verse boyatırdım küçücük yaşımda. Boyatamayacağım için kestim."

"Sen mi?"

"Hııı... Aldım elime makası, kestim. Yamuk yumuk olduğu için biraz daha kestirdi halam. Dördüncü sınıfa geçene kadar saçımı uzatmak istemedim. Ada ve Göksel sürekli saçlarımın çok güzel olduğunu söylerdi. Onlar sayesinde saçlarımdan nefret etmeyi bıraktım. Sonra da uzattım." Kısa bir süre susul düşündü. "Mesela deniz kabuklarından da nefret ederim. Annemin ucunda deniz kabuğu olan bir kolyesi vardı çünkü. Kiraz yemem çünkü annem kirazı çok severdi. Böyle şeyler işte..." dedi umursamaz bir şekilde gülerek.

Gerçekten mi umursamıyor, yoksa öyleymiş gibi mi davranıyor bilmiyorum.

"Gözlerin peki?"

"Annem mavi gözlü değildi, onun gözleri yeşildi. Babam mavi gözlüymüş, fotoğraflardan biliyorum. O yüzden gözlerimi çok severim zaten." dedi buruk bir gülümsemeyle.

Uzun bir süre ikimizde sustuk. Sorduğum sorudan o gülümsemeyi kestiği an pişman olmuştum. Ona gülümsemek çok yakışıyordu ve ben nedensizce hep gülümsemesi istiyordum.

Konuyu değiştirmek amacıyla tekrar konuştum. "Neden avukat oldun? Gözlemlerime dayanarak söylüyorum, ciddiyetle aran pek iyi değil gibi. Yani... Avukatların da ciddi olması gerekiyor."

"Gerektiği yerde ciddiyimdir aslında ama ciddiyeti de sevmem."

"Neden?"

"Annem çok ciddi bir kadındı." dedi ve durdu. "Hadi geri dönelim." dedikten sonra geldiğimiz yöne yürümeye başladı.

'Ben senin bulacağın konuya... Boşlukları sen doldur Özgür efendi.' Bu sefer sana hak verdim iç ses.

Dikilmeyi bırakıp Buse'nin peşine takıldım. Acaba Göksel karar verebildi mi?

Beklenmeyen Misafir (Tamamlandı)Where stories live. Discover now